GERÇEKLERLE VE RAKAMLARLA RUSYA

 

Rusya Federasyonu, büyük bir ekonomik gücün temeli olan doğal kaynaklara ve insan gücüne sahip dünyadaki belli başlı ülkelerden biri konumundadır.

Rusya Federasyonu 1992 yılında merkezi planlı sistemden serbest piyasa ekonomisine geçiş için köklü ekonomik reformlar uygulamaya başlamıştır.

Yegor Gaidar hükümeti tarafından başlatılan ve adı geçenin yerine göreve gelenler tarafından 1993-1998 yılları arasında sürdürülen ekonomik reformlar dört ana başlık altında özetlenebilir.

 

 


 

Saat Dilimleri

Rusya’da Kaliningrad’dan (GMT+2) Kamçatka ve Çukotka’ya (GMT+12) kadar toplam 11 ayrı saat dilimi kullanılmaktadır. Moskova ve St. Petersburg (GMT+3), 3. saat diliminde yer almaktadır.

Önemli Şehirleri ve İdari Yapısı

Rusya Federasyonu’nda 21 cumhuriyet, 6 yöre, 49 bölge, federal önem taşıyan iki şehir (Moskova ve St. Petersburg), 1 özerk yönetim bölgesi ve 10 özerk yönetim birimi bulunmaktadır. Yaklaşık 10 milyon insanın yaşadığı Moskova, Rusya’nın başkentidir. St. Petersburg (4,6 milyon nüfuslu), Novosibirsk, Nijni Novgorod, Yekaterinburg, Samara, Omsk, Çelyabinsk, Kazan, Perm, Ufa, Rostov na Donu ve Volgograd; Rusya’nın, nüfusu 1 milyonu aşan büyük şehirlerindendir.

Yönetim Biçimi

Federal bir devlet olan Rusya’nın yönetim biçimi, başkanlık tipi cumhuriyettir. Devlet Başkanı, ülkeyi yönetir. Başbakan başkanlığındaki hükümet de yürütme yetkisine sahiptir. Yasama yetkisi ise, Duma (Federal Meclis’in alt kanadı) ve Federasyon Kurulu’ndan (Federal Meclis’in üst kanadı) oluşan Federal Meclis’e aittir.

Nüfusu ve Dili

2002 yılı verilerine göre ülkede 145 milyon insan yaşamaktadır. Nüfusun %80’e yakınını Ruslar (Slavlar) oluşturmaktadır. Rusya’da Rusların dışında 100’den fazla halk ve milliyet bulunmaktadır. Bunlardan Ukraynalılar, Tatarlar, Ermeniler, Azerbaycanlılar, Kazaklar, Yahudiler ve Almanlar, sayıları bakımından diğerlerinden daha fazladır.

Rusya Federasyonu’na ait tüm topraklarda resmi dil Rusçadır.

Para birimi “Ruble”dir.

Dini

Rusların yarısı ateisttir. İnananların büyük bir kısmı Ortodoks’tur. İslam, Katoliklik, Yahudilik ve Budizm, Rusya’da yaşayan insanların mensubu oldukları diğer dinlerdendir.

Resmi Bayramları

Rus Vatandaşları

Rusya Federasyonu’nda yaklaşık olarak 145 milyon kişi yaşamaktadır. Moskova ve St. Petersburg başta olmak üzere 13 şehir, 1 milyonun üstünde nüfusa sahiptir. Ülkede yaşayan insanların %80’ni Rus’tur (Slav). Herkesin Rusça bilmesine rağmen; 100’ü aşkın halk kendi dilini konuşur. Rus vatandaşlarının %60’ı ateisttir. İnananların büyük bir kısmı Ortodoks’tur.

Kuznetsov, İvanov, Petrov, Smirnov ve Popov, Rusya genelinde en çok kullanılan soyadlarındandır. En yaygın isimler ise Yelena ve Aleksey’dir. Rusya’da yaşayan kadın sayısı erkeklerden daha fazladır. Rus gelinler, sadece güzellikleriyle değil; hamaratlıklarıyla da dünyaya ün salmışlardır. Pek çok yabancı erkek Rusya’ya bilhassa, Slav ırkından güzel bir eş bulup evlenmek ve beraberinde götürmek niyetiyle gelmektedirler.

Rus halkı, sürekli okuyan bir millettir. Ülkeye gelen yabancılar, metro ve otobüslerde ellerinde kitapla dolaşan ve sürekli okuyan yolcuları görünce şaşırırlar. Kitapçılar tıklım tıklım doludur, sokaklarda kurulan edebi eserlerle dolu tezgâhların etrafı insan kalabalığından geçilmez. Totaliter rejim zamanındaki Sovyet toplumunun kapalılığının bir sonucu olarak Rusya’da yabancı dil bilenlerin sayısı hala çok azdır. Elbette gençler arasında yabancı dil; özellikle de İngilizce öğrenenlerin sayısı hızla artmaktadır fakat eski nesilden bir insanla Rusça dışında herhangi başka bir dilde anlaşabilmek neredeyse imkânsızdır.

“Ruslar atı yavaş hazırlarlar ama hızlı kullanırlar.” Rus realitesini tam anlamıyla anlatan bu sözün ünlü Alman Devlet Adamı Otto von Bismarck tarafından bir buçuk asır önce söylenmiş olması ilginçtir. Rus halkı yeteneklidir. Dünyaya nam salmış yurttaşlarımızla gurur duymaktayız. Rusya; Tolstoy, Dostoyevski ve Çehov gibi ünlü yazarları dünyaya kazandırmıştır. Her biri Rus vatandaşı olan Budin, Şolohov, Pasternak, Soljenitsın ve Brodski, edebiyat dalında Nobel Ödülü almışlardır. Çaykovski, Rahmaninov, Stravinski, Prokofyev, Şostakoviç ve Şnitke gibi Rus bestecilerinin eserleri bugün dünyanın her yerinde icra edilmektedir. Rus avangardının temsilcileri Maleviç ve Kandinski, resim sanatına yenilikler getirerek tüm dünyada ün kazanmışlardır.   

Rus bilim adamlarının kimya, nükleer fizik, havacılık alanlarında yaptıkları keşif ve başarılar herkes tarafından bilinmektedir. Rusların bazı icatların gerçekten kime ait olduğu konusundaki görüşleri dünyaca kabul edilen görüşlerden farklıdır; örneğin lokomotifi, ampulü ve radyoyu ilk icat edenin Ruslar olduğunu öğrenen yabancılar gerçekten çok şaşırırlar. Mamafih, Rusların daha pek çok şeye öncülük etmiş olması, şüphe götürmez bir gerçektir.

Uzaya insan gönderen ilk ülke Rusya’dır (SSCB, Yıl: 1961). Rus tankları, savaş uçakları ve herkesin bildiği makineli tüfek “Kalaşnikovlar” şüphesiz dünyanın en iyileridir. Rus Klasik Balesi de dünya çapında üne sahiptir. Her kültürlü insan Anna Pavlova, Galina Ulanova, Maya Plisetskaya, Rudolf Nuriyev ve Mihail Barışnikov’u bilir. Yüzücüleri, ağırsıklet atletleri, jimnastikçileri, artistik patinajcıları ve hokeycileri ile dünya çapındaki başarılara imza atan, olimpiyatlarda en yüksek dereceler alan Rusların, spordaki gelenek halini almış başarıları gözler önündedir. Dünya satranç şampiyonlarının çoğu Rus’tur ya da Rusya asıllıdır.

Rusya’da Din

Rusya, birbirinin inancına saygı duyan farklı dinlere mensup insanların bir arada yaşadığı kozmopolit bir ülkedir. İnananların çoğunun Ortodoks olmasına rağmen Rusya’da hiçbir dini inanç ya da görüş, diğer inançlara karşı üstünlük sağlamaz ve devlet himayesinde değildir. Ülkemizde Ortodoks denilince akla ilk olarak Ruslar gelir ama Karelyalılar, Udmurtlar, Mariler, Mordvinler, Çuvaşlar, Osetler, Çingenelerin önemli bir bölümü ve daha pek çok halk da yine Ortodoks mezhebindendir. Ülkedeki Ortodoksların sayısı farklı değerlendirmelere göre değişiklik göstermekle birlikte genel olarak 70 ila 80 milyon arasındadır. Bunların çoğu, her bölgede bulunan Rus Ortodoks Kilisesi’ne bağlı kişilerdir. Sovyet döneminde; özellikle de baskıcı Stalin rejiminin hüküm sürdüğü ve ateizmin devlet politikası olarak yürütüldüğü yıllarda Ortodoks Kilisesi’ne karşı çıkıldı, mabetler ve manastırlar tahrip edildi. Daha kısa bir zaman önce eskiden bulunduğu yerde Moskova’da bütünüyle restore edilen Kurtarıcı İsa Kilisesi bunun canlı bir örneğidir. XX. yy.ın sonlarına doğru Ortodoksluk gerilemeye başladı fakat son on yıllık süre içerisinde yeni Rus neslinde tekrar hayat bularak ayakta kalmayı başardı.

Ortodoksluğun temelini “Kutsal Teslis” dogması oluşturur. Ortodoksların dualarında ve sözlerinde sadece “Tanrı” değil, “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh” vardır ve bu özellikleriyle de diğer Hıristiyanlardan ayrılırlar. Ortodokslukta “Tanrısal Öz”, akıl yoluyla değil insani duygularla idrak edilir. Rusya’nın bir inanç olduğu boşuna söylenmemiştir.

Ortodoksluk gerçek ve mecaz anlamda büyük bir aile demektir. Ortodokslar evlenir ve çok sayıda çocuğa sahip olur, kilise boşanmaları kınar. Bununla beraber eşlerden birinin ölmesi durumunda bile hayatta kalan diğerinin sadakat sözü baki kalır. “Nikâhlar göklerde kıyılır” sözü, kabul görmüş bir deyiştir.

Ortodokslar ve sekter Ortodokslardan başka Rusya’da Hıristiyanlığın diğer kollarına inanan insanlar da yaşamaktadır. (Örneğin, sayıları Ortodokslarla kıyaslanamayacak kadar az olan Katolikler.) Katolikler, Latin ve Bizans (bunlara Yunan Katolikler de denir) Ayinleri olmak üzere başlıca iki gruba ayrılırlar. Rusya’da yaşayan Polonyalı ve Litvanyalıların büyük bir bölümü, Almanların bir kısmı, Latgallıların çoğu (Letonyalıların alt etnik grubu), Beyaz Rusların bir bölümü; Latin Ayini Grubu’na girerler. 1990’ların başında az sayıda Rus, Katolik dinine geçti. Ülkede Lüteryen mezhebi, Kalvinizm, Memonit, Baptizm, Adventizm gibi farklı akımların, kiliselerin ve birliklerin mensubu olan Protestanlar da bulunmaktadır.

Rusya Federasyonu’ndaki dinler arasında, mensubu olan insanların sayısı bakımından (tahmini değerlere göre 15 milyon kişi) İslam Dini, ikinci sırada yer almaktadır.

Rusya’da İslam’ın her iki ana dalına da (Sünnilik ve Şiilik) inananlar vardır fakat ülkemizdeki Müslümanların çoğu Sünni’dir. İslam’ın bu her iki kolu da Allah’a, Allah’ın gönderdiği Peygamberlere, meleklere ve Mukaddes Kitap Kuran’a; ayrıca Mahşer Günü’ne, alın yazısına inanırlar. Sünniler bütün Peygamberleri; Şiiler ise sadece Hz. Muhammed, Hz. Ali ve onun soyundan gelenleri, Müslüman cemaatinin başı olarak kabul ederler. Şiiler çoğunlukla daha katıdırlar, inançlarına sıkı sıkıya bağlıdırlar. Örneğin bir Şii, “inanmayan” yani gayri Müslim bir kişinin yemek yemiş olduğu bir tabağı yere atıp kırabilir.

İslam dini, Rus topraklarına çok zaman önce girmiştir. VII. yy.ın 30-40’lı yıllarında Sasani Hanedanlığı (İran), Arapların saldırısına uğramıştı. Araplar, İran’ı tamamen zapt ederek, Kafkasya’yı işgal etmiş ve Kafkas Albanyası’ndan direkt Derbent’e çıkmışlardı. 643 yılında İkinci Halife Hz. Ömer yönetimindeki Arap Başkomutan, Derbent Hükümdarı Persli Şahrbaraz ile karşı karşıya geldi. Şahrbaraz bizzat Arapların ordugâhına girdi ve burada kendini derebeyi ilan etti. Anlaşmaya göre Derbent haraca bağlanmadı ama bunun karşılığında Arap halifenin kuzey sınırlarını kuzeydeki komşularına ve de düşmanlarına (Hazarlara) karşı müdafaa etmeye mecbur kılındı. Böylece Sünni İslam anlayışı, 922 yılında Volga Bulgaristanı’nda resmi din olarak kabul edildi. Günümüzde Tatarların ve Başkurtların önemli bir bölümü İslam’a inanmaktadır. Kazan’da Müslümanlara ait olan Staro-Tatarskaya Sloboda (Eski Tatar Köyü) muhafaza edildi.

            Rusya’nın doğu bölgelerinde Budizm inancını sürdüren 900 bin civarında insan bulunmaktadır. Bunlar Doğu Buryatlar ve Buryat-Hongodorlar, Tuvalıların önemli bir bölümü, Kamlıkların çoğunluğu ve Evenklerin küçük bir kesimdir. Budizm’in kurucusu Siddhartha Gautama, Şakya Kabilesi’ndendi; iki bin beş yüz yıl kadar önce şimdiki Nepal ve Hindistan sınırlarında devlet yönetti. Çar oğlu Siddhartha, zenginlik içinde büyüdü, insanların ıstıraplarını gördü ve gerçeği aramaya başladı. Bir gün derin bir murakabeye daldığı sırada birdenbire zihni aydınlandı, Buddha (uyanan) oldu ve var olanların yasası anlamına gelen “Dharma”yı çevresindekilere yaymaya başladı. Öğretisi daha sonraları “Budizm” adını aldı.

Budizm, ıstıraplardan, acılardan kurtulma yolunun tüm isteklerden arınarak nirvanaya erişmek olduğunu savunan bir dindir. Buryatya, Rusya’da Budizm’in merkezi haline gelmiştir. Burada yaklaşık otuz adet Budist tapınağı bulunmaktadır. Buryatya’nın en önemli mimari eserlerinden biri Gusinozerk şehrindeki Lama Manastırı’dır (tapınağı). Budizm 1741 yılında İmparatoriçe Yelizaveta’nın emri üzerine Rus vatandaşlarının dini olarak resmen kabul edilmiştir.

Rusya’da, inanan Yahudilerin çoğu Musevi’dir. Çok sayıda karma evlilik yapıldığından Musevilerin sayısını belirlemek zordur. 1990’lı yılların başı itibariyle 600 bine yakın insanın katılım gösterdiği Yahudilere ait dini kuruluşlar genel olarak Musevi Yahudilere aittir. Rusya’da yaşayan Yahudilerin önemli bir bölümü dindar olmadığından buna inanmak çok güçtür. (Gerçi son yıllarda dine yönelen Yahudilerin sayısı hissedilir derecede artmıştır.) Rusya’daki Musevilerin büyük bir kısmı şehirlerde özellikle de büyük kentlerde yaşarlar. Neredeyse tamamı Moskova, St. Petersburg, Yekaterinburg, Samara, Nijni Novgorod, Çelyabinsk, Rostov na Donu, Saratov ve Novosibirsk’te toplanmıştır.

Musevilik, temelinde Yahudi kültürünün yattığı, eski ve tektanrılı bir dindir. M.Ö. 2000 yılında Filistin’de doğmuştur. Musevilere göre ilk Yahudi, Tanrı ile arasında “Ahit” olarak bilinen kutsal bir bağlılık olarak sünnet olan Hz. İbrahim’dir. Böylelikle Yahudiler, Tanrı’nın emirlerini yerine getirme görevini üstlendiler, Tanrı ise İbrahim’in soyundan gelenleri koruyacak ve çoğaltacaktı. Ayrıca Tanrı, yönetmesi için İbrahim’e “Vaat Ettiği Toprağı” yani İsrail’i verdi. Musevilere göre “sünnet”in yapıldığı esnada haber verildiği gibi İbrahim’in soyundan gelenler Mısır’da 400 yıl boyunca esir kaldılar. M.Ö. XIII. yy.da Hz. Musa onları mucizevî bir şekilde vaat edilen toprağa getirdi. Musevi inancına göre, Mısır esaretinin mucizevî bir biçimde sona ermesinin ardından eski kölelerin tamamının ölüme mahkûm edildiği çölde geçirilen ve özgür insanlardan başka hiç kimsenin İsrail topraklarına giremediği 40 yıllık süre içerisinde Tanrı (Yehova) Sina Dağı’nda Musa aracılığıyla Yahudi halkına On Emir’i (yasaları) yani beş ayrı kitaptan oluşan Tora’yı (Tevrat’ı) gönderdi. Sina’da gelen vahiy olarak bilinen bu olay, Yahudi halkının ve bu halkın Museviliği kabul edişinin temelini oluşturur.

Museviliğin dogmatik bir din olarak yayılmasında M.Ö. IX.-VIII. yy.larda gelişen ve peygamberlik hareketi olarak anılan olay büyük rol oynadı. M.Ö. VIII. yy.dan beri peygamberlerin vaizleri yazılarak kayda geçirilirdi. Peygamberler Yehova’yı, seçtiği kişilerin başka Tanrılara tapmasına izin vermeyen “Kıskanç Tanrı” ilan ettiler. İsrail oğulları ile Yehova arasında “anlaşma” (ahit) yapıldı. Sünnet, yapılan “anlaşma”nın bir göstergesi oldu.

Rusya’da geleneksel inançlara (Şamanizm, putlara tapma, vb.) bağlı kalmış insanlar da vardır. Eskimolar, Çukçiler, Koryaklar, Evenkler gibi Rusya’da yaşayan az sayıdaki Kuzey Halkların çoğunluğu böyledir. Altaylılar, Nenetsler, Dolganlar ve Evenkiler arasında da bu inançlara itibar edenler vardır.

Başta Mariler, Çuvaşlar ve Udmurtlar olmak üzere Povolje halklarından bazıları, yine bu eski inançlara bağlı olanlar arasındadırlar. Putperest inanca sahip olan Mariler’e genellikle Çimari yani Temiz Mari derler.

Rus El Sanatları

Rus el sanatları Rusya’nın ulusal karakteri, tarihi, güzellikleri ve mutlu yaşama dair idealleri hakkında pek çok şey anlatır. El sanatlarının büyük bir kısmı çok eski zamanlara aittir, kökleri köy zanaatlarına dayanır. Bu yetenek, Rus halkına, gerekli araçları ve konuları cömertçe sunan doğanın bir armağanıdır. Ormanlık alanlarda tornacılık, ağaç ve akağaç kabuğu oymacılığı gelişmiştir. Kil yataklarının bulunduğu yerlerde çinicilik sanatı doğmuştur. Rusya’nın Avrupa yakasının keten yetişen kuzey bölgelerinde dantel örme sanatı ortaya çıkmıştır. Ural’da, maden yatakları ve değerli taşlar bulunur. Ural ayrıca dökme demir, silah süsleme ve taş şekillendirilerek yapılan süs eşyalarıyla tanınır.

Ağaç ve deri oymacılığı, dantel örme, kumaş işleme, ağaç ve metal süsleme, seramik, basma kumaş, deri ve kürk mamulleri ve daha onlarca tür el sanatı mevcuttur fakat dünyada bunlardan sadece Matriyoşka, Hohloma resimleri, Pavlovski Posad şalları, Gjel seramiği, Paleh minyatürleri, Jostovo tepsileri, Vologda dantelleri, Dımkov oyuncakları, Gorodets süslemeleri, Kaslin dökme demir mamulleri gibi sadece birkaçı tanınmıştır.

Dünya çapında en çok tanınan hediyelik eşya Matriyoşka’dır. Henüz çok genç sayılır, ne de olsa 100 küsur yaşındadır. Matriyoşka, Japonların Budist düşünür Fukurumu’ya ithafen yaptıkları tahta bebekten esinlenerek ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkmasından sadece birkaç yıl sonra Paris Dünya Sergisi’nde sergilenerek ödül kazanmış ve bütün dünyaca tanınmıştır. Yine Paris’te Kaslin dökme demir eşyaları büyük takdir toplamıştır. Kaslin dökme demir sigara tabakasına, gümüş bir sigara tabakasıyla aynı değer biçilmiştir.      

Hohloma, ağaç üzerine sarı, kırmızı ve siyah renk boyalarla yapılan işlemelerdir. Kökleri çok öncelere, XVII. yy.a dayanır. O zamandan beri yapılış şekli bakımından fazla bir değişikliğe uğramamıştır.

Paleh minyatürlerinin temeli eski zamanlardaki ikona yapımına dayanır. “Savaşçı Ateizm” döneminde; yani 20’li yıllarda, el sanatları yok olmadı, sadece nitelik değiştirdi. Eskiden ikona yapan ustalar, cevahir kutusu, broş ve sigara kutularını resimlerle süslerken eski usullerini bozmadılar fakat resimlerin içeriğine Sovyet yaşamından görüntüler, halk masallarını tasvir eden resimler, tarihi ve edebi konular gibi yeni öğeler eklediler. Zarif yazıların traktörler, köylü kadınlar ve kızıl bayraklar gibi yöresel öğelerle sağladığı uyum muhteşemdi.

XIX. yy.ın yarısında ortaya çıkan Gorodets süslemeleri, halkın yaşadığı “güzel hayatı” gözler önüne seriyordu. Çiçekler ve hayvanların dışında şenlikleri, çay sohbetlerini, bayramları vb. de tasvir etmek Gorodets ustalarının hoşuna gidiyordu. Burada tasvir edilen olayların kahramanları, müreffeh bir hayat yaşayan şık giyimli, zengin ve neşeli köylüler, şehir halkı ve tüccarlardı.

Günümüzde Rus vatandaşları el sanatı ürünlerini çok seviyor ve değer veriyor. Neredeyse her evde bir Kaslin heykelciği ya da Gorodets ekmek tahtası, Hohloma tahta kaşığı görmek mümkündür. Çocukların oyuncakları arasında mutlaka bir Matriyoşka ve resim işlemeli piramit bulunur. Bazen, Gjel, Hohloma ya da Dımkov oyuncaklarından oluşan koleksiyonlara da rastlanır.

Rus el sanatlarına ait eserler bütün turizm merkezlerinde satılmaktadır. Rusya’dan hediyelik bir eşya almadan ayrılmak imkânsızdır. Gösterişli çiçeklere, zarif süslemelere, ince işli dantellere, şirin ve eğlendirici oyuncaklara baktıkça bu muazzam ülkeyi ve onun iyi yürekli, cömert ve becerikli halkını hatırlayacaksınız.

Rusya’yı Sembolize Eden Olgular ve Yabancıların Rusya Hakkındaki Klişeleşmiş Düşünceleri

Yabancıların aklında Rus hayatına dair pek çok klişeleşmiş düşünceler vardır. Bu düşünceler muhtemelen, Rusya’yı gezme şansına nail olan Fransız Roman Yazarı Aleksandr Dumas ile başlamıştır. “Üç Silahşörler”in yazarı, eserlerinden birinde, dinlenmek için dallı budaklı bir frenküzümünün altına nasıl oturduğunu anlatır. Arkasındakinin bir ağaç mı yoksa bataklıkta yetişen küçük bir çalı mı olduğunu anlamadan sırtını iyice dayayarak yere oturur. O zamandan beri “dallı budaklı frenküzümü” ifadesi, “düşünmeden hareket etmek” ve “yüzeysel düşünmek” deyimlerinin eşanlamlısı olarak Rus diline yerleşmiştir.

Rusların yaşadığı çağdaş hayatın Matriyoşka ve semaverler arasında balalayka çalmaktan, üç at koşulu kızaklara binerek ayıların etrafta dolandığı yollarda zevk-i sefa içinde kaymaktan ibaret olmadığını söylemeye gerek bile yoktur. Bütün bunlar turistlerin kolayca inandığı efsanelerden başka bir şey değildir. Rusların içkiye olan düşkünlüğü hakkında da çok şeyler söylenir. Elbette, Rusya’da içki olarak ezelden beri buzsuz ama soğuk ve saf votka tercih edilir. Bu, sert iklim yüzünden ve eski geleneklerden dolayı edinilmiş bir alışkanlıktır. Eski bir Rus atasözü vardır: “İç ama işini de yap!” Rusya’da gezip de bu atasözünü duymamak mümkün değildir.

Malum soğuklardan bahsetmeden olmaz. Rusya, gerçekten dünyanın en soğuk ülkesidir. Çoğu bölgelerde kış dört-beş ay sürer; Kuzey’de ise tam on ay. Orta kuşakta bulunan Moskova’da bile hava sıcaklığının -30 dereceye kadar düşmesi, nadir rastlanan bir durum değildir. İşte bu yüzden Ruslar, turistlerin hediye olarak götürmeye bayıldıkları o meşhur kulaklı şapkaları yani kalpakları takarlar. Yabancı turistlerin çoğu Rus sokaklarında gördükleri kar yığınları karşısında hayrete düşer ve bu manzarayı garipserler. Bu kadar yoğun kar yağışı ve kar yığınını hayatlarında ancak kayak merkezlerinde görmüştürler. Bu sert iklim, Rusların bizzat kendileri için de problem olmaktadır. Alışılmış olmasına rağmen bu çok ciddi bir sorundur. Binaları ısıtmak, yollardaki buzları eritmek ve temizlemek, kardan tıkanan yolları açmak için yoğun güç sarf edilmekte, çok para harcanmaktadır. Bir de kış için mutlaka bir sürü kalın giyecek gerekmektedir. Diğer taraftan yazın, Rusya’nın büyük bir kısmında sıcaklık artar, kış ayazlarının yerini tatlı ve güneşli bir hava alır. 

Yabancılar “Rusya’da yol değil yön vardır” sözünün geçtiği eski bir şakayı anlatır dururlar. Elbette uçsuz bucaksız ülkemizde yalnız yolların değil; tek bir insanın bile olmadığı topraklar vardır ama son zamanlarda yeni yerleşim merkezlerinde çok şey değişmektedir, mümkün olduğu kadar uzaklara yollar yapılmıştır ya da yapılmaktadır. Mektupların yerine ulaşması eskiden olduğu gibi haftalar alabilir. Hızlı posta da Avrupa’ya nazaran daha yavaştır.

Ruslarda olduğu gibi, her halkın kendine ait karakteristik özellikleri vardır. “Esrarengiz Rus Ruhu”, güçlü tutkular ve ince duygular, yiğitlik, sakınmazlık, gerektiğinde hiç düşünmeden risk altına girme eğilimiyle açıklanabilir. Bir Rus, gerekirse en değerli şeyini, hayatını bile ortaya koyar. Hemen hemen bütün yabancıların bildiği “Rus Ruleti”, bunun açık bir ifadesidir.

“Rusya’yı aklınızla anlayamazsınız…” Rus şair Fyodor Tutçev daha XIX. yy.da söylemiştir bu sözü. Bu söz günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Rusya anlaşılamaz. Onu sadece hissedebilirsiniz. Bunun için de Rusya’ya gelmek, Rusya’yı görmek ve de Rusya’da gezmek, dolaşmak gerekir....

Kültür Turizmi

Rusya, zengin tarihe ve kültüre sahip olan bir ülkedir. Burada, çok eski zamanlardan beri ülkeye yerleşmiş olan halkların dini ve kültürel gelenekleri yaşamaktadır. Moskova Kremlini’nin mimarisindeki ahengi, St. Petersburg saraylarını, Zolotoye Koltso’nun (Altın Halka) eski şehirlerini dünyada bilmeyen yoktur.

Bilim, kültür, turizm ve iş dünyasının merkezi olan Moskova, Rusya’nın başkentidir. Moskova adı tarihte ilk kez 1147’de anılmıştır. Şehrin kurucusu, Suzdal Prensi Yuri Dolgoruki’dir. Moskova Nehri kıyısında, Oka ve Volga Nehirleri arasında, en önemli ticaret yollarının kesiştiği noktada bulunan şehrin coğrafi konumunun bu kadar elverişli olması, hızla gelişmesine yardımcı olmuştur.

Başkentin mimari yapısının şekillenmesi asırlar almıştır. Moskova’nın bu emsalsiz görünüşünde en iyi yerli ve yabancı mimarların ve sanatçıların emeği vardır. Günümüzde Moskova, dünyanın en güzel başkentlerinden biridir. Aziz Vasili (Blajenni) Katedrali, yeniden restore edilen Kurtarıcı İsa Katedrali, Novodeviçi Manastırı, Donskoy Manastırı, Aziz Danilov Manastırı ve açık hava müzesine dönüştürülen Kolomenskoye, Kuskovo, Ostankino Sarayları’nın mimari yapıları şehre dünyada eşi benzeri olmayan bir renk ahengi verir.

Rusya’nın başkenti, ziyaret eden her turisti güzellikleriyle etkiler ve bu anılar sonsuza dek hatıralarda canlanır.

Moskova, dünya çapında öneme sahip bir kültür merkezidir. Şehirde 70’den fazla tiyatro vardır. Dünyaca ünlü “Bolşoy Tiyatrosu” bunlardan biridir. Tretyakov Sanat Galerisi ve Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi başta olmak üzere 100’e yakın müze salonu ve deposunda resim, grafi ve heykeltıraşlık sanatına ait en zengin koleksiyonlar bulunmaktadır. Ayrıca şehirde onlarca konser salonu, sinema ve sergi salonları yer almaktadır.

 

Günümüzde Moskova, kongrelerin, forumların, festivallerin, endüstri ürünleri sergileri ve fuarlarının düzenlendiği büyük bir merkezdir. Rusya’nın haklı gururu olan Moskova Uluslararası Film Festivali ve Turizm Sergisi (MITT) bütün dünyaca tanınmaktadır.

Moskova’nın çevresi de kültürel, tarihi ve doğal eserlerin toplandığı büyük bir dünyadır. Sayıları 2200’e yakın turistik yapı resmi olarak tespit edilmiş ve devletin koruması altına alınmıştır. Moskova’nın etrafındaki Sergiyev Posad, Zvenigorod, Serpuhov ve Kolomna şehirleri, her yıl daha da çok turist çekmektedir.

Asırlar boyunca Rus din hayatının merkezi olan manastırlar, Moskova civarında bulunan ve görülmeye değer tarihi yerlerdendir. Aziz Sergius Teslis Manastırı, Novoierusalim Manastırı ve Yosif Valokolam Manastırı, mimari yapılarının güzelliği açısından eşsizdir. Arhangelskoye, Marfino, Abramtsevo, Suhanovo ve Melihovo başta olmak üzere Moskova civarındaki çiftlikler şairane güzelliğe sahip olmakla beraber aynı zamanda romantiktirler.

“Rusya’nın Altın Halkası”, Moskova’dan kuzeydoğuya giden turistlerin en çok kullandığı hat olmakla beraber Sergiyev Posad, Pereslavl-Zaleski, Rostov Veliki, Yaroslavl, Ugliç, Kostroma, Suzdal, Vladimir gibi eski Rus şehirlerinden geçer. Bu turlarda turistler XII.-XVII. yy.lara ait en ilginç mimari ve tarihi eserleri görmek için sabırsızlanırlar.

Kale ve manastırlara ait duvarlar ve kuleler, beyaz taştan yapılmış kiliseler, ahşap mimari şaheserleri, emsalsiz freskler ve ikonalar… Geçmiş asırların şahitleri olan bu tarihi eserler, Zolotoye Koltso hattındaki şehirlerin arasındaki bağları canlı tutarlar ve genel hatlarıyla Kadim Rusya’nın renk ahenginin hissedilmesini mümkün kılarlar. Zolotoye Koltso hattında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren tarihi ve kültürel eserler bulunur. Bunlar, Aziz Sergius Teslis Manastırı ve Vladimir, Suzdal mimarisinin şaheserleridir.

Zolotoye Koltso hattındaki şehirler eski Rus el sanatı ürünleriyle turistlerin ilgisini çeker. Rostov resimli süs eşyaları, Jostovo resimli tepsileri, Paleh cilalı cevahir kutuları, Gus Hrustalni cam işçilerinin eserleri bunlardan bazılarıdır. Eski ustaların gelenekleri kuşaktan kuşağa aktarılır. Rus kültürü ve sanatıyla ilgilenen herkesin Suzdal’daki “Eski Mimarlık ve Köy Hayatı Müzesi”ni, Plesa’daki Ressam Levitan’ın müzeleştirilmiş evini ve Ugliç’teki “Rus Votkası Kütüphanesi” Müzesini ziyaret etmesi gerekir.

Vladimir Bölgesi’ne ait tarihi ve kültürel eserler, “Maloye Zolotoye Koltso” (Küçük Altın Halka) hattında toplanmıştır. Vladimir ve Suzdal’ın dışında burada, Murom, Gus Hrustalni, Aleksandrov, Yuryev Polski, Bogolubove gibi eski Rus şehirleri de vardır.

Nerl ve Klyazma nehirlerinin birleştiği yerde eski Rus mimarisine ait taştan yapılmış en ünlü eserlerden biri olan “Nerla Pokrov Manastırı” bulunmaktadır.

Kuzey Palmira, Kuzey Venedik, Beyaz Gecelerin Şehri… Görkemli şehir St. Petersburg’dan bahsetmeden olur mu hiç! Rusya’daki şehirlerin içinde belki de en güzeli St. Petersburg’dur.

Kışlık Saray, Donanma Binası’nın göğe uzanan altın kule külahı, Vasilyevski Adası’nın Strelka’sı (adanın doğu ucundaki nokta), İsak ve Kazan Katedralleri, Bakır Atlı, heykeller, Yazlık Saray’ın zarif parmaklığı, Neva’nın kanalları ve geceleri ayrılan kanatları. Ermitaj’ın ve Rus Müzesi’nin zenginlikleri, Marinski Tiyatrosu, unutulmaz Beyaz Geceler. Puşkin ve Dostoyevski’nin, Blok ve Ahmatova’nın Petersburg’u. Bu şehir insanı sonsuza dek büyüleyebilir!

St. Petersburg civarındaki şehirler de büyüleyici bir güzelliğe sahiptir. Tsarskoye Selo’daki (Çar Köyü) saraylar ve parklar, Peterhof’un fıskiyeleri, o meşhur müzik dinletilerinin yapıldığı, “Vals’in Kralı” Johann Strauss’un konser verdiği Pavlovsk’daki park yolu muhteşemdir.    

St. Petersburg’dan kuzey batı bölgesine uzanan ve eski Rus şehirleri Novgorod ve Pskov’u, “Puşkin Dağları” açık hava müzesini ve ayrıca eski kaleleriyle İzborsk, Gdov ve Porhov’u kuşatan turist hattına “Rusya’nın Gümüş Halkası” denir. Bu hattaki eski tarihi ve mimari eserler arasında Novgorod Kalesi, XI.-XV. yy.lardan kalma kiliseleriyle özel bir yer tutar.

St. Petersburg’un kuzeyine doğru uzanan Karelya, tarihi eserlerle dolu zengin bir kültüre sahiptir. Rusya’nın eski halk mimarlığına ait en büyük örnek olan Kiji Mezarlığı, XIV. yy.da Ladoga Gölü’ndeki Valaam adasında kurulan ve Rusya’nın din merkezlerinden biri olan Valaam Manastırı, Karelya’nın en güzel tarihi eserlerindendir.

Spaso Preobrajenski Manastırı’nın bulunduğu Beyaz Deniz’in incisi, Rusya’nın kuzeydeki gururu Solovetski takımadalarının, zengin ve karmaşık bir tarihi vardır. Vologda, Arhangelsk ve Kargopol, Rusya’nın kuzeyinde yer alan ünlü turizm merkezleridir. İçinde XV.-XVIII. yy.lara ait en değerli ikona koleksiyonunun saklandığı Kiril Belozerski Manastırı da çok meşhurdur.

‘Volga Ana’, Rusya’nın büyük bir nehridir. Efsanelerin, destanların, eski şarkıların kahramanı, Rusya’nın ruhunun ve de suretinin ayrılmaz bir parçasıdır. Asırlar boyu kıyılarında kurulan şehirler, zamanla Rusya’nın en büyük kültür merkezlerine dönüşmüştür.

Volga kıyılarını tanımaya genellikle Kostroma’dan başlanır. Kilise mimarisinin incisi olan bu eski Rus şehri, Zolotoye Koltso’nun en önemli turizm merkezlerinden biridir. Oka ile Volga’nın birleştiği yerde bulunan ve çok eski zamanlardan beri tarihi güzelliklerle dolu olan Nijni Novgorod, Rusya’nın en büyük ticaret, bilim ve kültür merkezidir. Çok sayıda sergi ve forumların düzenlendiği her yıl tekrarlanan ünlü fuarı, Nijni Novgorod’un kartvizitidir. Nijni Novgorod, eskiden beri Gorodets nakışı, Hohloma ve Gorodets süslemeleri vb. halk sanatlarıyla ün salmıştır.

Volga kıyılarında bir tane daha çok büyük bir şehir vardır: Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti olan Kazan. Rus ruhu, şehrin tarihinde, Kazan Kalesi gibi mimari eserlerinde ezelden beri Doğu’nun o eşsiz kokusuyla bütünleşmiştir. Günümüzde Kazan, Rusların ve Tatarların milli geleneklerinin bir arada yaşadığı büyük bir kültür merkezidir.

Volga’nın kuzey kıyılarını, Volga’nın eski ticaret şehirleri olan Samara, Saratov ve Ulyanovsk’u (eskiden adı Simbirsk’ti) anmadan geçmek imkânsızdır.

Volgograd ve Astrahan, Volga’nın güney kıyılarındaki büyük şehirlerdir. Önce adı Tsaritsın olan sonra Stalingrad olarak değiştirilen ve en sonunda Volgograd adıyla anılmaya başlayan şehir, 400 asrı aşkın tarihiyle Rusya’nın toplum ve devlet hayatında meydana gelen en önemli olayların merkezinde yer almıştır. Stalingrad’ın muhafızları onuruna Mamayev Kurgan’da kurulan ihtişamlı anıtıyla bu merkezi sahil şehri, mimari ahengi bakımından eşsiz bir güzelliğe sahiptir.

XII. yy.dan beri tanınan Eski Astrahan, Volga’daki gezimizin son durağıdır. Etrafını Volga ve kollarının kuşattığı şehrin tarihi eserlerle dolu kısmı adada bulunmaktadır. Adanın en yüksek tepesinde beyaz taştan inşa edilmiş XVII. yy.dan kalma bir kale bulunmaktadır.

Krasnoyarsk Yöresi, Sibirya’nın kalbi ve coğrafi konumu itibarıyla Rusya’nın merkezidir. Yörenin başkenti fıskiyeleriyle ünlüdür. Sibirya Federal Bölgesi’ndeki şehirlerin içinde Krasnoyarsk’a orijinalliği ve niceliği bakımından eş olan başka bir şehir yoktur.

Sibirya’nın tarihi eserlerinin sergilendiği Yöresel Yurt Bilgisi Müzesi, 2001 yılında Rusya’nın en iyi taşra müzesi seçilmiştir.

Krasnoyarsk’ın kuzeyinde, Yenisey Irmağı’nın aşağısında, 1619 yılında kurulmuş olan Doğu Sibirya’nın en eski şehri Yeniseysk bulunmaktadır. Burada pek çok mimari eser vardır. Daha da kuzeyde küçük bir şehir olan Turuhansk’da, Sibirya’nın en eski Rahip Manastırları’ndan biri görülür. İgark’ta ise ebedi donmuş toprakların altına kurulan ve dünyada bir eşi olmayan Yeraltı Müzesi vardır.

Tuva, coğrafi konumu itibarıyla Asya’nın merkezidir. Eski Şaman gelenekleriyle Budizm gelenekleri burada iç içe yaşar. Bu yöreyi ziyaret edenler Şamanların kamlan törenlerine katılabilir, Şaman hekimliğinin mistik gücüyle tanışabilirler.

Tuva gırtlak sesi, bütün dünyaca bilinir ama bu muhteşem sesleri uçsuz bucaksız bozkırların enginliğine yayılan ve yüksek Sayan Dağı’nın karla örtülü doruklarından gelen yankılarıyla yani bütün orijinalliğiyle ancak Tuva’da dinlenebilir.  

Coğrafi bakımdan Asya’nın merkezi olan Kızıl, başkent Tuva’nın hemen yanında yer almaktadır. Bu şehir, her şeyden önce, Budistlere ait tapınaklarıyla, Asya’nın en büyük müzelerinden biri olan Milli Tuva Müzesi’yle ve de tedavilerin eski Şaman yöntemleriyle yapıldığı eşsiz kliniğiyle ünlüdür.

Dünyanın en derin tatlı su gölü olan Baykal, doğal güzellileriyle bilinir. Baykal Gölü civarında kültürel ve tarihi eserlerle dolu pek çok görülecek yer vardır.

Baykal’ın 70 km. ötesindeki Angara Nehri’nin kıyılarında bulunan İrkutsk, Doğu Sibirya’nın kültür, bilim ve turizm merkezidir. XVII. yy.ın ortasında kurulan şehir, coğrafi konumunun elverişli olması nedeniyle hızla büyüdü. Rusya ve Avrupa’dan Moğolistan’a ve Çin’e giden ticaret yolları buradan geçerdi.

Yöre hayatını derinden etkileyen Dekabristler, XIX. yy.ın ortalarında İrkutsk ve civarında yaşadılar. İrkutsk tarihinde açılan bu sayfa Dekabrist Sergey Volkonski ve Sergey Trubetskoy’nun çiftliklerinin, müzeye dönüştürülerek sergilenmesine vesile olmuştur. Şehirde ağaç oyma mimarisine ait çok ilginç örnekler bulunmaktadır. Eserler, bu eski şehre ayrı bir renk vermektedir.

Baykal’ın güneyine ve doğusuna uzanan; orman, dağ ve bozkırlardan oluşan Buryatya, zengin bir etnik yapıya ve dini tarihe sahiptir. Buryatlar, Sibirya’nın en kalabalık nüfusa sahip olan halklarından biridir ve eskiden beri Şamanist’tirler. Budizm, XVIII. yy.ın başlarında Baykal’ın ardındaki bölgelere kadar girmiştir ve beraberinde Moğolistan ve Tibet halklarının kültürlerini getirmiştir. Buryatya’nın en başta gelen mimari eserlerinden biri, XVIII.-XIX. yy.larda Doğu Sibirya’nın Budizm merkezi olan Gusinozerk şehrindeki Lamaistski Manastırı’dır (tapınak).

Size şimdiye kadar Rusya’daki kültürel ve tarihi eserlerden sadece en başta gelenlerini anlattık. Rusya’nın uçsuz bucaksız enginliklerini, emsalsiz tarihini ve turistik yerlerin büyük bir çoğunluğunu turistler henüz tam olarak keşfedememiştir. Yerli ya da yabancı turistler (Rus vatandaşları ya da herhangi başka bir ülkenin vatandaşları); kısacası merak eden herkes, Rusya’da kendine göre yeni yerler keşfedebilir, hafızalarından silinmeyecek güzelliklerle, sürükleyici maceralara yelken açabilirler.

Moskova

Rusya Federasyonu’nun başkenti olan Moskova; bilim, kültür, turizm ve iş dünyasının merkezidir. Moskova adı tarihte ilk kez 1147’de anılmıştır. Şehrin kurucusu, Suzdal Prensi Yuri Dolgoruki’dir. Moskova’nın bu emsalsiz görünüşünde en iyi yerli ve yabancı mimarların ve sanatçıların büyük emeği vardır. Günümüzde Moskova, dünyanın en güzel başkentlerinden biri olmakla beraber dünya çapında öneme sahip bir kültür merkezidir. Bu şehir, ülkemize gelen yabancı misafirler arasında çok popülerdir. Moskova, Rusya’nın başkentidir. Moskova’nın tarihi, Yuri Dolgoruki’nin, komşusunu bir konu hakkında görüşmek için davet etmesiyle ve bu buluşmanın şerefine Moskova’da “büyük bir ziyafet vermesiyle” ilgili bir efsaneyle başlar. Yuri Dolgoruki Anıtı, merkezdeki meydanlardan birinde bulunmaktadır.

Asırlar önce şehir, yedi tepenin üstüne kurulmuştur. Kremlin’in kulelerinden birinin dikildiği Borovitski Tepesi’nin dışında diğer tepeleri görmek oldukça zordur. Rusya’nın sembolü Kremlin (Yunancadan çevirdiğimizde “Sarp Tepe” anlamına geliyor) ve Kızıl Meydan, Moskova’nın şüphesiz ilk önce görülmesi gereken tarihi yerleridir.

Moskova Kremlini’nin iç içe girmiş kuleleri ve duvarları İtalyan mimarların projelerine göre yapılmıştır. Rus Hükümeti, Kremlin’de çalışmalarını sürdürmektedir bu yüzden turistlerin ancak katedrallerin, en eski Rus müzesi olan Devlet Silahhanesi’nin, eşsiz kıymetli taş ve mücevher koleksiyonlarıyla Devlet Elmas Sergisi’nin bulunduğu bölümlere girmelerine müsaade edilmektedir.

Bir zamanlar Rusya’nın en yüksek yapısı sayılan 81 m. yüksekliğindeki Büyük İvan Çan Kulesi’nin bitişiğinde dünyanın en büyük çanı durmaktadır (Çar Çanı). Çan’ın ağırlığı 202 ton, uzunluğu ise 6,14 m.dir. Çan hiç çalınmamıştır, demiri döküldükten hemen sonra çıkan yangında (1737 yılında), büyük bir parçası kopmuştur. (Parça şimdi Çan’ın yanında durmaktadır). Biraz ötede, XVI. yy. dökme sanatı eseri 40 tonluk Çar Topu yer almaktadır. Çar Topu da hiç kullanılmıştır.

Moskova, kuzeyi ile güneyi arasında 40 km.den fazla, doğusuyla batısı arasında da 30 km.den fazla bir mesafe olan gerçek bir megapoldür. Banliyöleriyle beraber burada 10 milyonu aşkın insan yaşamaktadır. Moskova, dünyadaki en kalabalık nüfusa sahip şehirler sırlamasında beşinci gelmektedir. Turistler de dâhil olmak üzere, Moskova’ya her gün bir milyondan fazla insan gelmektedir. İş dolayısıyla ya da transit geçmek üzere Rusya’nın başkentine gelen insanlar, şehri biraz daha yakından görebilmek için iki, üç gün daha kalmaya çalışmaktadırlar.

Moskova’da 5 havaalanı, 9 demiryolu istasyonu ve 2 nehir terminali bulunmaktadır. Metro hatlarının uzunluğu 200 km.yi aşmaktadır, şu anda mevcut olan istasyon sayısı 160’tır ve buna sürekli yenileri eklenmektedir. Moskova’nın yeraltı sarayları ve salonları yarım asırdan fazla bir zaman önce yapılmıştır ve dünyanın en güzel yeraltı yapılarından biridir. Moskova Metrosu’nun ilk hattı 1935 yılında açılmıştır. Bilhassa “Mayakovskaya” ve ”Komsomolskaya” istasyonlarındaki yeraltı salonları, içlerinde en güzel olanlarıdır.

Moskova Nehri’nin üstünden geçen köprüler ve Yauza, şehri adeta süsler, hele bir de akşamları aydınlatıldıklarında, köprüler adeta bir ışık alevine dönüşür. Lujniki’deki 2 km. uzunluğundaki Metro Köprüsü, içlerinde en uzun olanıdır. Yauza’nın üstünden geçen en küçük köprü kemerinin uzunluğu 20 m.dir. Tek kemerli zarif Kırım Köprüsü, Moskova’nın en güzel köprüsüdür.

Başkentin mimari siluetini 40’lı yılların sonuyla 50’li yılların başında Stalin’in emri üzerine inşa edilen 7 yüksek bina ile de tanıyabiliriz. Bu yedi bina içerisinde en çok bilineni Vorobyevy (Serçe) Tepeleri’ndeki Moskova Devlet Üniversitesi’dir. Diğerleri yani Dışişleri Bakanlığı binası, oteller, iş yerleri ve apartmanların yükseklikleri birbirinden farklıdır. Moskova’nın külahlarla ve heykeltıraşlık sanatıyla bezenmiş göz alıcı gökdelenleri hakkında yapılan değerlendirmeler birbirinden çok farklıdır ama artık Moskova’yı onlarsız düşünmek imkânsızdır.

Başkent Moskova’da 60’dan fazla müze vardır. Bunlar arasında en çok tanınanlar, Kremlin, emsalsiz empresyonist ve modernist koleksiyonlarıyla Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi ve Tretyakov Sanat Galerisi’dir.

Eskiden Moskova’da sayıları 500’e varan Ortodoks Kilisesi bulunmaktaydı. Günümüzde bunlardan sadece 150’si faaliyet göstermektedir, 100 civarında kilise de yeniden yapılmaktadır. Bunların içinde tarihi önem taşıması bakımından ilk sırada gelenler Kızıl Meydan’daki Aziz Vasili (Blajenni) Katedrali, bütünüyle restore edilen Kurtarıcı İsa Kilisesi ve Novodeviçi Manastırı’dır.

Moskova tiyatroları arasında en meşhur olanı, şüphesiz, Bolşoy’dur. “Rus Klasik Balesi”, her turistik programın vazgeçilmez duraklarındandır. Ülkemize gelen misafirler arasında çok popüler olan bir diğer sanat dalı da sirktir. Şehirdeki sirklerden ikisi, gösterilerine hiç aralık vermeden devam etmektedir.

Moskova’nın en yüksek noktası, Serçe Tepeleri’dir. Burada bulunan gözetleme alanından Moskova Nehri’ni yukardan seyrederek şırıltılarını dinleyebilir, üstü kapalı büyük spor alanı “Lujniki”yi seyredebilirsiniz.

Mihail Gorbaçov’un geçen yüzyılın 90’lı yıllarının başında Perestroyka (Yeniden Yapılanma) devrini başlatmasıyla beraber Moskova, çağdaş bir Avrupa kentine dönüşmeye başlamıştır. Yüzlerce bina yeniden yapılmakta, yeni ticaret, eğlence ve iş merkezleri kurulmakta ve ulaşım ağları örülmektedir.

Her yıl Moskova’da yeni gece kulüpleri, casinolar ve onlarca restoran açılmaktadır. Her büyük başkentte olduğu gibi burada da her ülkenin mutfağını bulmak mümkündür.

Moskova ve civarında, görülmeye değer çok sayıda çiftlik vardır. Kolomenskoye, Kuskovo, Ostankino ve Arhangelskoye, bunlardan sadece birkaçıdır. Moskova’da Zolotoye Koltso hattında bulunan ve büyük ilgi gören eski Rus şehirlerine turlar düzenlenir.

1. Rusya’nın sembolü olan Kremlin, Moskova’nın en eski yapısıdır. Rusya Federasyonu Devlet Başkanı’nın konağı Kremlin’dedir. Kremlin pek çok kez restore edilmiştir. Kırmızı tuğlalarla örülü kule ve duvarları,   XV. yy.da yapılmıştır.

2. Moskova’nın en eski Katedral Meydanı, Kremlin’in merkezidir. Kremlin Katedralleri (Başmelek Katedrali, Meryem’e Müjde Katedrali, Çarların ve İmparatorların Taç Giyme Törenleri’nin düzenlendiği Uspenski Katedralleri) bu meydanda bulunmaktadır. Meydan da adını onlardan almıştır. Meydanda katedrallerin dışında ayrıca 1508’de yapılan altın başlı Büyük İvan Çanı ve adını ön cephesindeki hudutlardan alan, 1491’de inşa edilen Fasetalı Saray bulunmaktadır. Kremlin’in bu bölümünde merasim törenleri düzenlenir, yabancı ülkelerden gelen Büyükelçiler kabul edilirdi.

3. Projesini Konstantin Tan’ın çizdiği Büyük Kremlin Sarayı, 1849’da inşa edildi. İçinde İmparator ailesine ait odalar, muhteşem mobilyalarla döşeli kabul salonları, kristal ve porselen ev eşyaları bulunuyordu.

4. Büyük Kremlin Sarayı’nın en önemli salonu olan Georgiyev’de halen kabuller yapılmakta, Devlet Başkanı devlet nişanlarını burada vermektedir.

5. Kızıl Meydan, Moskova’nın ana meydanıdır. Burada resmi geçitler ve merasim törenleri yapılır. XV. yy.da ortaya çıkmıştır. Eski devirlerde en önemli buyruklar Kızıl Meydan’da verilirdi, Çar ve Patrikler halka buradan seslenirdi. Konstrüktivizm tarzındaki basamaklı bir binadan oluşan Lenin’in Mozolesi (Mimarı: Şçusev, Yıl: 1924) ve Aziz Vasili (Blajenni) Katedrali de buradadır. Son zamanlarda Kızıl Meydan, dünyaca ünlü sanatçıların konser verdikleri bir yer olarak da kullanılmaya başladı. Luciano Pavarotti, Plasido Domingo, Mstislav Postropoviç ve Paul McCartney burada sahne almıştır.

6. Kremlin’deki Çar Topu, topçuluk ve dökme sanatına ait eski bir Rus eseridir. Bu, dünyadaki en büyük çaplı toptur. Tophane Avlusu’nun ustası Andrey Çohov, 1586’da topu bronzla şekillendirdi. Topun uzunluğu 5,34 m., çapı 890mm., namlu kalınlığı 15 cm., ağırlığı 40 tondur. Top, XVI.-XVII. yy.larda Kremlin’i korumak amacıyla Kitay Gorod’daki Spaski kapısının önüne koyuldu ve Moskova Nehri üzerinden taşındı fakat Çar Topu hiç kullanılmadı. Topun yanında duran dökme demirden çekirdeği ve dekoratif top arabası 1835’de yapıldı.

 

7. Kremlin’de, bir zamanlar Rusya’nın en yüksek binası olan 81 m.lik Büyük İvan Çan Kulesi’nin yanında dünyanın en büyük çanı (Çar Çanı) bulunmaktadır. Ağırlığı 202 ton, uzunluğu ise 6,14 m.dir. Çan da hiç çalınmamıştır, demiri döküldükten hemen sonra çıkan yangında (1737 yılında), büyük bir parçası kopmuştur. (Parça şimdi Çan’ın yanında durmaktadır.)

8. Moskova’nın simgesi olan Aziz Vasili (Blajenni) Katedrali, Kızıl Meydan’da bulunmaktadır. Mimar Barma ve Postnikov tarafından 1555–1561 yıllarında Kazan Hanlığı üzerine kazanılan zaferin şerefine inşa edilmiştir. Birbirinden bağımsız duran kilise kuleleri, Kazan seferinin en önemli olaylarını sembolize etmektedir. Katedralin zarif görünüşü, XVII. yy.ın ikinci yarısında biraz değiştirildikten, yani bazı yerleri yeniden inşa edilip resimlerle süslendikten sonra son şeklini almıştır. Bir efsaneye göre, Çar’ın emri üzerine mimar Barma ve Postnikov’un gözlerine bir daha buna benzer bir harika yapamasınlar diye mil çekilmiştir. 1936’da Stalin’in silah arkadaşı Lazar Kaganoviç, Pokrov Katedrali’nin yıkılmasını önermiştir. Anlatılanlara göre, Lazar Kaganoviç, Kızıl Meydan ve yanında sökülüp takılabilir Pokrov Katedrali olan bir maket hazırlayıp Stalin’e getirir. Katedralin, gösterilerin yapılmasına nasıl engel olduğunu ve otomobil trafiğini çok sıkıştırdığını gösterip: “Ama eğer onu kaldırsak” diyerek Katedrali Meydan’dan söküp atar. Stalin bakar, biraz düşünür ve şöyle der:”Lazar, onu yerine koy!”

9. Lenin’in Mozolesi, Kızıl Meydan’daki anıt mezardır. Vladimir Lenin’in naaşı, Traurni Salonu’nda kristal bir tabutun içinde durmaktadır. Anıt mezar, ilk önce ahşaptan yapılmıştı. Şimdi gördüğümüz Mozole, 1930’da mimar Aleksandr Şçusev’in projesine göre konstrüktivizm tarzında labrador ve granitten yapılmıştır. Mozole’nin girişinin üstünde, 70 yıldır Devlet Başkanları’nın resmi geçit ve merasim törenlerinde çıktıkları kürsü bulunmaktadır.

10. Bolşoy Tiyatrosu, Milan’daki “La Skala” ve Paris’teki “Grand Opera” gibi dünyanın en meşhur tiyatrolarından biridir. Projesini Mimar Bove’nın çizdiği bina, 1825 yılında yapılmıştır. Alınlıktaki heykel (“Apollon Güneş Arabasında” Heykeli), heykeltıraş Pyotr Klodt tarafından yapılmıştır. Ses sanatçıları Fyodor Şalyapin, Sergey Lemeşev, Galina Vişnevskaya, İrina Arhipova; bale artistleri Galina Ulanova, Maya Plisetskaya, Mihail Barışnikov, Vladimir Vasilyev ve Maris Liepa bu tiyatroda sahne almıştır. Bolşoy Tiyatrosu’nun yut dışı turneleri, daima kapalı gişe oynar.

11. Benzeri olmayan bir geçmişe sahip Kurtarıcı İsa Kilisesi, muazzam bir mimari eserdir. Mimar Konstantin Ton’un projelendirdiği eser, 1883 yılında Rus-Bizans tarzında yapılmıştı. Halka bağışlanan Kilise’nin iç mekânlarını ünlü Rus ressam ve heykeltıraşlar yapmıştı. 1931’de Stalin’in özel emri üzerine, Kilise tahrip edildi. Onun bulunduğu yere muazzam bir Sovyet Sarayı inşa edilecekti ama sarayın yapımı için açılan çukura 1958’de üstü açık havuz “Moskova” inşa edildi. 1994 yılında Kilise’nin tekrar yapılmasına karar verildi. Bina, eski fotoğraflara, resimlere ve krokilere göre modern teknolojiler kullanılarak yeniden kuruldu. XIX. yy.da inşasının 45 yıl sürdüğü Kilise, XX. yy.ın sonunda sadece altı ayda yeniden inşa edildi. 19 Ağustos 2000 tarihinde Kilise ışıklandırıldı.      

12. Novodeviçi Manastırı, Prens Vasili tarafından 1524’de Smolensk’in ele geçirilmesi anısına kurulmuştur. XVI.-XVII. yy.da Çar ailesinden ve asil Boyar soyundan gelme kadınlar burada manastıra kapanmıştır. Manastır’ın en büyük katedrali olan Smolenski Katedrali, 1524–1525 yılları arasında Kremlin’deki Uslenski Katedrali örnek alınarak yapılmıştır. Manastır’ın bir bölümü olan Novodeviçi Anıt Mezarlığı’nda ünlü Rus vatandaşları sonsuz yolculuklarına uğurlanmıştır.

13. Tretyakov Galerisi, IX.-X. yy.a ait Rus güzel sanatlarının sergilendiği milli bir müzedir. Müzeye, kurucusu olan bilim ve sanat koruyucusu, ünlü tüccar Pavel Tretyakov’un soyadı verilmiştir. Tretyakov, 1892 yılında koleksiyonlarını Moskova’ya armağan olarak bu müzeye vermiştir. O dönemlerde koleksiyon, resim sanatında demokratikliği savunan “gezgin” ressamların tablolarından oluşuyordu. Müzede, Andrey Rublev’in “İkona”sı, “İsa’nın İnsanlara Görünüşü” adlı muazzam yapıt, İlya Repin’in “Korkunç İvan ve Oğlu İvan” adlı tablosu, Surikov’un eserleri, Maleviç, Podçenko, Larionov, Gonçarov vb. sanatçıların avangart tabloları yer almaktadır.

14. Moskova’nın yüksek binaları yani 26–32 katlı 7 bina, aynı mimari tarzda inşa edilen tek tip şehir modeli düşüncesiyle yola çıkılarak geçen yüzyılın 40’lı yıllarının sonu ile 50’li yıllarının başı arasında kurulmuştur. Bu binalar; Moskova Üniversitesi, Dışişleri Bakanlığı, “Leningrad” ve ”Ukrayna” otelleri, Kızıl Kapı Meydanı’ndaki devlet yönetimine ait binalar ve Kotelniçeski Rıhtımı ile Sadov Kudrinski Meydanı’ndaki apartmanlardır. Lenin Dağları üzerine kurulmuş olan 238 m. yüksekliğindeki Moskova Devlet Üniversitesi,   bu binaların içinde en çok bilinendir.

15. “İşçi adam ve Köylü Kadın”, 1937’de Vera Muhina tarafından Paris’teki Uluslararası Sergi’de Sovyet pavyonu için kurulan heykel grubudur. Rusya Sergi Merkezi’nin kuzey girişinin önünde kurulmuştur. Paslanmaz çelikten yapılmıştır. 25 m. yüksekliğindedir. Sosyalist realizmin gerçek eseri olan bu heykelde, köylü sınıfla işçi sınıfın birliği bir imaj şeklinde tasvir edilmiştir. İşçi adam ve köylü kadın ellerinde tuttukları Sovyet Devlet’in sembolü olan orak ve çekici iyice yukarı kaldırmışlar. M.Ö. V. yy.a ait bir heykel grubu, bu abidenin bir örneğidir. “Harmodius ve Aristogiton”. Heykel şimdi restore edilmektedir.  

16. Ostankino Televizyon Kulesi (Yüksekliği: 539 m., Toronto’daki Televizyon Kulesi’nin yüksekliği: 555m.), yüksekliği bakımından dünyadaki ikici binadır. 1967’de Moskova’da yapılmıştır. Proje mühendisi Nikolay Nikitin’dir. Teknik hizmetler veren Kule’de ayrıca bir teftiş alanı ve Kule’nin ekseni etrafında yavaş yavaş dönen bir halka görünümündeki “Yedinci Gök” adlı restoran vardır. Böylece restorana gelen müşteriler yemeklerini yerken bir taraftan da Moskova’nın kuzeyini seyredebilirler. 2000 yılında Kule’de yangın çıkmıştır. Tamir ve rekonstrüksiyon çalışmalarının ardından Kule’nin 562 m. ye varacağı ve böylece dünyanın en yüksek kulesi olacağı tahmin edilmektedir.

17. Moskova Metrosu, haklı olarak bir mimari eser sayılmaktadır. Metroyu Moskova’nın en iyi mimarları şekillendirmiştir. “Kızıl Kapı”, “Sokolniki” ve “Mayakovskaya” istasyonları, Brüksel ve Paris’te yapılan uluslararası sergilerde Grand Prix’ye (Büyük Ödül) layık görülmüştür. İlk istasyonların yapımına, devrim öncesi Rusyası’ndaki Çar Sarayları’nın inşasında harcanan miktardan daha fazla mermer harcanmıştır. Büyük Vatan Savaşı zamanında metro, sığınak olarak kullanılmıştır. Bugün Moskova Metrosu’ndaki 11 hat üzerinde 160’dan fazla istasyon vardır. Halk kullanımına açık hatlardan başka, güya hükümet binalarını şehrin kenarında bulunan mistik bir yeraltı şehriyle birleştiren esrarengiz bir metro (II. Metro) daha varmış.

18. “Lujniki”, Moskova’nın en büyük yapısıdır. Geçen asrın 50’li yıllarının ortasında kurulan bu muazzam spor kompleksi, 1980 yılında Olimpiyat Oyunları’nın yapıldığı merkez olmuştur. Olimpiyat tılsımı olan 8 m. boyundaki Mişa adlı ayı yavrusu, buradan göklere uçurulmuştur. 180 hektarlık bir arazi üzerine kurulmuş olan “Lujniki”’de 140 spor tesisi vardır: Spor sarayı, Büyük ve Küçük Saha, 11 Futbol Sahası, 26 Spor Salonu, 3 Artistik Patinaj Pisti ve daha birçok üstü açık spor alanı.

   

19. Abrat, Moskova’daki en eski sokaklardan birisidir. XIV.- XV. yy.larda ortaya çıkmıştır. Adı, “şehir civarı”, “varoş” anlamına gelen Arapça “Rabad”dan gelir. Abrat kelimesinin daha geniş bir anlamı daha vardır. Moskovalıların çoğu için bu sokak, “Moskova Ruhu”nu muhafaza eden bitişikteki ara sokaklar ve avlular anlamına gelir. Değişik dönemlerde Arbat’ta ünlü Rus yazarlar, ressamlar ve sanatçılar yaşamıştır. 53 No.lu apartmanda bulunan müze, aslında bir zamanlar “Puşkin’in Arbat’taki Dairesi” idi. Burada yazar, genç karısıyla üç mutlu ay geçirmiştir. Geçen yüzyılın 80’li yıllarının ortasında Arbat, taş kaldırımları, çimenleri ve süs lambalarıyla sadece yayalara ait bir yol olarak kullanılmıştır. Artık Abrat, turistler arasında Kızıl Meydan kadar popüler bir yer haline gelmiştir. Burada hediyelik eşyalar, Rus el sanatını yansıtan mamuller satılmakta, sokak müzisyenleri müzik yapmakta, ressamlar portreler çizmektedirler.

20. Kuskovo, müze haline dönüşmüş Kont Şeremetevler’in çiftliğidir. Çiftlikteki saray ve bahçeler, toprak kölesi mimarlar Argunov, Mironov ve Dikuşin tarafından Mimar Blank’ın da katılımıyla XVIII. yy.ın 40-70’li yılarında yapılmıştır. Yapılar arasıda Saray, “Grotto” pavyonu, “İtalya” ve ”Hollanda” villaları, “Oranjereya” ve ”Ermitaj” günümüze kadar muhafaza edilmiştir.

21. Kolomenskoye, Moskova Nehri’nin yüksek bir kıyısı üzerine kurulmuş, XVI.-XVII. yy.lara ait Büyük Preslik ve Çarlık çiftliğidir. Kolomenskoye’nin görülmeye değer en güzel yeri, taştan yapılmış ilk kiliselerden biri olan çadır çatılı Miraç Kilisesi’dir (1532). Kolomenskoye’de ayrıca İsa’nın Göğe Yükselişi Kilisesi (XVI. yy.), Aziz George Çan Kulesi (XV. yy.), Kazan kilisesi (XVII. yy.) vb. vardır. Kolomenskoye, içerisinde Diyakov şehir harabeleri ve Rus ahşap mimari eserlerinin de bulunduğu bir açık hava müzesi olarak varlığını sürdürmektedir.

 

Moskova’nın Etrafı

Moskova’ya yaklaşık 200–300 km. uzaklıkta bulunan bu topraklar, net bir sınırı olmayan, tarihi gelişimini Moskova Bölgesi’nin dışında tamamlamış bir bölgedir. Burası Rusya’nın kalbidir, Rus toprakları buradan doğmuştur. XIV. yy.da bu bölgede küçük bir Moskova Prensliği vardı. Topraklarına sürekli yenilerini katarak zaman içinde büyüdü, kök saldı ve sonunda güçlü Rus Devleti’ne dönüştü.

Çiftlikler, manastırlar, sanat müzeleri, tarihi ve edebi müzeler, tarihleri asılar öncesine dayanan küçük şehirler, çok sayıda sanatoryum ve dinlenme evi; bütün bunlar turistleri ve tatil yapmak isteyen insanları bu topraklara çekmektedir. Moskova etrafındaki bu yerleri arabayla gezmek en güzelidir. Başkentte olduğu gibi bu bölgenin yapısı da ışık demetlerinden oluşan bir halkayı andırır. Moskova’dan saçılan ışınlardan çıkmış şoseler iç içe geçmiş iki halka şeklini alır. Önceleri askeri alan olması nedeniyle büyük önem taşıyan ve hatta haritalarda bile gösterilmeyen “Hava Sahası” da işte burada bulunur. Moskova’dan birkaç kilometre ötede yol boyunca bir sürü pazar ve ticaret kompleksi vardır. Sonra karşınıza eskiden beri hüzünlü “yol” türkülerine konu olmuş, şair ve ressamlara ilham kaynağı olmuş ormanlar ve tarlalar, köyler, küçük kiliseler çıkar.

Moskova’nın etrafındaki bu topraklar Belçika, Hollanda ya da Lüksemburg’dan çok daha büyük bir alan kaplar. Bahar bu bölgenin güneyine, kuzeyine kıyasla iki hafta daha önce gelir, ağaçlar çiçek açar ve ilk yemişlerini verirler.

Bu bölgede onlarca şehir vardır. En eski olanları, Volokolamsk, Dmitrov, Mojaysk, Zaraysk, Kolomna, Serpuhov, Zvenigorod, Sergiyev Posad‘dır. Bu şehirlerden birkaçında eski yapılar, tapınaklar, kaleler ve manastırlar bulunmaktadır. Turistlerin en çok uğradığı şehir, turistik “Zolotoye Koltso” hattına giren ve Rusya’nın Ortodoksluk merkezi sayılan Aziz Sergius Teslis Manastırı’nın bulunduğu Sergiyev Posad’dır.

Moskova etrafında bulunan bu bölgedeki el sanatları ustalarının ürünleri dünyaya nam salmıştır. Buraya gelen turistler,  beyaz ve mavi renklerle yapılmış Gjel seramiklerini, Sergiyev Posad’da yapılmış Matriyoşkaları, Jostovo tepsilerini, Pavlovski Posad şalını ya da Fedoskin parlak cevahir kutusunu almaya can atarlar.  

Moskova civarında bulunan XVIII.-XIX. yy.lara ait Asilzade Çiftliği, sadece muhteşem bir bahçe içinde yer alan bir malikâneden ibaret değildir. Burası ünlü ressamların, yazarların, müzisyenlerin, sanatçıların yaşadığı ya da geldiği bir çiftliktir. Burada bulunan çiftliklerden bazıları şimdi müzeye dönüştürülmüştür: Abramtsevo, Melihovo, Muranovo, Şahmatovo, Polenovo ve tabiî ki büyük Lev Tolstoy’un yıllar boyunca o muhteşem eserlerini yarattığı, “Anna Karenina” ile ”Savaş ve Barış”ı kaleme aldığı Yasnaya Polyana.

Bu topraklar, çok sayıda şiddetli meydan muharebesine sahne olmuştur. Bu muharebelerin olduğu yerlerde şimdi müzeler bulunmaktadır. Moğol ve Tatar askeri kuvvetlerinin bozguna uğratıldığı Kulikovo, Rus askeri güçlerinin Napolyon’a karşı savaştığı en ağır muharebelerin şerefine kurulan tarihi Borodino Açık Hava Panorama Müzesi, Dubosekovo İstasyonu’nun yanındaki anıt müze (1941 Moskova Muharebesi anıtı da buradadır) burada bulunmaktadır.

Halen devasa inşaatların yapıldığı Moskova’nın kendine has bu değişken ruhu, Moskova civarını da ele geçirmiştir. Yeni yollar ve oteller yapılmakta, eskileri onarılmakta, kiliseler ve mimari yapıtlar yeniden elden geçirilmektedir. Sayıları her yıl daha da çoğalan sanatoryumlar, turistik merkezler ve dinlenme evleri, dünya standartlarına uygun olarak yapılanmaktadır. İş merkezleri, en son çıkan tıp aletleri, en yeni tedavi yöntemleri, golf sahaları ve aqua parklar, Moskova civarındaki bölgelerde de bulunmaktadır. Tatilini değişik spor dallarıyla uğraşarak geçirmeyi sevenler buraya gelmektedir çünkü burada atlı spordan tutun da delta kanat uçuşuna, planörcülüğe, paraşütle atlamaya kadar pek çok değişik spor yapılabilir. Moskova’nın kuzeyinde bulunan Yahroma bölgesi, en popüler kayak merkezlerindendir. Şukolovo Köyü’nde spor yapmaya elverişli “Volen” Parkı ve “Stepanovo”, “Soroçanı” Spor Tesisleri bulunur. Dağ sporlarını çok seven Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin de yukarda bahsedilen kayak merkezine gelmektedir.

Rusya’yı anlamak, doğal güzelliklerini içinizde hissetmek, tarihi ve kültürüyle tanışmak için büyük olayların, büyük insanların hatıralarıyla dolu bu eski topraklara mutlaka gelmeniz gerekir.

1. Moskova etrafındaki toprakların da kendine has bir “Versailles’i”, yani Arhangelskoye çiftliği vardır. Bu çiftliğin sahibi olan Prens Nikolay Yusupov, XIX. yy.ın başında buraya en zarif sanat koleksiyonlarını koymuştur. Günümüzde bu eserlerin çoğu Büyük Saray’da bulunmaktadır. Dikili taşlar, yüzyıllık ıhlamur ağaçları,   Başmelek Mihail Kilisesi, muhteşem bir dekoru olan eski Grozni Tiyatrosu, Arhangelskoye’nin gururudur. Rus hükümdarları ve büyük şair Aleksandr Puşkin, bu köşkte misafir olarak ağırlanırlardı. Arhangelskoye’de bir hayaletin dolaştığı söylenir. Vakitsiz ölen Prens Yusupov’un hayaleti, geceleri mezarının üstünde dolaşırmış.

Sovyet iktidarının ilk yıllarından beri bu çiftlik, Savunma Bakanlığı’na aitti. Kızıl Ordu’nun kurucusu Lev Trotçki ve diğer kumandanlar burada dinlenmekten hoşlanırlardı.

2. XVII. yy.da Rus Patriği Nikon, Kudüs kilisesine tıpatıp benzeyen bir kilise (Yeniden Doğuş Kilisesi, bu kilisenin bir kopyasıdır) ve Gefsiman Bahçesi ile Moskova dolaylarındaki Aziz Toprak’ı yeniden yaratma niyetindeydi. Eski Kudüs Kilisesi’ne benzeyen Novoierusalim (Yeni Kudüs) Manastırı, içinde kaynaklarla suni göller olan büyük bir bahçe yapıldı. Bu büyük bahçedeki ahşap mimari müzesi gezmek isteyenlere açıktır. Bu müzeye Moskova civarından ahşap kilse, köy çiftliği, şapel ve değirmen getirilmiştir.

3. Rusya’nın dini kültür merkezlerinden biri olan Uspenski Yosif Volokolamski (Volotski) Rahip Manastırı, XV. yy.da kurulmuştur, daha sonraları yeniden inşa edilmiştir. Önünde minyatürü duran Kutsal Kapı XVII. yy.a aittir. Günümüzde de faaliyet gösteren Manastır’da, 1000’i aşkın el yazmasının bulunduğu çok zengin bir kütüphane, kiliseye ait eşyalardan oluşan koleksiyonlar, İncil ve eski Rus dikişleri bulunmaktadır. Ana katedral duvarlarındaki resimler yeniden kurma aşamasında Paleh’li ustalar tarafından yapılmıştır.

4. Abramtsevo, Moskova Bölgesi’ndeki Sergiyev Posad şehrine yakın bir mesafede bulunan bir çiftliktir. 1870’den beri ünlü bilim ve sanat koruyucusu sanayici Savva Mamontov’a aitti. Mamontov, bu çiftlikte pek çok Rus ressamı misafir etmiştir ve onların çizdiği proje üzerine “Terem” (Rus tarzında), bir kilise, “Direkler üzerindeki tavukayaklı ev” (Rus masallarındaki yaşlı cadı Baba Yaga’nın evi) yapılmıştır. Yine burada mükemmel ağaç oymaları ve majolika yapılmıştır. Rusya’da yaşayan herkesin bildiği “Küçük Kız ve Şeftalileri” (Mamontov’un kızı Valentina Serova’ya ait) ve Rus masallarının kahramanı, göl kıyısında oturup üzülen yalınayaklı köylü kız “Alyonuşka” (Ressam Viktor Vasnetsov), Abramtsevo’da yazılan filmlerdendir. 1918’den sonra çiftlikte bir müze açılmıştır.

5. Moskova’nın 124 km. batısında bulunan meşhur Borodino köyü. Bu köyün etrafında, Borodino tarlası vardır. Ruslar 7 Eylül 1812 tarihinde bu topraklarda, Napolyon ordusuyla savaşmıştır. 1812’deki Büyük Vatan savaşı’nı pek çok bakımdan sona erdiren Borodino Savaşı için Napolyon, “Yaptığım savaşlar içinde en feci olanıydı” demiştir. İki taraf toplam 80 bin civarında kayıp vermiştir.

Günümüzde bu yerler de tarihi açık hava müzesi olarak kullanılmaktadır. Her yıl 7 Eylül’de burada bayramlar yapılır, festivaller düzenlenir, Borodino Savaşı’ndan sahneler canlandırılır, süvari geçitler izlenir ve askeri orkestralar konser verir. Bu bayramlara yerli ve yabancı savaş tarihi dernekleri katılır.

6. Moskova’ya 40 km. uzaklıkta, Dmitri Şose’sinde etrafını yabani otların bürüdüğü büyük bir bahçe ile tipik bir asilzade malikânesi olan “Marfino”nun bulunduğu romantik bir yer vardır. Malikâne’nin önündeki yapay gölün üzerine inşa edilen köprü, İngiliz şatolarını hatırlatan tarzda yapılmıştır. Ziyaretçileri kapıda beyaz taştan yapılmış grifonlar karşılar, ağaçların arasından kenarda duran kameriyeler ve çiftliğe ait iki XVIII. yy. kilisesi görülür.

7. Zvenigorod, tipik bir taşra şehridir. Oymalı pervazlarıyla ahşap evlerin etrafını bahçeler, bostanlar, eski taş yapılar, kiliseler ve müzeler çevirmiştir. Biraz ötede bir manastır vardır. Anton Çehov bir dönem Zvenigorod’daki şehir hastanesinde doktorluk yapmıştır. Bütün bunların dışında turistleri, özellikle de Fransızları buraya çeken şey, aslında bir efsanedir. 1812 yılında yani savaş zamanında, Napolyon’un üvey oğlu Prens Eugène, Zvenigorod civarında bulunan Savvino Storojeski Manastırı’nda bir gece konaklamış. Rüyasında yaşlı bir kadın ona kutsal Rus topraklarını lekelememesini emretmiş, emrine itaat ederse gideceği yere sağ salim varabileceğini, soyunun da bundan böyle Rusya’da yaşayacağını söylemiş. Gerçekten de öyle oldu. Rus çarı’nın kızıyla evlendi, böylece Beauharnais de Rusya’ya yerleşmiş oldu.

8. Yüz yılı aşkın bir zaman önce Moskova dolaylarındaki bu çiftlikte ünlü Rus yazar Anton Çehov yaşardı. Yazar, “Martı” adlı eserini burada yazmıştı. Masallardaki şatoları andıran merdivenli evin döşemeleri eski hali değiştirilmeden muhafaza edilmiştir. Yerdeki küçük halı ahşap döşemenin gıcırtısını biraz olsun azaltmaktadır. Öyle ki, baktığınızda sanki evde oturanların bir iki dakikalığına dışarı çıkmış, birazdan dönecekmiş olduğunu sanırsınız. Çiftliğin bahçesinde, bir zamanlar çalındığında ev halkının yemek için masaya toplandığı çan vardır. Burada ayrıca, bir gölet, Rus peyzaj ressamı Levitan’ın bir yapıtı, iki tarafı ağaçlarla kaplı romantik patika, patikanın kenarında da yeni yetişen bir karaağaç vardır. Ağaçların üstüne yuva yapmış sığırcıklar bile Çehov zamanından kalmadır. Yazarın hayattayken yaptığı gibi güzelim çiçekliklere hala çiçekler dikilmektedir. Mehlivo, Çehov devrinin ruhunu hep içinde saklamıştır.

9. Moskova civarındaki Serpuhov’dan 12 km. uzakta, vahşi Avrupa öküzlerinin bir türü olan Avrupa bizonlarının yaşadığı Rusya’daki birkaç yerden biri bulunmaktadır. XX. yy.ın başına doğru nesli tükenen bu hayvanlara sadece hayvanat bahçesinde rastlanırdı. Rusya’da bu tür kuzey Kafkasya’da ve burada yani Prioks Açık Hava Müzesi’nde yeniden canlanmaktadır. Burada Avrupa bizonunun dışında, benekli geyikler, Rus desmanı, kunduzlar ve türleri nadir olan kuşları görmek mümkündür. Park dışındaki doğal alan taraçalarla Volga’nın en büyük koluna, Oka Nehri’ne uzanır. Nehrin kenarında iğne yapraklı ağaçların yerini bozkırda yetişen bitki toplulukları alır.

10. Eski Rus mimarisinin muhteşem örnekleri olan Moskova civarındaki en eski manastırlar Vısotski Zaçatyevski Rahip Manastırı ve Vladıçni Vvedenski Rahibe Manastırı, sevimli bir taşra şehri olan Serpuhov’u süsler. Bu küçük şehir, Rus tarihini ve kültürünü yansıtan eserlerle doludur. Beyaz taşlardan örülmüş kalenin kalıntıları, eski Posad kiliseleri çok şey ifade eder. Serpuhov ayrıca, burada koyun yününden üretilen Jakkard battaniyeleriyle meşhurdur.

11. Büyük Rus yazar Lev Tolstoy’un müzeye dönüştürülmüş çiftliği Moskova’nın güneyindeki Tula Bölgesi’nde bulunmaktadır. Yazar bu topraklarda doğmuş ve yaklaşık 60 yılını burada geçirmiştir. Yıllar sonra da yine burada defnedilmiştir.

Yasnaya Polyana’da “Savaş ve Barış” ve ”Anna Karenina” adlı eserlerini kaleme almıştır. Tolstoy köylü çocuklara burada ders vermiş, pedagoji dergisi çıkarmış ve tarlada çalışmıştır. XIX. yy.ın sonunda Yasnaya Polyana,  Rus aydın sınıfın bir nevi manevi merkezi haline gelmiştir. “Büyük İhtiyar Adam”la görüşebilmek için ünlü ressamlar, yazarlar, bestekârlar ve Tolstoy’un felsefi öğretisini devam ettirenler buraya gelirlerdi. 

12. Moskova’dan 200 km. uzakta olan bu şehir eskiden beri silahlardan semaver yapımına kadar geniş bir yelpaze oluşturan maden işlemeciliğiyle meşhurdur. Tula’nın tarihi yerleri arasında şüphesiz daha I. Petro yıllarında kurulmuş olan Silah Müzesi de vardır. Dünyanın hiçbir yerinde bu müzenin bir benzeri daha yoktur. Müzede oklu yaylardan tutun da en modern atıcılık silahlarına kadar bir insanın sahip olabileceği bütün silahlar sergilenmektedir.

Pryanik sanatı Tula’da çok eskilerden beri mevcudiyet göstermektedir. Özel bir biçimde pişirilen Tula pryanikleri, hem lezzetli hem de güzeldirler.

Tula’da armonika yapımı XIX. yy.da başlamıştır ve o günden itibaren Tula armonikaları bütün Rusya’yı dolaşmıştır. Yerli ustalar yabancı ülkelerde üretilen armonikaları geliştirmekle kalmamış, Rus halk enstrümanlarından oluşan hiçbir orkestranın onsuz yapamadığı modern armonikanın ilk örneğini, yani kendi ürünleri olan yeni bir enstrüman yaratmıştırlar.

13. Kulikovo tarlası, Moskova’dan 250 km. uzaklıktaki Tula Bölgesi’nde bulunan tarihi Açık Hava Müzesi’dir. 1380 yılının sonbaharında Don ile Nepriyadva’yı bağlayan kavşağın yanındaki büyük tarlada Rus birlikleriyle (drujinalarıyla) Altınordu askeri kuvvetleri arasında büyük bir muharebe yaşanmıştır. Bu olayın akabinde Rusya’nın yaklaşık 100 yıl Moğol-Tatar boyunduruğu altında yaşamış olmasına rağmen; Kulikovo Tarlası’nda kazanılan zafer, Rusların yabancı boyunduruğuna karşı savaşırken ne kadar güçlü olduklarını idrak etmeleri bakımından büyük rol oynamıştır. Rus birliklerinin başındaki Prens Dimitri Donskoy, gerçek bir kahramandır. Rus ressamlarının, yazarlarının, şairlerinin ve bestekârlarının eserlerinin çoğu bu olayı konu almıştır. 

14. Moskova’nın kuzeyinden 70 km. uzakta olan Sergiyev Posad şehrinde eski Rus mimarisine ait bir eser olan Rus Ortodokslarının Merkezi Aziz Sergius Teslis Manastırı bulunmaktadır. XIV. yy.ın 30-40’lı yıllarında Sergiyev Padonejski tarafından kurulmuştur. Rusya’nın din filozoflarından Pavel Florenski şöyle yazmıştır: “Bu manastır, Rusya’nın tamamının sanatsal bir portresidir. Başka bir yerle kıyaslarken onu sadece bir fotoğraf karesi olarak değerlendirmek haksızlık olur… Burası sadece estetik bir yer değil, aynı zamanda tarihin ve milli ruhun hissedildiği bir yerdir.”

Manastır’ın etrafındaki ilk taş bina Teslis Katedrali’dir (1423). İçinde eski Rus resim sanatının en nadir koleksiyonuyla XV. yy.a ait bir ikonostas vardır. Önceden burada 1929’da Tretyakov Galerisi’ne verilmiş olan Andrey Rublov’un dünyaca ünlü “Teslis”i bulunuyordu. İkonostas’da onun için ayrılan yere bir taklidi konuldu.

Manastır’ın ana kısmında, şekliyle Moskova Kremlini’ndeki Katedral’i andıran ama boyut olarak ondan biraz fazla olan Yeniden Doğuş Katedrali bulunur (1585).

15. Aziz Rus Sergey Radonejski’nin çocukluk yılları Sergiyev Posad’ın yakınındaki bu küçük köyde geçmiştir. Ressam Mihail Nesterov’un “Varfolomey’e Görme Gücü” adlı tablosunda etrafın manzarasını da görebilirsiniz. Bu tabloda ileride Aziz Sergius teslis Manastırı’nı kuracak kişi olan küçük bir çoban tasvir edilmiştir. O zamanlarda Radonej, başka bir Prensliğin başkentiydi. Büyük Prens II. Vasili, 1446’da buradaki ahşap kalede Dimitri Şemyak’ın amcasının oğlu tarafından esir alındı ve gözlerine mil çekildi. Bu olaydan dolayı da ona “Karanlık” lakabı verildi.

16. Kolomna şehri, eski mimarinin, dini anıtların, kale kuleleri ve duvarlarının ilk zamanki haliyle muhafaza edilmiş kalıntılarının bulunduğu geniş ormanlık alandır. Buradaki dolaşmak, sizi kâh eski Rusya’nın şairane dünyasına; kâh XIX. yy.ın ticaret yıllarına götürür. 

17. Moskova’nın güneyinde bulunan Rus şehri Ryazan, yakınlarda bulunan ve kendisiyle aynı ismi taşıyan daha eski bir şehrin geçmişte Moğollar ve Tatarlar tarafından yakılmış olmasına rağmen XIV. yy.dan beri tarih içindeki yolculuğunu sürdürmektedir.  Günümüze kadar dokunulmadan kalmış birkaç eserden biri olan Başmelek Katedrali, mimari yapısı bakımından mükemmel bir eserdir. Ayrıca, şehrin yakınında bir kayadan kazılıp ortaya çıkarılan Yeraltı Manastırı bulunmaktadır. Ryazan toprakları, ünlü Rus şairi Sergey Yesenin ile sıkı sıkıya bağlıdır.

Zolotoye Koltso (Altın Halka)

1. Moskova’nın kuzeyinden 70 km. uzakta olan Sergiyev Posad şehrinde eski Rus mimarisine ait bir eser olan Rus Ortodokslarının Merkezi Aziz Sergius Teslis Manastırı bulunmaktadır. XIV. yy.ın 30-40’lı yıllarında Sergiyev Padonejski tarafından kurulmuştur. Rusya’nın din filozoflarından Pavel Florenski şöyle yazmıştır: “Bu manastır, Rusya’nın tamamının sanatsal bir portresidir. Başka bir yerle kıyaslarken onu sadece bir fotoğraf karesi olarak değerlendirmek haksızlık olur… Burası sadece estetik bir yer değil, aynı zamanda tarihin ve milli ruhun hissedildiği bir yerdir.”

Manastır’ın etrafındaki ilk taş bina Teslis Katedrali’dir (1423). İçinde eski Rus resim sanatının en nadir koleksiyonuyla XV. yy.a ait bir ikonostas vardır. Önceden burada 1929’da Tretyakov Galerisi’ne verilmiş olan Andrey Rublov’un dünyaca ünlü “Teslis”i bulunuyordu. İkonostas’da onun için ayrılan yere bir taklidi konuldu.

Manastır’ın ana kısmında, şekliyle Moskova Kremlini’ndeki Katedral’i andıran ama boyut olarak ondan biraz fazla olan Yeniden Doğuş Katedrali bulunur (1585).

2. Moskova’dan 100 km. ötede bulunan Aleksandr şehri hakkında anlatılan pek çok efsane vardır. Bunlardan birine göre, bir zamanlar burada uçmaya kalkışan ilk insan olan Nikita Holop adında biri yaşarmış. Kollarına ağaçtan yapılmış kanatlar takıp katedralin damından aşağı atlamış.

Eski Aleksandrov köyünde, Korkunç İvan’ın Kütüphanesi gibi çarlık liberalizminden kalma izler kaybolmaktadır. Bu kütüphane, çarlık dönemindeki çağdaş bilim adamlarının hayran olduğu Yunan ve eski İbrani el yazması kitapların derlendiği en büyük kütüphanedir. (XVI. yy.a göre değerlendirildiğinde). Esrarengiz kütüphane günümüze dek dedektif romanları yazarları üstünde yoğun bir ilgi uyandırmıştır.

3. Pereslavl Zaleski, Moskova’dan 130 km. ötede bulunan Yaroslavl Bölgesi’ndeki Pleşeyev Gölü kıyısındadır. Buradaki eski kiliselerin sayısı otel, kafe ve mağazalardan fazladır. Aralarında en eski kiliselerden biri olan Spaso Preobrajenski Katedrali’nin (1152–1160) de bulunduğu ortaçağ kiliseleri ve manastırları çok turist çekmektedir.

Pleşeyev Gölü’nde, nadir bir tür olan Pereslavl ringa balığı ya da som familyasından Ryapuşka balıkları yaşar. Ryaba, bu tatlı su gölüne muhtemelen buzullarla beraber sürüklenmiştir. Pereslavl Zaleski armasını süsleyen Ryapuşka, Rus Çarları’nın sevdiği bir balık türüydü. (Bu yüzden bu balıklara Çar Ringa Balığı denirdi.)

4. Pereslavl Zaleski’nin yakınlarındaki durgun Pleşeyev Gölü kıyısında 2003 yılının Ağustos ayında 200 yılını dolduran Rusya’nın en eski taşra müzesi “I. Petro’nun Sandalı” bulunur. 1688–1693 yılları arasında onun bulunduğu yerde genç Çar I. Petro’nun yönetimi altında kurulan Rusya’nın güçlü askeri deniz filosu vardı. Yüzlerce gemiden geriye sadece bir sandal kaldı. Bu sandalı saklamak için 1803 yılında “Sandal Evi” adı verilen bir bina inşa edildi.

5. Rusya’nın kuzey doğusundaki en eski şehir olan Rostov Veliki, tarihte ilk defa 862’de anıldı. “Çamurlu, bataklık” anlamlarına gelen Nero Gölü kıyısında bulunmaktadır. Dibinde, toprağı iyileştirmek için kullanılan 20 m. derinliğinde çok büyük bir mil yatağı vardır. Yapımında beyaz taş kullanılan Rostov Kalesi kulelerinin aksi Nero sularına yansır.

Rostov Veliki’deki Yeniden Doğuş Katedrali, Rusya’nın kuzey doğusundaki ilk Hıristiyan Kilisesi’dir. Yaroslavl’daki Psikoposluk’un en eski ve en yüce varlığıdır. Katedral’in tarihi, Rusların vaftiz edildiği 991 yılıyla başlar. Kilise, tam dört kere yeniden inşa edilmiştir. Aziz Filaret’in de söylediği gibi, “Kilisenin eşiği azizlerin ayaklarından aşınmıştır.” Katedral’in şimdiki binası yakında 500 yılını dolduracak.

6. Yaroslavl, XVI. yy.a ait güzel kiliseleri ve birkaç manastırı olan çok eski bir şehirdir. Bu şehir, profesyonel Rus tiyatrosunun vatanıdır. Fyodr Volkov’un amatör tiyatro grubu XVIII. yy.da kurulmuştur. Daha sonraları, İmparatoriçe’nin daveti üzerine grup Petersburg’a taşınmıştır ve burada Rusya’nın ilk profesyonel tiyatrosu olmuştur.

Muhteşem Volga Rıhtımı, XIX. yy. yapımı ince işli demir parmaklığıyla, dinlenmek, yürüyüş yapmak ya da atla gezmek isteyenlerin ilk tercih ettiği mekândır. Kısa bir zaman önce Yaroslavl’da John Mostoslavski’nin ilginç bir müzesi açılmıştır. Müzede gramofonlar, armonikalar, Fransız saatleri, çok sayıda küçük çan vardır ve bunların hepsi de iş görmektedir.

7. Yaroslavl Bölgesi’ndeki bu küçük şehir; Volga’nın her iki kıyısı boyunca uzanmaktadır ve ikisinin de ayrı ayrı isimleri vardır: Romanov ve Borisoglebsk. Sovyet Dönemi’nde yeni isimler verilene kadar da böyle anılmışlardır. Şehrin sükûneti insana huzur verir ve geçmiş zamanlardan getirdiği esintiler insanı adeta büyüler. El sanatlarından, porselen ve resim koleksiyonlarından oluşan bini aşkın eserin bulunduğu Folk Müzesi, şehir sakinlerinin hayatını ve şehrin tarihini anlatır. Tutayev, ilk kadın Kozmonot Valentina Tereşkova’nın vatanıdır.

8. Zolotoye Koltso hattına giren diğer bir Volga şehri de Mışkin’dir. Moskova’dan St. Petersburg’a giden ve aynı rotada geri dönen gemi turları burada düzenlenmektedir. Bir efsaneye göre Prens Yuhotski, bir zamanlar dinlenmek için nehir kıyısında uzanmış. Hızla yüzüne tırmanan bir fare onu uyandırmış. Prens gözlerini açmış ve sürüne sürüne yüzüne çıkan zehirli bir yılan görmüş. Hayatını kurtaran küçük kemirgenin anısına buraya bir şapel koyulmasını emretmiş.

Mışkin’de oturanlar, şehrin bu nadir rastlanan adına uygun bir iş yaptılar. Uzun uzun düşündüler ve gri tüylü küçük canavarın çeşit çeşit tasvirlerinden oluşan eğlenceli bir derleme hazırlayarak dünyadaki ilk ve tek Fare Müzesi’ni açtılar. Ayrıca şehirde Smirnov Müzesi de bulunmaktadır. Müze, doğma büyüme Mışkin’li olan dünyaca ünlü Rus votkasının yaratıcısı Peter Smirnov’a ithaf edilmişti. Çok kısa bir zaman önce de Rusya’nın geleneksel kışlık ayakkabısı olan Keçe Çizmeler (Valenki) Müzesi açılmıştır.

9. Ugliç, Volga’nın büyüleyici güzelliğe sahip eski bir şehridir. Şehrin tarihi tamamen XVI. yy. sonlarındaki esrarengiz bir olay üzerine kurulmuştur: Rus Çarı Korkunç İvan Dimitri’nin oğlu Rürikoviç’in ölümünden şüphelenen halk, bunun doğal bir ölüm olmadığını, Rürikoviç’in öldürüldüğünü iddia ederek isyan çıkarır fakat isyan kısa sürede sert bir şekilde bastırılır. İnsanları toplayıp bir araya getiren çan adeta bir insan gibi “cezalandırılmıştır”: Çan kırbaçlanmış, zili içinden çekilip koparılmış ve Sibirya’ya sürülmüştür. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra “aklanmıştır.” Şimdi Ugliç Kalesi’nde muhafaza edilmektedir.

Ugliç’te tarihi önem taşıyan, gezilip görülecek iki yer daha vardır: Votka tüketimi, muhafaza edilme şartları, ürün bilgisi hakkında tarihi bilgilerin yer aldığı “Rus Votkası Kütüphanesi” ve oda müziği çan konserinde Ugliç Çanları’nın o unutulmaz sesini dinleyebileceğiniz özel Kulagin Müzesi.

10. Volga’nın sağındaki yüksek kıyıda bulunan bu küçük şehir, adını XII. yy.dan sonra duyurmuştur. Burada görülmesi gereken en önemli yer, Ugliç’in Elektrik santralının inşası dolayısıyla sular altında kalan toprakların üzerinde yükselen Nikol Katedrali Çan Kulesi’dir (1800). Su basmasına karşı hazırlık yapılırken şehirdeki yapılar teker teker incelenmiş, aralarından seçilen binalar patlatılmış, Çan Kulesi ise amatör paraşütçülerin egzersizleri için bırakılmıştır. Artık bu, şehrin bir simgesi haline gelmiştir. Sulardan ya da buzların çözülmesinden dolayı yıkılmaması için zemini toprak takviyesiyle sağlamlaştırılmıştır.

11. Bu Kilise 1158–1160 yılları arasında inşa edilmiştir. (1185–1189 yılları arasında restore edilmiştir.) Beş kubbeli, beş cepheli muazzam Katedral’in iç mekânında XII.-XIII. yy.lardan kalma fresk parçaları, Andrey Rublev’in ve Danil Çorni’nin freskleri bulunmaktadır (1408). XIX. yy.ın başlarında yanına bir Çan Kulesi inşa edilmiştir.

12. Bin yıllık tarihe sahip Vladimir’de XII. yy.a ait meşhur bir anıt olan beyaz taşlı Altın Kapı bulunmaktadır. Vladimir’in ana caddesi bu kapıdan başlamaktadır. Bu isimle kapının önemi ifade edilmiştir çünkü meşe ağacından yapılan kapı sarı bakırla kaplanarak (altın kaplama) bu hale getirilmiştir. Kapının kemeri, fresklerle süslenmiştir. Şimdi orada Askeri Tarih Müzesi bulunmaktadır.

13. Vladimir’deki XII. yy.a ait Büyük Prenslik Katedrali’nin cephesi Klyazma Nehri’ne ve nehrin ardındaki geniş düzlüklere bakar. Dimitri Katedrali’nin üstünü örten ince taş oyması, eşsiz bir güzelliğe sahiptir. Sırları şimdiye kadar tam olarak gün yüzüne çıkmayan binden fazla tasvirin arasında Çar Solomon ve Hz.Davud’un, Aleksandr Makedonski ve Rus Prensleri’nin tasvirleri vardır. Katedrali, üstünde güvercin görünümündeki küçük rüzgârgülü olan ajurlu haç tamamlamaktadır.

14. Rus mimarisine ait bu şaheser, Vladimir’e birkaç kilometre uzakta olan beyaz yelkenle karşılaştırılır. Kilise Klyazma ve Nerl Nehirleri’nin birleştiği malazda, toprak takviyesiyle oluşturulmuş 6 m. yüksekliğindeki tepenin üzerine kurulmuştur (1164). Şose, kiliseye yaklaşık iki kilometre mesafe kala son bulur, o yüzden geri kalan mesafeyi yürüyerek kat etmek gerekir. Bu geziden çok hoşlanırsınız. Bir efsaneye göre, XVIII. yy.da bu beyaz taştan kiliseyi yıkmaya kalkışanlar olmuştur ama katedralin ithaf edildiği Meryem Ana’nın isteği üzerine birdenbire sarı kubbeye yansıyan güneş ışını bu kişileri kör etmiştir. Böylece katedral de kurtarılmıştır. 

15. Vladimir Bölgesi’ndeki eski bir şehir olan Murom için Rus Destanları’nın kahramanı İlya Muromets’in memleketi derler. Murom, gür ormanların içinde tabiatla kaynaşmış bir şehirdir. Oka Nehri’nin yüksek kıyısındaki manastırların mimari yapısı çok ince ve zariftir. “Küçük Ermitaj” sayılan bu tarih ve sanat müzesinde XVIII.-XIX. yy.lara ait muazzam bir mobilya ve mutfak eşyası koleksiyonu vardır. Şehirde çok sevilen bir etkinlik olarak destan ve masal kahramanlarının hayatını anlatan tiyatro temsilleri yapılmakta ve muharebeler mizah unsurları da katılarak oynanmaktadır.

16. Zolotoye Koltso’nun en efsanevi yeri Malenki Suzdal’dir. (Küçük Suzdal). Geleneksel olarak şehre gelen ziyaretçiler çan sesleriyle karşılanır. Bu müze haline dönüşmüş şehir, son iki buçuk asırdır neredeyse hiç değişmemiştir. 1000 yıllık bir geçmişe sahip 200’ü aşkın mimari eser burada toplanmıştır: kale, dükkânlar, birkaç manastır, çok sayıda büyük ve küçük kilise. Şehri her yıl binlerce turist ziyaret eder, her adım başı Rus el sanatlarına ait ürünler ve masallarda, destanlarda adı geçen, balla yapılan düşük alkollü eski bir Rus içkisi olan Medovuha satılır.

17. Zolotoye Koltso hattı boyunca el sanatları ustalarının eskiden beri yaşadıkları köyler sıralanmıştır. Gus Hrustalni’de kristal eşyalar üretilir, Paleh’te ahşap cevahir kutuları resimlerle süslenir, Jostovo’da resimli metal tepsiler satılır, Pavlovski Posad’da parlak süsler işlenmiş şallar ve başörtüleri, Rostov’da resimli süs eşyaları, minelerle süslenmiş zarif mücevherler satılır. Bu geleneksel Rus hediyelik eşyalarından en azından bir tanesini anı olarak alıp yanında götürmek istemeyen bir turiste rastlayacağınızı sanmam.

18. Rusya’nın en ünlü tarihi eserlerinden biri de Kostroma’daki İpatyev Manastırı’dır. Bir zamanlar ahşaptan yapılmış muazzam bir manastır olan bu tarihi eser, Rus Çarları Romanovlar ailesinin hanedanının beşiği olan en zengin taş manastırına dönüşmüştür. Burada Boyarlara ait bir Büyükelçilik Binası vardı ve Mihail Romanov Rus Çarı olması için buraya davet edilmişti.

Günümüzde kültür ve tarih parkında birkaç müze bulunmaktadır. İçlerinden biri Rus çay sohbetlerine ayrılmıştır. Eski kayıplar, çaydanlıklar ve semaverler arasında sadece 15 gr. gelen semaver ve çay takımı da sergilenmiştir. Semaver sadece iki gram su almaktadır ama normal boyutlardaki semaverler gibi iş görmektedir.

St. Petersburg ve Civarı

Rusya’nın ikinci büyük ve önemli şehri St. Petersburg, XVIII.-XX.yy.ların başında başkentti. Ünlü Rus Çarı I. Petro (Büyük Petro) tarafından kuruldu ve İmparator’un bile önünde eğildiği Aziz Peter’in (Cennete açılan kapının anahtarını koruyan havari) anısına St. Petersburg adı verildi. Dünyanın bu en büyük kentine, Kuzey Venedik, Kuzey Palmira, Beyaz Gecelerin Şehri, Petropol, Petrograd da denir. 1924’den 1991’e kadar “Leningrad” adıyla Komünist Lider Lenin’in ismini taşıdı. Rusların büyük bir çoğunluğu şehre yalnızca Piter derler.

Rus şehirleri içinde en Avrupai olan St. Petersburg, 2003’de 300 yaşını doldurdu.  Ünlü Rus Çarı I. Petro (Büyük Petro) tarafından kuruldu ve İmparator’un bile önünde eğildiği Aziz Peter’in (Cennete açılan kapının anahtarını saklayan havari)anısına St. Petersburg adı verildi.

Çar Petro, Rus tarihinin kilit isimlerinden biridir. O gerçek bir reformcu, büyük bir irade ve enerjiye sahip akıllı, gerektiğinde sert ve katı yürekli olan bir şahsiyettir. O, gerek bir gemide olan her şeyi kullanabiliyordu, demircilikten anlıyordu, tersaneler inşa ediyordu, devleti yönetiyordu… Ataerkil Moskova Rusyası’nı Rus Avrupası haline getirmeyi başardı.

Kendi getirdiği yenilikleri sert ve kati bir şekilde uyguladı. Boyarları cezayla korkutarak sakallarını kesmeye ve Avrupai kıyafetler giymeye zorladı, her yerde yeni yıl ağaçlarının süslenmesini emretti, kahve kullanımını devletin ihtiyaçları derecesine çıkarttı.

I. Petro, St. Petersburg’un armasında görülen çaprazlama duran iki çapa için “Onlar cennetin anahtarları” demiştir. İlk zamanlarda yeni şehrini böyle adlandırmak istiyordu.

St. Petersburg yapılanmaya Aziz Petro ve Pavel Kalesi ile başladı. 16 Mayıs 1703’de kalenin temeli atıldı ve bu tarih şehrin kuruluş günü ilan edildi. I. Petro kale için çok uygun bir yer seçmişti. Kale, Neva Nehri’nin kolları arasında kalan küçük bir adanın (750x360 m²) üstüne kuruluyordu. Adanın adı, Fin dilinde “Tavşan Adası”, İsveç dilinde ise “Neşeli Topraklar” anlamına geliyordu. Bundan böyle Baltık Denizi’nden Rus topraklarının içlerine giden yol ve şehir, kale tabyalarıyla iyice korunmuş olacaktı. 1736 yılından günümüze kadar gelen bir gelenek vardır: Öğlen vakti saat tam 12.00’de Petro ve Pavel Kalesi’nden top atılır. Petersburglular da bu sesi duyduklarında saatlerine bakar, ileri ya da geri ise on ikiye ayarlarlar. Kısa bir süre içinde şehir, Rusya’nın başkenti ilan edildi. İsveçlilerle savaşarak kuzeydeki toprakları geri alıp Neva Nehri ve Baltık Denizi kıyılarına çıkan I. Petro, Rus Şair Aleksandr Puşkin’in deyimiyle “Avrupa’ya bir pencere açıp” bu yeni şehrin Amsterdam modeline göre inşa edilmesine karar verdi. Eskiden Amiral Gemisi Tersanesi’nin bulunduğu Neva Nehri’ndeki adalardan biri hala Yeni Hollanda adıyla anılmaktadır. Rusya’nın her köşesinden toplanan binlerce köylü ve zanaatçı, Neva Nehri’nin ağzındaki çamurlu ve bataklıklarla dolu topraklara getirildi. Şehrin ve kalenin inşasında sadece 10 yıl içinde 100 bin işçi hayatını kaybetti. Onlarca kanal açıldı, köprüler, bentler yapıldı. İtalya, Fransa, Hollanda, Almanya gibi çeşitli Avrupa ülkelerinden en iyi mimarlar, heykeltıraşlar, mühendisler, ressamlar çağırıldı. Böylece, kuzeydeki Rus başkenti emsalsiz Petersburg tarzıyla kendine has bir görünüm kazanmış oldu.

St. Petersburg, dünyanın en güzel şehirlerden biridir. 1918’den sonra Moskova’nın başkent ilan edilmesiyle Piter, ikinci başkent statüsünde kaldı. St. Petersburg’un nüfusu 5 milyonun üstündedir. Gerçek bir müze şehrinde yaşayan Petersburglular haklı olarak “Rusya’nın en kültürlü insanları” sayılmaktadır.

Venedik gibi St. Petersburg da irili ufaklı adalar üstüne kurulmuştur. Bu adaların sayısı, şehir hayatına engel teşkil eden Neva Nehri kollarını toprakla dolduran şehir mimarlarının müdahalesi yüzünden giderek azalmıştır. (XIX. yy.da sayıları 150’yi bulan adalar, yüz yıl önce 101’e, günümüzde de 42’ye düşmüştür).

Şehir sınırları içinde 93 nehir, bu nehirlerin kolları, kanallar, dereler, 100’ün üstünde göl ve gölet vardır. Şehrin sularla iç içe olma durumu, St. Petersburg için daima bir endişe kaynağı olmuştur. Finlandiya Körfezi’nden gelen şiddetli rüzgârlar, Neva sularını karaya doğru çevirerek etrafta bulunan semtleri su altında bırakmaktadır. Kısmen daha küçük boyutlarda olan taşmaları saymazsak tehlike arz eden su baskınlarının sayısı 65’i bulmuştur. Çok sayıda insanın telef olduğu en feci su baskınları 1777, 1824 ve 1924 yıllarında meydana gelmiştir. 1955 yılında Neva suları yine şehri basmıştır ama şans eseri kimsenin canına bir zarar gelmemiştir. İşte tam bu sırada güçlü bir hidro dizayn mühendislik projesi ortaya çıkmıştır. Bu projeye göre, St. Petersburg’u sulardan koruyacak devasa su bentleri inşa edilecekti. Şimdilik projenin sadece bir kısmı gerçekleştirilebildi ama bu kadarı bile su baskınlarının gücünü azaltmaya yetmiştir.

St. Petersburg’un simgesi nedir? Bu konuda farklı düşünceler vardır. Şehrin kurucusu I. Petro’nun Senato Meydanı’ndaki anıtı Bakır Atlı, 1812–1814 yılları arasında vuku bulan savaş sonucunda Napolyon Bonapart’a karşı kazanılan zafer şerefine dikilen Saray Meydanı’ndaki Aleksandr Sütunu, önünde altından yapılmış bir gemi maketi duran Donanma Binası’nın kulesinin “külahı”, Vasilyevski Adası’nın “Strelka sı” (yöre halkı tarafından “Strelka” olarak adlandırılan yer, adanın doğusundaki en uç noktadır) yanındaki dikili taşlar, Petro ve Pavel Kalesi’nin ince külahı ve meşhur “Marinski” balesi, vb tarihi önem taşıyan eserlerin her biri şehrin simgesi sayılır. 

Neva Köprüsü’nün kanatlarının ayrılmış hali ile beyaz geceler, şehrin kartviziti sayılır. Mayıs sonu ile Haziran başı arasında yolu St. Petersburg’a düşen herkes, bu gece şehrinin güneş ufukların ardına çekilirken sunduğu muazzam manzarayı hayranlıkla seyreder, taşlı rıhtım yollarında dolaşır.

Şehirde 342 tane köprü vardır, bunlardan 21’inin kanadı geceleri ayrılmaktadır. En uzun köprü, 905,7 m uzunluğundaki Aleksandr Nevski Köprüsü’dir, en genişi ise Moyka Nehri üzerinden geçen Sini Köprüsü’dür (97,3 m.). Neva üzerindeki en güzel köprülerden biri, 1903 yılında kullanıma açılan Troitski Köprüsü’dür. Bu köprü, Paris’teki meşhur Eyfel Kulesi proje müellifi olan Fransız Mühendis Eiffel’in projesine göre yapılmıştır. Altın kanatlı grifon figürleriyle süslenmiş Bankovski Köprüsü’nün zarif zincirlerine, Aniçkov Köprüsü üzerindeki Heykeltıraş Peter Klodt’un atlı heykellerine hayran olmamak elde değildir…

İkinci Dünya Savaşı zamanında kuşatma altında kalan Leningrad, tarihinin en zor 900 gününü geçirmiştir. 1941–1942 yıllarının korkunç derecede soğuk olan ve açlık içinde geçen kışları ve bombardımanlar şehirde yaşayan 640 bin kişinin hayatına mal olmuştur. Bütün bunların anısına Piskarev ve Serafimov Mezarlıkları’nda dokunaklı anıtlar dikilmiştir.

Kuşatma altında kalan Leningradlılar, o dönemleri şöyle anlatırlar: “Bakır Atlı’yı düşman kurşunlarından koruyan kumla dolu çuvalları alırken birisi, I. Petro’nun göğsüne tebeşirle bir madalya çizdi. ‘Leningrad savunması için.’”

Şehrin en önemli anayolu 4,5 km. uzunluğundaki Neva Caddesi’dir. Petersburg sakinlerinin çoğu için bu caddede gezmek, insanın hayatına hayat katan bir gelenektir. Burada dolaşan insanlar sürekli zarif, modern ve şıktır.

Ermitaj dünyanın en büyük müzeleri arasındadır. Şehrin diğer güzellikleri arasında Rus Müzesi, devasa bir yapı olan İsak Katedrali (101,5 m. yüksekliğinde), ince işlemeli parmaklıklarıyla Yazlık Bahçe, Rus hükümdarların defnedildiği Petro ve Pavel Kalesi bulunmaktadır.      

Şehirde ilginç müzeler de bulunmaktadır. Kunstkammer’de (Almanca’dan çevrildiğinde “nadir bulunan şeyler odası” anlamına gelmektedir) Petro yıllarından kalan ispirto içinde saklanan sakat bir bebek vardır. Çar şöyle demiş: “İnsanlar bunlara bakıp öğrensinler istiyorum.” İlk yıllarda müzeyi ziyarete gelen kişilerden ücret talep edilmiyordu hatta tam tersine hazineden bilhassa ziyaretçiler için ayrılan para veriliyordu.

Kışlık Saray’ın karşısındaki limanda geçen yüzyıldan kalma gerçek bir kruvazör durmaktadır. 1917 yılının Kasım ayında “Aurora” adlı yeni bir silahtan atılan kuru sıkı mermi, Lenin önderliğindeki komünistlerin iktidara gelişinin habercisiydi. Antarktika ve Arktika Müzeleri’nin yanında yer alan Tahıl Müzesi’nde 14 bini aşkın numune vardır.

Rus edebiyatıyla ilgilenenler, St. Petersburg’un Puşkin’in ve Dostoyevski’nin memleketi olduğunu muhakkak bilirler. Nobel edebiyat ödülü alan Joseph Brodski şiir yolundaki ilk adımlarını burada atmaya başlamıştır. Bestekâr Rahmaninov, Prokofyev ve Şostakoviç de Petersburgludur.

Paris ve Berlin’in banliyölerini aratmayan St. Petersburg banliyösü muhteşemdir ve aynı zamanda romantiktir. Her yıl Mayıs ayının sonunda yapılan Peterhof Fıskiyeleri Şenlikleri’ne katılmaya çalışın, iki yanı ağaçlarla kaplı Gatçina, Pavlovsk, Oranienbaum patikalarında gezin. Çarlık Köyü’ndeki gösterişli Yekaterinburg Sarayı’nın salonlarından birinde savaş yıllarında faşistler tarafından çalınan eşsiz Kehribar Odası’nın hüzünlü hikâyesini dinleyeceksiniz ve odanın ne kadar titiz bir şekilde yeniden kurulduğunu göreceksiniz.

St. Petersburg’un Moskova’dan farkı, sakin ve telaşsız bir şehir olmasıdır. Maalesef, burada güneşli günlerin sayısı kapalı ve yağmurlu günlere nazaran oldukça azdır ama buna rağmen şehirlerini taparcasına seven Petersburglular, bu havayı büyüleyici bulurlar. Onları anlamamak mümkün değil çünkü St. Petersburg’da âşık olmamak çok zor.

1. Petro ve Pavel Kalesi, St. Petersburg’un simgesi olmakla birlikte şehrin ilk yapısı olma özelliğini de taşımaktadır. Kalenin temel atma günü olan 16 Mayıs 1703 yılı, St. Petersburg’un doğum günü sayılmaktadır. Kaleye ait ilk duvarlar ve tabyalar ağaç ve topraktan yapılmış, 1706 yılında kerpiçle inşasına başlanmış, (Mimar Domenico Trezzini) 1740 yılına doğru da tamamlanmıştır. İç avlunun ortasında, altın kule külahının üstünde uçan bir melek figürü bulunan çok katlı Çan Kulesi’yle Petro ve Pavel Katedrali yükselir. Toplam yüksekliği 122.5 m. olan Çan Kulesi, şehrin en yüksek mimari yapısıdır. Zafer kapısı görünümündeki oymalı altın kaplama ikonostas, 1722–1726 yıllarında Moskova baroku üslubunda yapılmış olup muhteşem bir güzelliğe sahiptir. I. Petro’dan itibaren Romanov soyundan gelen Rus Çarları’nın neredeyse tamamı bu katedralde gömülüdür. Kale topraklarında ayrıca St. Petersburg tarihini anlatan bir müze yapılmıştır. 

2. Vasilyevski Adası’nın Strelka’sı, adanın Büyük ve Küçük Neva’yı ayıran doğudaki en uç noktasıdır. Uzun bir zaman ana ticaret limanı olarak kullanılmıştır. Rostral Sütunları ve granit taş döşeli rıhtımı içine alan mimari ahengi Mimar Toma de Tomon sağlamıştır. Eski Yunan ve Roma tapınaklarını andıran dekoru ve kompozisyonuyla Birja, Vasilyevski Adası’nın Strelkası’nın başlıca noktasıdır. Bina, Rus Donanması ve ticaretinin gelişimini canlı bir şekilde tasvir eden heykel gruplarıyla süslenmiştir. 1940 yılından beri burada Merkez Askeri Deniz Müzesi vardır.

3. Bakır Atlı, St Petersburg’un kurucusu I. Petro’nun atlı heykelidir. Heykeltıraşı Eten Moris Falcone’dir. I. Petro’nun tahta çıkışının yüzüncü yılı şerefine 7 Ağustos 1782 yılında açılmıştır. Kayanın tepesine tırmanmak üzere şahlanmış bu bakır at heykeli, dünyadaki atlı heykellerin en güzellerinden biridir. 1833 yılında Rus şair Aleksandr Puşkin “Medniy Vsadnik” (Bakır Atlı) adlı bir poem yazmıştır. Bu poemde heykel “canlanır” ve kahramanın “peşine takılır”. O zamandan beri Petro anıtına “Bakır Atlı” adı verilmiştir. Bu anıt da tıpkı Ermitaj, İsak Katedrali ya da Donanma Binası’nın külahı gibi St. Petersburg’un bir simgesidir.

4. Mitinglerin ve merasim törenlerinin yapıldığı Saray Meydanı, St. Petersburg’un merkezi meydanıdır. Meydan’ın mimari ahengi, Genel Kurmay Binası, Gvardeyski Binası, Kışlık Saray ve Aleksandr Sütunu’yla uyum içindedir. Mimari yapıların birbirine oranı, tarzların çeşitliliğindeki ritim birliği, Saray Meydanı’nı dünyanın en güzel meydanlarından biri yapmaktadır.

5. Saray Meydanı’nda bulunan Aleksandr Sütunu, 1812 yılındaki Vatan Savaşı’nda kazanılan zaferin anısına dikilen bir anıttır. 1830–1834 yılarında Mimar Ogust Monferran’ın projesine göre koyu kırmızı granitten yapılmıştır. İmparator I. Aleksandr’ın anısına anıta bu ad verilmiştir. İyiliğin kötülüğü yendiğini sembolize eden bronz melek figürü, sütunu tamamlar. Bu 47,5 m. yüksekliğindeki sütun, dünyanın en uzun zafer sütunudur.

6. Kışlık saray, Rus İmparatorları’nın en başta gelen konağıdır. Devasa bina, 1754–1762 yıllarında Mimar Françesko Bartolomeo Rastrelli’nin projesine göre barok üslubunda yapılmıştır. Saray kornişinin uzunluğu 2 km. civarındadır; içinde 1000’den fazla salon, 2000 kadar pencere ve bir o kadar da kapı bulunmaktadır. Sarayın kabartmalar, yaldızlar, oymalarla süslenmiş zengin iç mekânı, pek çok kez yeniden inşa edilmiştir özellikle de 1837 yılında çıkan yangından sonra. Devrimci askerlerin ve tayfaların vandalizmi yüzünden bina içindeki mobilyalar ve süslemeler büyük zarar görmüştür. Kışlık Saray, 1922 yılında Ermitaj Müzesi’ne devredilmiştir.

7. Ermitaj, dünyanın en büyük müzelerinden biridir. Koleksiyonların büyük bir bölümü Petersburg’daki Kışlık Saray’da bulunmaktadır. Ermitaj’da, farklı çağların ve bu çağlarda yaşayan halkların sanat ve kültürünü tasvir eden 3 milyonun üstünde eser vardır. Müzenin yaklaşık 300 salonunda bulunan bölümler şunlardır: ilkel kültür, antik çağ sanatı ve kültürü, Doğu, mücevher galerisi, vb. Müzenin sanatsal zenginlikleri arasında 600 bin civarında parçadan oluşan Batı Avrupa sanatı koleksiyonu, dünyanın en iyi koleksiyonlarından biri olarak diğerlerinden ayrı bir yer tutar. 120 salonda Raffaello, Leonardo da Vinci, Michelangelo, El Greco, Velazquez, Matisse, Roden, Van Gogh, Picasso vb. ünlü sanat ustalarının eserleri sergilenmektedir.

8. İsak Katedrali, Avrupa’daki katedrallerin en iyilerindendir. 1818–1858 yılları arasında Mimar Ogust Monferran’ın projesine göre neo klasik tarzında yapılmıştır. Bu devasa yapıyı, sadece Roma’daki Aziz Petro ve Londra’daki Aziz Pavel Katedralleri boyut olarak geçmektedir. Ağır güzelliği, ihtişamı ve debdebesiyle bu katedral, ziyaretçilerin aklını hayalini durdurur. Süslemelerde bakır taşı, lacivert taşı, muhtelif renklerde mermer ve 400 kg. altın kullanılmıştır.

9. Neva Caddesi, St. Petersburg’un en önemli sokağıdır. En büyük müzeler, tiyatrolar, kütüphaneler, mağazalar ve restoranlar Neva caddesi’nde ve bu caddenin yakınlarında bulunmaktadır. Pek çok yerli ve yabancı tarihçi, gezgin, yazar ve şair bu sokağı anlatan eserler vermiştir. Etrafı “Atı ehlileştirme” heykelleriyle dolu olan fıskiyenin üzerinden geçen ünlü Aniçkov Köprüsü’nün bulunduğu bölüm, Neva Caddesi’nde bulunmaktadır ve Petersburg’un görülmesi gereken en önemli yerlerinden biridir.

10. Donanama Binası, Rusya’nın Baltık Denizi’ndeki ilk tersanesidir. 1704 yılında kurulmuştur. XIX. yy.ın ilk çeyreğinde Mimar Andrey Zaharov’un projesine göre, ampir üslubunda yeniden inşa edilmiştir. Yolların binadan yayılan üç ışın şeklinde uzandığı bu yapı, Neva Nehri’nin sol kıyısındaki şehrin mimari planlama merkezi olmuştur. Cepheler, Rus Donanması’nın şanını konu alan çok sayıdaki heykelle süslenmiştir. St. Petersburg’un simgelerinden biri olan küçük gemi şeklindeki rüzgârgülü,   Donanma Binası’nın altın kule külahını tamamlamaktadır. 

11. Kazan Katedrali’nin mimari yapısı, klasisizm özelliklerini taşır. 1801–1811 yılları arasında Mimar Voronihin’in projesine göre yapılmıştır. Neva caddesi’ne bakan kuzey cephesinin yanında yarım daire şeklinde sütunlar sıralanır (Roma’daki Aziz Petro Katedrali’ndeki sütunları andırırlar). 1813’de katedrale bir dönem Türkiye’de büyükelçilik yapan ve daha sonra Napoleona karşı ordu başına geşerek savaşı kazanan Feldmareşal Mihail Kutuzov defnedilmiştir. Sovyet Başkomutan Georgi Jukov’un şanı, Mihail Kutuzov’a benzetilirdi. Yeraltı mezarlığının etrafında, ganimet olarak alınan onlarca bayrak ve kalenin anahtarları vardır. Büyük Vatan Savaşı zamanında Sovyet askerleri, Kutuzov’un kabrinin yanında vatana ve Leningrad’a bağlı kalacaklarına dair ant içmiştirler.

12. Yazlık Saray, St. Petersburg’un en eski bahçesi olmakla beraber XVIII. yy.ın ilk 30–35 yılından kalma bahçe ve park sanatı eseridir. Burada I. Petro’nun Yazlık Saray’ı bulunuyordu. (Günümüzde tarih müzesi oldu.) Yazlık Saray, bir zamanlar saray içi şenlikleri ve yabancı Büyükelçilerin kabul edildiği bir yer olarak kullanıldı, sonraları ise aristokratların gezdiği bir haline geldi. Mermer heykeller ve dekoratif pavyonlarla süslenmiştir. Yazlık Saray’da Ezop ve La Fontaine geleneğini sürdüren ünlü masal yazarı İvan Krılov ‘un heykeli bulunmaktadır.

13. St. Petersburg’un Yeni Hollandası, döşenen iki kanal sayesinde oluşturulan adanın tarihi adıdır. XVIII. yy.ın başlarında, “Hollanda” üslubunda yapılmış ahşap yapılara “Hollanda” denirdi. Bu yapıların adaya götürülmesinden sonra adaya “Yeni Hollanda” denilmeye başladı. XVIII. yy.ın ikinci yarısında burada Mimar Çevakinski ve Valen Delammott’un projesine göre neo klasik tarzda taştan büyük bir ambar kuruldu. Yapıların bulunduğu alana giden kanalın üstündeki kemerli giriş, Yeni Hollanda’nın görülmeye değer yerlerindendir. Adada ayrıca bir kültür ve eğlence tesisi kurulması planlanmaktadır.

14. Marinski Opera ve Bale Tiyatrosu, Rusya’nın en eski müzikal tiyatrolarından biridir. Kökleri, 1783’te perdelerini açan Bolşoy Tiyatrosu’na dayanmaktadır. 1860’dan itibaren İmparatoriçe Mariya Aleksandrovna’nın adı verilerek “Marinski” olarak anılmaya başlanmıştır. 1935–1992 yıllarında Sovyet önderlerinden Sergey Kirov’un adını taşımıştır. “Marinski” sahnelerinde daha sonraları dünya klasiği olan temsillerin prömiyerleri yapılmıştır. (Çaykovski baleleri ve Musorgski operaları).

15. Rus Müzesi, Rus plastik sanatlarından oluşan en büyük derlemelerin sergilendiği müzedir. 1898 yılında Petersburg’da açılmıştır. Rus Müzesi, 4 büyük sarayda kurulmuştur. Derlemelerin büyük kısmı, Mihaylovski Sarayı’nda sergilenmiştir. Rus Müzesi’nde yaklaşık 400 bin parça vardır. X.-XX. yy.lar arasındaki Rus plastik sanatlarına ait bütün tarzlar sergilenmiştir. XX. yy.ın 80’li yıllarının sonlarında çıkan yeni akımlar için ayrı bir bölüm yapılmıştır. Bu bölümde, sanatın geleneksel yapısı dışına çıkan yeni teknoloji ürünleri, video art, fotoğraf, photo-based vb. bulunmaktadır.

16. Aleksandr Nevski Katedrali, St. Petersburg’da bulunan Rahip Manastırı’dır ve en büyük mimari eserlerden biridir. 1240 yılındaki Meydan Savaşı’nın kahramanı olan Prens Aleksandr Nevski’nin anısına I. Petro tarafından kurulmuştur. Kutsal Teslis Katedrali’nde Prens hazretlerinin kutsal kalıntıları gömülüdür. Burada Petersburg ve Ladoga metropoliti Vladimir’in konağı ve bir dini akademi bulunmaktadır. Manastır’ın içindeki kiliselerde, tabutlarda ve mezarlarda aralarında Moskova Üniversitesi’ne adı verilen bilim adamı ve yazar Lomonosov, Başkomutan Suvorov, bestekâr Çaykovski ve yazar Dostoyevski’nin de bulunduğu pek çok önde gelen Rus vatandaşları defnedilmiştir.

17. Neva, St. Petersburg’un en büyük nehridir. Granit taşlarıyla süslü bu şık şehirli güzel dilber, su baskınlarıyla pek çok kere Petersburg sakinleri üzerine korku salmıştır. Bunlardan biri Puşkin’in “Bakır Atlı” adlı eserinde tasvir edilmiştir. Neva üzerine onlarca köprü kurulmuştur ve bunların çoğu mimari eser niteliğindedir. Neva bilhassa beyaz gecelerin yaşandığı günlerde köprüler ayrılırken ve gemi kafileleri sessiz nehirde tur atmaya başlarken muhteşemdir. Ziyaretçilerin çoğu böyle bir manzara karşısında uykularını feda etmektedir.

18. Beyaz geceler, Mayıs sonu ile Haziran başı arasındaki döneme denk gelir. Akşam kızıllığıyla sabah kızıllığı kesişir ve bütün gece aydınlık geçer. Beyaz geceler, Petersburg’a has olan bir özelliktir ve şehrin simgesidir. Bu dönemde fenerler yakılmaz, Petersburg rıhtımında geleneksel halk yürüyüşleri yapılır. Aydınlık gecelerde şehir daha bir güzelleşir. Turistlerin çoğu şehre bu dönemde gelmeye çalışır.

19. Üç savaş geçiren “devrim gemisi” “Aurora”, Petersburg’daki Petrograd Rıhtımı’nın yanındaki ezeli durağına koyulan bir kruvazör müzedir. 25 Ekim 1917’de Kışlık Saray’a hücumunun başladığını işaret eden, “çok önemli” bir silah sesi duyulmuştur. Kışlık saray’a yapılan hücum, silahlı Ekim isyanının en önemli olayıdır. Bu isyanın sonucunda, Rusya’da Komünist Rejim kuran Lenin’in önderliğindeki Bolşeviklere ait Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi iktidara gelmiştir.

20. Peterhof, Petersburg’un en güzel saray ve park topluluklarındandır. 1714 yılından XVIII. yy.ın ikinci yarısına kadar Mimar Leblon, Braunşteyn, Miketti, Heykeltıraş Bartolomeo Rastrelli vb.nin iştirakiyle yapılmıştır. Peterhof’un fıskiyelerinin güzelliği, çeşitliliği ve sayısının Versailles’i büyük ölçüde geride bırakmasına rağmen Peterhof’a genellikle “Rus Versailles’i” derler. Eşsiz mimarisiyle değişik tipte 64 fıskiyeden ve 250 kadar heykelden oluşan Büyük Çağlayan çok güzeldir.

21. Petersburg’un banliyösünde bulunan Çar /Tsarskoye/ Köyü, Rus imparatorlarının XVIII.-XIX. yy.lardaki yazlık tören konağıdır. Saray ve parklarıyla ve bir dahi olan Rus şairi Aleksandr Puşkin’in 1810 yılından itibaren öğrenim gördüğü liseyle tanınır. Çar Köyü’nde Rus barok üslubundaki en güzel eserlerinden bir olan Büyük Yekaterina Sarayı bulunur. Yekaterina Sarayı’nın kehribardan yapılma çalışma odasının başına gelenler çok ilginçtir. Bu odanın duvarlarını, gerçek kehribardan yapılmış resimler süsler. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bu gösterişli süslemeler, işgalciler tarafından çıkarılarak kaçırılmış, tek bir iz kalmaksızın yok olmuştur. Baştan aşağı tekrar yapılan Kehribar Oda, artık eski görünümündedir.

22. Pavlovsk, Petersburg’un banliyösünde bulunur. II. Yekaterina’nın özel bir konak inşa etmesi için oğlu İmparator I. Pavel’e hediye ettiği arazidir. Adını da Pavel’den almıştır. Pavlovsk’un mimari merkezi Büyük Saray’dır (1782–1786). Mimarı Charles Kameron olan yapı, Rus klasisizmine uygun olarak inşa edilmiştir. Muazzam büyüklükteki Pavlovsk Parkı’nda rokoko ve neo klasisizm özelliklerini kendinde toplayan pek çok zarif pavyon, kamelya ve köprü vardır. Pavlovsk, Rus keşifçilerin diyarıdır. 1909 yılında Rusya’da ilk kez keşifçi ateşi yakılmıştı. Her yıl Nisan ayının 30’unda Pavlovsk’ta yakılan ilk ateş, şenliklerle kutlanır.

23. Gatçina, Petersburg dolaylarındaki saray ve park topluluğudur. XVIII. yy.ın ikinci yarısında İmparatoriçe II. Yekaterina’nın gözdesi olan Grigori Orlov’a aitti. Hemen yanında Mimar Rinaldo’nun projesine göre bir saray yapılmıştı. Kont Orlov’un ısrarla davet ettiği Jan Jack Russo 1765’te neredeyse buraya yerleşecekti. I. Pavel, İmparator olmadan on üç yıl önce yani 1783’te Gatçina’nın sahibi olmuştur. Bu saray ve etrafı onun sayesinde askeri özelik kazanmıştır ve iddialara göre yine onun zamanında saray hüzün ve romantizmin bir arada yaşadığı bir havaya bürünerek ayrı bir özellik kazanmıştır.

24. Oranienbaum, Petersburg’un 40 km. ötesindeki bir şehirdir. Oranienbaum’un saray-park ahengi İmparator I. Petro’nun bu yeri silah arkadaşı Aleksandr Menşikov’a hediye ettiği zaman olan XVIII. yy.ın başlarında şekillenmeye başlamıştır. “Kimsesiz bahtiyar hırs düşkünü”, iç mekânının görkemiyle Peterhof’u geride bırakacak olan Büyük Saray’ı yaptırmıştır fakat sarayın ilk iç süslemeleri iyi muhafaza edilememiştir. Taç biçimindeki merkez kule bu “çok mesut Prens’in” hırslı yapısını yansıtır. XVIII. yy.ın 50-60’lı yıllarında Mimar Rinaldo’nun projesine göre buraya III. Petro’nun sarayı, Çin Sarayı ve Katalnaya Tepesi kurulmuştur. Oranienbaum, İkinci Dünya Savaşı yıllarında çok hasar görmemiştir. Bu yüzden de yeniden yapılmasına gerek kalmamıştır. Zarafeti hala “o zamanların havasını” hissettirmektedir ama uzun zamandır elden geçirilmediği için biraz bakımsız görünmektedir..

Kuzeybatı

Rusya’nın kuzeyinin ve batısının, geçmiş zamanlara ait eserlerden oluşan kendine has bir koleksiyonu vardır: Rusya’daki en eski manastırlar, katedraller, şehir yapıları ve turistlerin en nadir hayvan türleriyle tanıştığı emsalsiz doğal müzeler yani açık hava müzeleri.

Beyaz Deniz’in batısında şairane güzellikte gölleri, geniş orman açıklıkları olan Solovets takımadaları bulunmaktadır. Meşhur Vozneseni Kilisesi, Büyük Solovets Adası’nda bulunur. Solovetsler’de cilalı taş devrinden kalma mabetler, balıkçı ve avcı kulübeleri vardır. Burada ayrıca, Kuzey Kutup Dairesi’nden pek de uzakta olmayan Botanik Bahçesi yer alır. Beyaz Deniz’e ait adalardan birinde XV. yy.dan kalma meşhur Solovets Manastırı bulunmaktadır.

Karelya’ya genellikle “göller ülkesi” derler. Burada, Avrupa’nın en büyük gölleri olan Ladoga ve Onega Gölleri bulunur. Karelya’daki toplam göl sayısı 60 binin üzerindedir. Nehir ve göllerde yığınla balık vardır; kıyılarda ise sayılamayacak kadar çok mantar ve yemiş bulunur. Girintili çıkıntılı körfez kıyıları ve kayalık adalar, kendine has su labirentleri oluşturur. Bu bölgeler, turistler, padılbotçular ve balıkçıların dinlenme mekânıdır. Ladoga Gölü’nün kuzeyindeki Valaam Adası, XIV. yy.dan kalma manastırıyla ünlüdür. Keşişler kendi çabalarıyla bu yabani kuzey adasını, içinde çiçekler açan bir bahçeye dönüştürmüşlerdir. Bataklığı kurutup kanallar için akıtma sistemi yapmışlar, yüzlerce kilometre ötedeki güney bölgelerden arabalar dolusu çernozyum toprağı taşımışlardır. Günümüzde Valaam’da sert iklimine rağmen meyve ağaçları yetişmektedir.

Valaam yakınlarındaki Kiji Adası, 22 kubbeli, 5 salonlu Preobrajenski Kilisesi ile görenleri adeta büyüler. 1714’te tek bir çivi çakılmadan yalnızca balta ve oyma kalemi kullanarak çam kütüklerinden yapılmıştır. Bir rivayete göre, planını Büyük Petro’nun kendisi çizmiştir. Şimdi Kiji Adası’nda Karelya’nın dört bir tarafından toplanan ahşap mimarlığı eserleri bulunmaktadır.

Petrozavodsk yakınlarındaki Suna Nehri’nde Kivaç şelalesi bulunmaktadır. Büyüklük bakımından Avrupa’daki en büyük şelaleden sonra gelir. Eskiden 11 metre yükseklikten aşağı akan suların çıkardığı uğultu 4–5 metre öteden duyulurdu. Şelalenin yakınlarında aynı isimde bir açık hava müzesi kurulmuştur.

Leningrad Bölgesi’nin en büyük ve en güzel şehirlerinden biri olan Vıborg, St. Petersburg’tan 130 km. ötede, Karelya kıstağının kuzey batısındaki Finlandiya Körfezi’nde bulunur. Vıborg’un etrafı şairane bir güzelliğe sahiptir ve emsali olmayan abidelerle doludur. Eskiden şövalyelerin oturduğu, Rusya’nın orta çağdan kalma en son şatosu olan Vıborg Şatosu, Yuvarlak Kule, Ratuşa Kulesi, Saat Kulesi, Giatsin Katolik Kilisesi, Pyotr I anıtı, XIX. yy.dan kalma bir çiftliğin içinde bulunan muazzam bir manzarası olan “Monrepo” Parkı, en önemli tarihi eserleridir.

Yantarniy Yöresi, Rusya’nın en batısında bulanan bir bölgedir. Yantarniy Köyü’nde dünya rezervlerinin %90’ını teşkil eden en büyük “güneş taşı” yatağı bulunur. Burada her yıl 600 ila 800 ton arası güneş taşı elde edilir. Kaliningrad Kehribar Fabrikaları, bu taştan 350’nin üzerinde mamul üretmektedir: mücevheratlar, duvar kabartmaları, vazolar, heykelcikler, hediyelik eşyalar. Şehirde geçmişten günümüze dek kehribardan yapılma eşyalar, süslemeler ve başka örneklerin toplandığı bir müze de vardır.

Kurşskaya Kosa, 98 km. uzunluğunda 400 m. ila 4 km. genişliğinde kum tepelerinden oluşan yarımadalar zinciridir. Tuzlu Baltık Denizi, burada 68 m. yüksekliğindeki Kurskiy Körfezi’nin tatlı suyuyla yan yanadır. Kurşskaya Kosa bölgesinin iklim özellikleri, burada yapılan maden suları ve turba çamuru pek çok değişik hastalıkların tedavisinde olumlu etki gösterir. Kum tepeleriyle birleşen orman yeşilliği, kumlu plajların beyazlığı ve Baltık Denizi’nin uçsuz bucaksız yeşilliği binlerce turisti buraya çeker.

Kiril Belozerski Rahip Manastırı, Siversk Gölü kıyısında bulunmaktadır. 1397 yılında kurulmuştur. Uspenski Katedrali (1497-1498), hastane odaları (XVI.yy.sonu-XVII.yy.başı), “Eski şehrin” (XVI. yy.) ve “Yeni Şehrin” (1653-1682) kale yapıları, XVI.-XVIII. yy.lara ait bir çok kilise ve bina mimari unsurları bakımından önemli bir yer teşkil eder. 1924 yılından itibaren burası açık hava müzesine dönüştürülmüştür.

Vologda Bölgesi’nde, Kiril Belozerski Manastırı’ndan 20. km. ötede kalan Ferapontov Köyü’nde 1398 yılında kurulan Ferapontov Manastırı bulunmaktadır. Sadece Ferapontov Manastırı’nda değil bütün Belozerski yöresindeki ilk taşlı yapı olan Meryem Ana’nın Doğumu Katedrali burada kurulmuştur. İkonları Rus kültürünün serveti olan Dionisi el yazmalarını bünyesinde bulunduran katedral, aynı sebepten ötürü büyük çapta tanınmıştır. Günümüzde burada Dionisi freskleri müzesi vardır.

Büyük bir tarihi ve büyük bir hikâyesi olan Pskov, Rusya’nın batı sınırında, Velikaya ve Pskov nehirlerinin birleştiği yerde bulunan bir şehirdir. Tarihte ilk defa 903 yılında anılmıştır fakat hangi tarihte meydana geldiği bilinmemektedir. Yüzyıllar boyunca Pskov, Rus topraklarını batıdaki komşu ülkelerden koruyan bir karakol olmuştur. Aziz Teslis adına kutsanmış ilk Hıristiyan Kilisesi Pskov’da kurulmuştur. Yüksek bir tepede Pskov Kalesi vardır. Taştan yapılmış Teslis Katedrali’nin sarı renkli soğan kubbesi açık bir günde 30–40 km. öteden rahatlıkla görülür. Pskov’un en önemli arkeolojik eseri, kale duvarları sınırları içeride yığılan kültür tabakasıdır. Derinliği bazı yerlerde 7 metreyi bulur.

Pskov Peçerski Svyato Uspenski Manastırı, Pskov’un batısından 50 km. ötede, tam Estonya sınırında bulunur. Kum tepelerini oyarak oluşturulan mağara tipi eski manastır hücreleriyle ünlüdür. Uzunluğu yaklaşık 200 m. olan mağara içi “sokaklarda” ünlü Rus asilzadelerin tasvirleri ve 10 bini aşkın ikona gömülüdür, tuğlayla örülmüş kemerlerin içinde de 300’den fazla mezar taşı vardır.

İzborsk, Pskov Bölgesi’ndeki eski bir şehirdir. Kadim şehir harabelerinin yakınında taştan bir haç vardır. Bir efsaneye göre, IX. yy.da Rusya’yı yönetmiş Varyag Prensleri’nden biri olan Truvor burada defnedilmiştir.

Puşkin Dağları, “Rus şiirinin güneşi” Aleksandr Puşkin’in anısına kurulmuş olan Pskov Bölgesi’ndeki açık hava edebiyat ve tarih müzesidir. Burada, menkup şairin sürgün hayatı yaşadığı Mihaylovski Köyü’nde, dünya edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan “Boris Godunov” tragedyası yazılmıştır. Svyatogorski Manastırı’nda ise binlerce hayranının akın akın ziyarete geldiği Puşkin Mezarı bulunmaktadır.

1. Vıborg, Leningrad Bölgesi’nin en büyük ve en güzel şehirlerinden biridir. St. Petersburg’tan 130 km. ötede, Karelya kıstağının kuzey batısındaki Finlandiya Körfezi’nde bulunur. Şehrin ana kısmı,   derin bir koy tarafından parçalanmış olan bir yarımadanın üstüne kurulmuştur, geri kalan kısmı ise adalardadır. Şehrin rölyefi, Baltık Denizi’ndeki en yüksek noktadır (Deniz seviyesinden 30 km. yukarda). Vıborg’un etrafı şairane bir güzelliğe sahiptir ve emsali olmayan abidelerle doludur. Eskiden şövalyelerin oturduğu, Rusya’nın orta çağdan kalma en son şatosu olan Vıborg Şatosu, Yuvarlak Kule, Ratuşa Kulesi, Saat Kulesi, Giatsin Katolik Kilisesi, Pyotr I anıtı, XIX. yy.dan kalma bir çiftliğin içinde bulunan muazzam bir manzarası olan “Monrepo” Parkı, en önemli tarihi eserleridir. Vıborg civarlarında, çam ormanlarının, şairane güzellikteki granitten kayaların arasında, Vıborg Körfezi’nin şehirleri üzerinde bir sanatoryum ve dinleme evi vardır. Yazın buranın havası ılıktır; kışlar da yumuşak geçer. Şehir, iklim tedavisiyle meşhurdur.

2. Kuzeyde bulunan bu yöreye genellikle “göller ülkesi” denir. Burada, Avrupa’nın en büyük gölleri olan Ladoga ve Onega Gölleri bulunur. Karelya’daki 60 binin üzerinde göl, 27 binin üzerinde de nehir bulunmaktadır. Nehir ve göllerde som gibi değerli türlerin de bulunduğu yığınla balık vardır. Kıyılarda ise sayılamayacak kadar çok mantar ve yemiş bulunur. Girintili çıkıntılı körfez kıyıları ve kayalık adalar, kendine has su labirentleri oluşturur. Bu bölgeler, turistler, padılbotçular ve balıkçıların dinlenme mekânıdır. Karelya’da Avrupa’daki en büyük milli park olan “Vodlozerski” bulunur.

3. Petrozavodsk yakınlarındaki Suna Nehri’nde Kivaç şelalesi bulunmaktadır. Büyüklük bakımından Avrupa’nın en büyük şelalesinden sonra gelir. Eskiden 11 metre yükseklikten aşağı akan suların çıkardığı uğultu 4–5 metre öteden duyulurdu. Nehirdeki platin inşası sebebiyle bu şiddetli su akışı bir derece azalmıştır ama hala çok etkileyici bir manzarası vardır. Eskiden şelalede rafting yapılırdı. Şelalenin yakınlarında aynı isimde bir açık hava müzesi kurulmuştur. Burada Karelya akağacı da dahil olmak üzere Karelya’da yetişen her cins ağaç mevcuttur.

4. Rusya’nın kuzey batısını gezen her turist muhakkak bu adayı ziyaret eder. Kiji, her şeyden önce 22 kubbeli, 5 salonlu Preobrajenski Kilisesi ile görenleri adeta büyüler. 1714’te tek bir çivi çakılmadan yalnızca balta ve oyma kalemi kullanarak çam kütüklerinden yapılmıştır. Bir rivayete göre, planını Büyük Petro’nun kendisi çizmiştir. Şimdi Kiji Adası’nda Karelya’nın dört bir tarafından toplanan ahşap mimarlığı eserleri bulunmaktadır.

5. Ladoga Gölü’nün kuzeyinde bulunan Valaam Adası, XIV. yy.da kurulmuş manastırlarıyla ünlüdür. Keşişler kendi çabalarıyla bu yabani kuzey adasını, içinde çiçekler açan bir bahçeye dönüştürmüştürler. Bataklığı kurutup kanallar için akıtma sistemi yapmış, yüzlerce kilometre ötedeki güney bölgelerden arabalar dolusu çernozyum toprağı taşımıştırlar. Günümüzde Valaam’da sert iklimine rağmen meyve ağaçları yetişmektedir. Adayı yılda 50 binden fazla turist ziyaret etmektedir.

6. XV. yy.da keşiş Zosim ve Savvatiye tarafından kurulmuş olan Solovetski Manastırı, Beyaz Deniz’deki Solovets Adası’nda bulunmaktadır. Taştan kapılar ve kulelerle çevrili olan Manastır’ın topraklarında Uspenski Katedrali ile bir trapez, üç salonlu Preobrajenski Katedrali, Meryem’e Müjde Katedrali (VI. yy.) ve Çan Kulesi (XVIII.) bulunmaktadır.

7. Yantarniy Yöresi, Rusya’nın en batısında bulanan bir bölgedir. Doğanın ağaçlardaki katranlarını parlak sarı taşlara dönüştürebilmesi için milyonlarca yıl gerekiyordu. Baltık Denizi’nin dalgaları onu kıyıya attı. Kaliningrad Bölgesi’nde bulunan Yantarniy Köyü’nde dünya rezervlerinin %90’ını teşkil eden en büyük “güneş taşı” yatağı bulunur. Burada her yıl 600 ila 800 ton arası güneş taşı elde edilir. Kaliningrad Kehribar Fabrikaları, bu taştan 350’nin üzerinde mamul üretmektedir: mücevheratlar, duvar kabartmaları, vazolar, heykelcikler, hediyelik eşyalar. Şehirde geçmişten günümüze dek kehribardan yapılma eşyalar, süslemeler ve başka örneklerin toplandığı bir müze de vardır.

8. Kurşskaya Kosa, 98 km. uzunluğunda 400 m. ila 4 km. genişliğinde 68 m. yüksekliğinde ard arda dizilmiş kum tepelerinden oluşan bir yarımadadır. Tuzlu Baltık Denizi burada 68 m. yüksekliğindeki Kurskiy Körfezi’nin tatlı suyuyla yan yanadır. Çayır ile çölü, nemli havasıyla kızılağaç koruluklarını ve kuru çam ormanlarını, uzun ve iri gövdeli çamlarla bodur ağaçları, geniş yapraklı ağaçlardan oluşan ormanla güney tayga ormanını, kum tepeleriyle düz ovaları, yüksek ve çukur bataklıkları, onlarca kilometrelik kumlu plajları bir arada görebileceğiniz Avrupa’daki tek yer burasıdır. Kurşskaya Kosa bölgesinin iklim özellikleri, burada yapılan maden suları ve turba çamuru pek çok değişik hastalıkların tedavisinde olumlu etki gösterir. Kum tepeleriyle birleşen orman yeşilliği, kumlu plajların beyazlığı ve Baltık Denizi’nin uçsuz bucaksız yeşilliği binlerce turisti buraya çeker.

9. Büyük bir tarihi ve büyük bir kaderi olan Pskov, Rusya’nın batı sınırında, Velikaya ve Pskov nehirlerinin birleştiği yerde bulunan bir şehirdir. Tarihte ilk defa 903 yılında anılmıştır fakat hangi tarihte meydana geldiği bilinmemektedir (çok eskilere dayanmaktadır). Yüzyıllar boyunca Pskov, Rus topraklarını batıdaki komşu ülkelerden koruyan bir karakol olmuştur. Aziz Teslis adına kutsanmış ilk Hıristiyan Kilisesi Pskov’da kurulmuştur. “Teslis neredeyse, Pskov oradadır” der, bir Rus atasözü. Eski şehir yeteri kadar yüksek bir tepede, kireç kayası üzerine kurulmuştur. Pskov Kalesi burada ortaya çıkmıştır. Taştan yapılmış Teslis Katedrali’nin sarı renkli soğan kubbesi açık bir günde 30–40 km. öteden rahatlıkla görülür. Pskov’un en önemli arkeolojik eseri, kale duvarları sınırları içeride yığılan kültür tabakasıdır. Derinliği bazı yerlerde 7 metreyi bulur. 215 hektarlık alan içinde henüz 7 hektar incelenmiştir. Arkeologlar arama çalışmalarına devam etmektedirler.

10. Pskov Peçerski Svyato Uslenski Manastırı, Pskov’un batısından 70 km. ötede, tam Estonya sınırında bulunur. Kum tepelerini oyarak oluşturulan mağara tipi eski manastır hücreleriyle ünlüdür. Uzunluğu yaklaşık 200 m. olan mağara içi “sokaklarda” ünlü Rus şehirlerinin tasvirleri ve 10 bini aşkın ikona gömülüdür, tuğlayla örülmüş kemerlerin içinde de 300’den fazla mezar taşı vardır. Mağaralarda doğal havalandırma vardır ve sıcaklık sürekli +5 derecedir.

11. Puşkin Dağları, Aleksandr Puşkin’in anısına kurulmuş olan Pskov Bölgesi’ndeki açık hava edebiyat ve tarih müzesidir. Burada, bir çiftlik, Mihaylovskoye, Trigorskoye ve Petrovskoye müzeleri bulunur. Burada, menkup şairin sürgün hayatı yaşadığı Mihaylovski Bölgesi’nde dünya edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan “Boris Godunov” tragedyası ve pek çok Rus’un ezbere bildiği “O mucizevi anı hatırlıyorum…” sözleriyle başlayan şiir yazılmıştır. Svyatogorski Manastırı’nda ise binlerce hayranının akın akın ziyarete geldiği Puşkin Mezarı bulunmaktadır.

12. İzborsk, Pskov Bölgesi’ndeki eski bir şehirdir. Kadim şehir harabelerinin yakınında taştan bir haç vardır. Bir efsaneye göre, IX. yy.da Rusya’yı yönetmiş Varyag Prensleri’nden biri olan Truvor, burada defnedilmiştir.

13. Novgorod, tarihte ilk kez 859 yılında anılan en eski Rus şehirlerinden biridir. Novgorod Kalesi’nde en eski taş katedral olan Sofi Katedrali bulunur. 1862’de kalenin ortasına Rusya’nın 1000. yıldönümü dolayısıyla bir anıt dikilmiştir. 129 heykelden oluşan anıt, Rus tarihinde yer alan bütün önemli olayları yansıtmaktadır. Kalenin karşısında, Volhov Nehri’nin diğer kıyısında Yaroslav kalıntıları bulunaktadır. Bu, değişik önemdeki (kiliseler, kuleler, Gostini Dvor’un bir bölümü) eski binalardan oluşan bir komplekstir. Bir rivayete göre, Prens Yaroslav Mudrı buraya, ihtişamı ve güzelliğiyle Avrupa’daki benzer bütün yapıları geride bırakacak bir saray kurmak istemiş. Tahtı elinden alınan Norveç Prensi Olaf’ın bu sarayda gizlendiği, İngiliz Kral Edmund’un Danimarka Kralı Kanut tarafından sürülen oğulları Edmund ve Edward’ın burada yaşadığı bilinir.

14. Kale topraklarında kurulmuş olan Novgorod’daki Sofi Katedrali, 1045–1050 yılları arasında Kiev’deki Sofi Katedrali tarzında inşa edilmiştir, dekorda cimriliğe varan sadelik ve güçlü ifadesiyle farklılık gösterir. Beş kubbeli, beş cepheli katedralin etrafında, iki salonlu galeriler bulunmaktadır. İçinde, XI. yy.ın ikinci yarısına ait fresk parçaları, XII. yy.dan kalma bronz Korsun kapısı, XIV.-XV. yy.lara ait ikonalar vardır. Katedral, Büyük Vatan savaşı’nda meydana gelen tahribatlardan sonra onarılmıştır.

15. Mantar tarlaları ve yemişliklerle dolu Vologda Yöresi, balıkçılar ve avcılar için de gerçek bir cennettir. Yaz aylarında burada 52 bin ton frenküzümü ve kırmızı yaban mersini, 30 bin tondan fazla da mantar toplanır. Buradaki ormanlarda mus, boz ayı, yaban domuzu; kürk hayvanlarından sincap, tilki, mavi tilki; kanatlı hayvanlardan yaban horozu, çalı horozu, çil yaşar. Yöre, balık yönünden de zengindir. Yörenin merkezi olan Vologda şehri, Moskova’yla yaşıttır yani 1147’de kurulmuştur. Korkunç İvan döneminde kurulan Sofi Katedrali, şehrin başta gelen tarihi eserlerindendir. Şehir sakinleri, anlayışlı ve becerikli olmaları, sert doğa koşullarına dayanma kapasiteleriyle daima farklıdırlar. Gerektiğinde bu muazzam düzlüklere yerleşmişlerdir. Buraya en önce gelen ve yerleşen Ruslar, Volga Yöresi asıllı olup Sibirya ve Alaska’yı ilk keşfedenledir.

16. Veliki Ustyug, Vologda Bölgesi’nde bir dağ olup Noel Baba’nın vatanı sayılmaktadır. Sekiz asırlık şehirde ağaçlardan, ağaç kabuklarından muhteşem işler çıkaran,   eşsiz gümüş takılar yapan çok sayıda usta yaşar. Yakınlarda konforlu otel odaları olan moteller, kış sporları alanları vardır. Veliki Ustyug’da Noel Baba’nın “şehir konağı” yapılmıştır. “Taht Salonu”nda isteyen herkes Noel Baba’yla fotoğraf çektirebilir, el sanatları ustalarının çalışma yerlerini görebilir. Yine burada bulunan “Noel Baba’nın Özel Postanesi” daima açıktır. Noel Baba her yıl Rusya’dan ve diğer ülkelerden 300 binin üstünde mektup almaktadır.

17. Vologda Bölgesi’nde, Kiril Belozerski Manastırı’ndan 20. km. ötede kalan Ferapontov Köyü’nde, 1398 yılında Moskovalı bir keşiş olan Feraponto tarafından kurulan Ferapontov Manastırı bulunmaktadır. Sadece Ferapontov Manastırı’nda değil bütün Belozerski yöresindeki ilk taşlı yapı olan Meryem Ana’nın Doğumu Katedrali 1490’da burada kurulmuştur. İkonaları Rus kültürünün serveti olan Dionisi el yazmalarını bünyesinde bulunduran katedral, aynı sebepten ötürü geniş çapta tanınmıştır. Ferapontov Manastırı’nda uzun bir zaman Kiril Açık Hava Müzesi’nin bir şubesi vardı. Günümüzde burada Dionisi freskleri müzesi vardır.

18. Kiril Belozerski Rahip Manastırı, Siversk Gölü kıyısında bulunmaktadır (Vologda Bölgesi’ndeki Kirillov şehrinin sınırları içerisindedir). 1397 yılında kurulmuştur. Uslenski Katedrali (1497-1498), hastane odaları (XVI.yy.sonu-XVII.yy.başı), “Eski şehrin” (XVI. yy.) ve “Yeni Şehrin” (1653-1683) kale yapıları, XVI.-XVIII. yy.lardan kalma bir çok kilise ve bina, mimari unsurları bakımından önemli bir yer teşkil eder. 1924 yılından itibaren burası açık hava müzesine dönüştürülmüştür.

19. Smolensk, Rusya’nın batısında, Beyaz Rusya sınırında bulunan bir şehirdir. Bu şehre “Moskova Devleti’nin anahtarı”, Mimar Fyodr Kon tarafından XVI.-XVII. yy.larda tam sınırda inşa edilen ünlü kale duvarına da “Rus Toprakları’nın Taş Gerdanlığı” derler. Smolensk duvarlarında pek çok büyük meydan savaşları yapılmıştır. Kalenin taş duvarları, sağlamlaştırılmış topraklar ve sokaklar bu şehirde yapılan savaşların şahididir. Smolensk aslında Moskova’dan daha yaşlı bir şehirdir. Tarihte ilk kez 863 yılında anılmıştır, bu yüzden ilk Rus şehirleri olan Kiev ve Novgorod’la yaşıttır. Smolensk’in en eski yapıları; Gorodyanka’daki Petro ve Pavel Kiliseleri (1146), Varyajki’deki Aziz Yohan (1173–1176), Başmelek Mihail’dir (1180–1197). Şehre ait en kutsal şey; derinden hürmet edilen Tanrı’nın annesinin Ortodoks Smolensk ikonasıdır.

Volga Kıyıları

Volga’ya, “Rusya’nın ana caddesi” derler. Volga, ülkenin sembollerinden biridir. “Volga, özüm anam Volga” der, eski bir Rus şarkısı. Volga, Avrupa’nın en uzun nehridir, uzunluğu 3530 km.dir. Volga’yı genel hatlarıyla çizip haritadaki yerini belirleyen ilk bilim adamı, eski Yunanlı Klavdi Ptolemey’dir. (M.S. II. yy.)

Volga, büyük bir suyolu ve turistik hattır. Rusya’nın tam kalbinde bulunan Valday bataklığındaki bir pınardan doğarak yüzlerce göle su taşıyan Volga, sularını ülkenin merkezindeki yerlere dağıttıktan sonra güneye doğru iner ve ayrı ayrı yönlere doğru akan 800 kola ve çaya ayrılıp büyük bir delta oluşturarak Hazar Denizi’ne dökülür. Volga kanallarla Baltık Denizi, Beyaz Deniz ve Azak Denizi’ne, Rusya’nın en büyük şehirleri olan Moskova’ya ve St. Petersburg’a bağlanmıştır. Moskova’dan St. Petersburg’a ya da tam tersi istikamette veya da şairane güzellikteki Volga şehirleri Yaroslavl, Mışkin, Kostroma ve Ugliç’e kadar daha kısa mesafelere gemi yolculuğu yapmak, yabancılar arasında popülerdir. Şimdi de Volga’nın doğduğu yere, Tver Yöresi’ne bir göz atalım. Nehrin başladığı yerin XVII. yy. gibi eski bir tarihte böyle tam olarak belirlenmiş olması çok nadir görülen bir olaydır. Devlet arşivlerindeki eski belgeler bize Volga’nın “bataklıkta bulunan bir akağacın altındaki kaynaktan çıkıp Volgo Gölü’ne doğru akmaya başladığını” gösteriyor. Rus Çarı Aleksey Mihayloviç’in emri üzerine 1649 yılında, kutsal bir yer sayılan Volga’nın doğduğu topraklara Volgoverhovski Spaso Preobrajenski Rahip Manastırı kurulmuştur. Günümüzde burada kırmızı taştan örülmüş Olgin Katedrali bulunmaktadır. Volga üzerine kurulan ilk sembolik köprü, kaynağın çıktığı noktadan yirmi-otuz metre ötede, küçük bir çocuğun bile kolaylıkla atlayıp geçebileceği bir yerdedir. Rus nehrine hayat veren pınarın üstünde ağaçtan bir şapel bulunmaktadır. Yakınlarda da Volgoverhovye adında tipik Rus köyü vardır. Burası turist akınına uğrayan bir yerdir. Aileleriyle beraber çok uzaklardan gelen insanlar, çocuklarına Rusların kutsal saydığı bu yeri göstermek için can atarlar.

Volga’nın doğduğu yere sadece birkaç kilometre uzaklıkta, Rusya’nın orta bölgelerinin en tanınmış turizm merkezi olan Seliger Gölü bulunur. Burası, kuzeyden güneye doğru 100 km.lik bir alana yayılan akıntılar ve kollardan oluşan bir göller yöresidir. Seliger’de 160 ada, 110 akarsu kolu vardır. Kıyıları gür yapraklı ağaçlardan ve çam ağaçlarından oluşan ormanlarla kaplıdır. Orman kenarları ve açıklar, “vahşi tabiata bayılan” turistler için ideal bir yerdir. Yazın buraya gelen balıkçıların ve padılbotçuların kurduğu çadırlar göl kıyılarında ve adalarda adeta rengârenk parlar. Haziran’da su sıcaklığı +20 dereceye kadar yükselir, bazen daha da artar. Seliger, balıkçılar için gerçek bir cennettir. Bu sularda 30 tür balık yaşar: uzun levrekten tutun da çapak balığına, yayın balığına ve hatta yarım asır önce buraya getirilen yılan balığına kadar çok değişik türde balıklar vardır. Ayrıca, pek çok mantar ve yaban mersini, çilek, kırmızı yaban mersini gibi yemişler de vardır.

Seliger Yöresi’nin merkezinde, tipik bir Rus şehri olan Ostaşkov bulunur. Buradaki iskeleden gemiler kalkar. Göl gezisi yapmak isteyenler için en güzel zaman akşam vakitleridir. Yüzlerce turist Seliger’in meşhur gün batımını hayranlıkla seyretmek, Nilov Pustin Manastırı’nın bulunduğu romantik ve küçücük adaları gezmek için buraya gelirler. Sayısız göl ve bataklıkta labirentler çizip küçük ve orta büyüklükteki nehirlerin sularını kendi sularına katan Volga, Moskova’nın yaklaşık 100 km. kuzeyinden dolaşıp eski Rus şehirleri Rjev, Zubtsov, Tver, Ugliç, Yaroslavl, Kostroma’dan geçerek Nijni Novgorod’da en büyük sağ kolu olan Oka’yla buluşur.

Nijni Novgorod, büyüklük açısından Rusya’nın üçüncü büyük kentidir. Volga’nın sarp kıyılarından birinde bulunan ortaçağdan kalma kalesiyle ve sürekli açık olan Rus silahları sergisiyle ünlüdür. UNESCO Nijni Novgorod’u, tarihi ve kültürel eserler bakımından zengin olması sebebiyle dünya çapında değer taşıyan 100 şehirden biri olarak listesine geçirdi. Bu bölge, Hohloma süslemeleri, Pavlov bıçakları, Gorodets işlemeleri, Semenov Matriyoşkaları, Kazak teli, Bolahnin dantelleri gibi eşsiz el sanatlarıyla da ünlüdür. Nijni Novgorod, ticaret ve zanaatla uğraşan müreffeh bir şehirdir. Nijni Novgorod için boşuna “Rusya’nın cebi” dememişlerdir. Burada eskiden beri ülkedeki bütün iş adamlarını toplayan büyük sanayi fuarları kurulmaktadır.

Volga şehirlerinden biri olan Kazan, Müslümanlığın Rusya’daki merkezidir ve Tataristan Cumhuriyeti’nin başkentidir. Tatar Devleti’nin temellerinin atıldığı ve İslam dininin kabul edildiği, XV. yy.da kaybolan küçük bir yerleşim yeri olan Bulgar’ı ziyaret eden turist sayısı her yıl daha da fazla artmaktadır. Organize edilen turlar buraya yalnız Müslümanları değil, Ortodoksları da çekmektedir. Kazan Kalesi, Eski Tatar Köyü, Raifski Bogoroditski Manastırı, Sviyanjsk ve Yelabug şehirleri ve yakınlardaki M.S. 1000 yılında Volga kıyılarında yaşayan toplulukların birine ait yerleşim merkezinin kalıntılarının bulunduğu harabeler önemli tarihi yerlerdir.

Kazan şehrinin en ilginç mimari yapısı, şehrin simgesi olan Süyüm Bike Kulesi’dir. XVII. yy.ın ikinci yarısında kurulmuş olduğu tahmin edilmektedir. Kulelerle ilgili pek çok efsane vardır. Bunlardan birinde, yeryüzünde eşine rastlanmamış bir güzellikte olan dul Süyüm Bike Hatun’u duyan Korkunç İvan’ın ona kendisiyle evlenerek Moskova Çariçesi olmasını teklif ettiği anlatılır. Süyüm Bike’nin bu teklifi reddetmesi üzerine Ruslar Kazan’a sefer düzenlemiştir. Bir katliam çıkmasını istemeyen Süyüm Bike, bir şartla Korkunç Çar’la evlenmeye razı olur: Düğün hediyesi olarak bir hafta içinde Kazan’da bulunan bütün minarelerden daha yüksek bir kule yapılmalıydı. Düğün gecesi verilen ziyafet esnasında gelin, Moskova’ya hareket etmeden önce son defa doğduğu şehre yukarıdan bakmak istedi. Son kata kadar çıktı ve … Küçük oğluyla beraber aşağı atladı. Bunu gören Korkunç İvan, Kazan’ı yaktı.

Pek çok yabancı turist Ulyanovsk’u ziyaret eder. Bunun nedeni daha çok, bu şehirde doğmuş olan Vladimir Lenin’e olan ilgiden kaynaklanmaktadır. Daha önceleri ziyarete kapalı olan TU–204 uçaklarının bulunduğu havacılık tesisleri ve uçuş egzersizleri yapabileceğiniz (imitasyon uçuş) sivil uçak tesisleri, ziyaretçi akınına uğramaktadır. Ziyaretçiler bütün bunların dışında başka ilgi çekici şeyler de keşfetmektedirler. Burada Rusların yanı sıra Tatarların, Çuvaşların, Mordvinlerin, Volga’lı Almanların yaşadığını ve bütün bu milletlerin kendi milli bayramlarını her yıl aksatmadan kutladıklarını görürler. Kurban Bayramı, sonbaharda kutlanan bira bayramı, Kaze Mese (Tatarların kaz Bayramı), Mostorovan Morot (Mordvin Folklor Festivali), Akatuy (Çuvaşların Milli Bayramı), burada kutlanan bayramlar arasındadır.

Tolyata’da meşhur Volga otomobil Fabrikası bulunur. Buna rağmen şehir temiz havadan mahrum kalmamıştır çünkü burada bulunan üç bölge de ormanlarla çevrilidir. Bu ormanlarda mus, karaca, tavşan, tilki ve sincaplar yaşar. Bu yöreye ait bir efsaneye göre şehrin ortasına yayılmış çam ormanı, XIX. yy.ın ilk yarısında Napolyon’un Rusya’ya düzenlediği sefer esnasında esir alınan Fransız askerlerinin diktiği ağaçlarla kurulmuş.

Volga’yı vapurla gezmek isterseniz, kendinizi meşhur Jiguli Dağları’nın bakir dünyasında, balta girmemiş ormanlarında bulursunuz. Jigulevsk’deki Milli Park Samarskaya Luka’ya “Volga İsviçresi” derler. Bu eşsiz doğa abidesi, pek çok türde bitki ve hayvana ev sahipliği eder. Turistler, Jiguli’de yürüyüş yaparlar, at binerler, dağlık arazilerin gizemli dünyasını keşfederler, yöre halklarıyla tanışır, padılbot ya da yelkenlilerle Volga üzerinde tur atarlar.

Jiguli Dağları’nda çok ilginç doğaüstü olaylar çok gözlenir. Gökyüzünde, zaman zaman parlayan yeşil ışık kümeleri görülür, bunlara yerli halk “kedi pençeleri” adını takmıştır; bazen de üç köşeli ışık demetleri ortaya çıkar bunların da bir adı vardır: “kedi kulakları”. Eski şehirlerin, kiliselerin ve kalelerin şekillerinin görüldüğü Jiguli serapları ile ilgili birçok efsane vardır.

Volga’nın en güzel ve en uzun rıhtımı Samara’dadır. Burası tam anlamıyla bir “kaplıcadır”. Samara, Volga şehirleri arasında nüfusu bir milyonu aşan beş şehirden biridir. Buraya gezmeye gelen turistler, İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma gizlilik belgesi kaldırılmış binalardan en derinde olanına, yani Stalin’in kombine fabrikalarına inebilir, Jigulevsk birasının Rusya’daki en eski çeşidini tadabilir, Jigulevsk Kapısı’ndan vapurla geçebilir, Volga’nın orta bölgelerinin en ücra yerlerine gidebilirler.

Samara Yöresi’nde, Volga’nın Mastrukovski göllerinin yanındaki kıyılarda otuz yıldır şarkı festivalleri yapılır. Her yıl tekrarlanan bu festivallerde bardovski şarkıları söylenir. Romantizmden hoşlanan on binlerce yerli ve yabancı turist, festival havasını teneffüs etmek için birkaç günlüğüne buraya gelirler. Burada çadır kampları kurarlar, ateş etrafında arkadaşlarıyla otururlar ve sevdikleri şarkıları dinlerler. Festivalin en etkileyici bölümü, finalde yer alan gece konseridir. Sahne, gitar şeklindeki bir salın üstüne kurulur. Seyirciler ise binlerce el feneriyle ışıldayan sarp kıyının üstündeki çimenlere yayılırlar. Herkes, dostane bir hava içinde sahneye çıkan kişiye eşlik eder ve şarkı söyler. Bu kıyıya, “Türkü Söyleyen Dağ” adı verilmiştir.

Nehrin sağındaki kıyıda, Volga şehirlerinin en büyüklerinden biri olan Saratov bulunmaktadır. Bu yörenin tarihi, XVII. yy.da çıkan köylü isyanının başı olan Stepan Razin ve Yemelyan Pugaçev’le yakından ilgilidir. İlk kez XVII. yy.da Rus imparatoriçesi Büyük Yekaterina zamanında Saratov’da görülmeye başlanan, Batı Avrupa’dan gelen göçmenlerin (bilhassa Almanya’dan) şehrin gelişmesinde büyük bir rol oynamış olması ilginçtir. Mukomolov Şmidtov, Reyneke, Borel gibi zengin ve tanınmış aileler diğer Alman göçmenlerden ayrı bir yere sahiptiler. Bu aileler Saratov’daki en güzel evlere sahiptiler, ilim ve sanat koruyucusu hayırsever insanlardı. Saratov’un karşısında, birkaç kilometre daha aşağısında, Volga’nın karşı kıyısında bir başka önemli yer daha vardır. Dünyadaki ilk kozmonot Yuri Gagarin, 12 Nisan 1961 yılında Smelovka Köyü’nün yakınlarındaki bu yere inmiştir.

Volga kıyılarının aşağı kısmındaki en eski Rus şehri Astrahan, Volga’nın oluşturduğu deltadaki birkaç adanın üstüne kurulmuştur. Burası Volga ve Hazar Denizi’nin balık avlama merkezidir. Burada dünyada ihtiyacının %90’ını sağlayan mersin balığı sürüsü (büyük mersin balığı, Rus mersini, çoka vb.) bulunur. İçlerinde en lezzetli olanları, Rus havyarı olarak bilinen ve dünyanın her yerine ihraç edilen siyah ve kırmızı havyardır.

Bu yemeğin nasıl yapıldığıyla ilgili bazı sırlar vardır. Bu sırlar, ağzının tadını bilenler için altın değerindedir. Havyarın en güzeli, Volga’nın kollarının Hazar Denizi’ne döküldüğü yerde ilkbahar ve sonbaharın belirli haftalarında yakalanan balıklardan elde edilir. Havyarlar yıkandıktan sonra tuzlanarak konserve kutularına koyulur. Tecrübeli bir kişi, birkaç mersin balığından çıkardığı havyarı renklerine, zarlarının kıvamına ve sadece uzmanların bildiği diğer bir takım işaretlere göre özenle seçerek karıştırır.

Mersin balıkları, Rusya’nın ulusal zenginliğidir. Bu çok değerli ve nadir bulunan balıkların sayılarını artırmak için Astrahan Yöresi’nde 8 Balık Fabrikası faaliyet göstermektedir. Mersin balığı ve büyük mersin balığı için ferdi avlanma yasaklanmıştır çünkü bu balık türü, amatör balıkçılar arasında çok popüler olan bir türdür. Avlanan mersin balığını tartar, anı olarak beraber bir fotoğraf çektirir, sonra da tekrar suya bırakırlar. Balık avı bahane, ne pahasına olursa olsun bu yörelere gitmek gerekir. Gerçekten de deltanın büyük bir bölümü, avlanmanın yasak olduğu yerlerle doludur, sadece avlanma lisansı olanlara müsaade edilir ama oltaya 45. kg.lık bir yayın balığı da isabet edebilir. Buraya dünyanın her yerinden balıkçılar gelir. Deltada ayrıca, kaz, ördek ve diğer su kuşu avları da popülerdir.

Son zamanlarda Astrahan Bölgesi’ndeki turistik yapılanma hızlı adımlarla ilerlemektedir. Aktif tatilden hoşlananlar için modern turizm merkezleri her türlü konforu olan yüzen oteller inşa edilmektedir. Bu oteller hiçbir açıdan “karadaki” otellerden geri kalmaz. Volga gezileri için konforlu küçük gemiler kullanıma hazırlanmaktadır.

Rusya’nın Kazakistan sınırında, Volga’nın oluşturduğu deltanın yakınlarındaki Hazar denizi körfezlerinde eşsiz bir güzelliğe sahip olan lotusla karşılaşırsınız. Lotusun çiçek açtığı dönemlerde gemi turları düzenlenir. Turistler bilhassa bu lotus tarlalarını doya doya seyretmek için gelirler. Manzara, tek kelimeyle harikadır.

1. Volga’nın doğduğu yer daha XVII. yy.da tam olarak belirtilmiştir. Devlet arşivlerindeki eski belgeler bize Volga’nın “bataklıkta bulunan bir akağacın altındaki kaynaktan çıkıp Volgo Gölü’ne doğru akmaya başladığını” gösteriyor. Rus Çarı Aleksey Mihayloviç’in emri üzerine 1649 yılında, kutsal bir yer sayılan Volga’nın doğduğu topraklara Volgoverhovski Spaso Preobrajenski Rahip Manastırı kurulmuştur. Günümüzde burada kırmızı taştan örülmüş Olgin Katedrali bulunmaktadır. Volga üzerine kurulan ilk sembolik köprü, kaynağın çıktığı noktadan yirmi-otuz metre ötede, küçük bir çocuğun bile kolaylıkla atlayıp geçebileceği bir yerdedir. Rus nehrine hayat veren pınarın üstünde ağaçtan bir şapel bulunmaktadır. Yakınlarda da Volgoverhovye adında tipik Rus köyü vardır. Burası turist akınına uğrayan bir yerdir. Aileleriyle beraber çok uzaklardan gelen insanlar, çocuklarına Rusların kutsal saydığı bu yeri göstermek için can atarlar.

2. Volga’nın doğduğu yere sadece birkaç kilometre uzaklıkta, Rusya’nın orta bölgelerinin en tanınmış turizm merkezi olan Seliger Gölü bulunur. Burası, kuzeyden güneye doğru 100 km.lik bir alana yayılan akıntılar ve kollardan oluşan bir göller yöresidir. Seliger’de 160’dan fazla ada vardır. Kıyıları gür yapraklı ağaçlardan ve çam ağaçlarından oluşan ormanlarla kaplıdır. Orman kenarları ve açıklar, “vahşi tabiata bayılan” turistler için ideal bir yerdir. Sıcak sezonda buraya gelen balıkçıların ve padılbotçuların kurduğu çadırlar göl kıyılarında ve adalarda adeta rengârenk parlarlar. Haziran’da su sıcaklığı +20 dereceye kadar yükselir, bazen daha da artar. Seliger, sadece yazın değil kışın da balıkçılar için gerçek bir cennettir. Bu sularda 30 tür balık yaşar: uzun levrekten tutun da çapak balığına, yayın balığına ve hatta yarım asır önce buraya getirilen yılan balığına kadar değişik türde balıklar vardır. Ayrıca ormanlarında pek çok mantar ve yaban mersini, çilek, kırmızı yaban mersini gibi yemişler de vardır.

3. Seliger Yöresi’nin merkezinde küçük bir taşra şehri olan Ostaşkov bulunur. 500 yıldan fazla bir zamandır ayaktadır. Deri mamulleri ile ünlüdür. Şehrin görülmeye değer en önemli yeri, Eski rıhtımdaki neredeyse su içinde duran evlerdir. Buradaki iskeleden gemiler kalkar. Göl gezisi yapmak isteyenler için en güzel zaman akşam vakitleridir. Yüzlerce turist Seliger’in meşhur gün batımını hayranlıkla seyretmek, Ortodokslar için kutsal bir yer olan Nilov Pustin Manastırı’nın bulunduğu romantik ve küçücük adaları gezmek için buraya gelirler.

4. Sovyet mahkûmları tarafından yapılan dünyanın en büyük baraj göllerinden birine küçük bir Volga şehrinin adı verildi: Rıybinsk. Rıybinsk, nehir ve demir yollarının kesiştiği yerde bulunur. Rıybinsk’te eskiden beri balık avcılığı ve Çar avlusuna teslimatı, tahıl ticareti ve kabotaj, malların Petersburg’a taşınması, uçak motorları üretimi yapılırdı. “Rıybinsk şehri, Petersburg’un bir köşesi” sayılır. Kilise ve binalarının görünüşüyle, sokak planlamasıyla Kuzeydeki başkenti andırır. Sovyet yıllarında Rıybinsk bir süre Sovyetler Birliği yöneticilerinden, KGB Generali Andropov’un ismini taşımıştır.

5. Nijni Novgorod, büyüklük açısından Rusya’nın üçüncü büyük kentidir. Volga’nın sarp kıyılarından birinde bulunan XVI.-XVII. yy.lardan kalma kalesiyle, muhteşem rıhtımıyla ve sürekli açık olan Rus silahları sergisiyle ünlüdür. Burada, devrim öncesi zamanlardan beri ülkedeki bütün iş adamlarını toplayan büyük sanayi fuarları kurulur.

6. Volga şehirlerinden biri olan Kazan, Tataristan Cumhuriyeti’nin başkentidir. Tarihinde, Kazan Kalesi gibi mimari eserlerinde, ezeli Rus ruhu, Doğu’nun eşsiz kokusuyla harmanlanmıştır. En önemli tarihi yerleri Kale ve Süyüm Bike Kulesi’dir. Günümüzde Kazan, Rus ve Tatar geleneklerinin bir arada yaşadığı büyük bir kültür merkezi haline gelmiştir.

7. Kazan’dan nehir tramvaylarına binip eski Rus mimarisine ait eserlerle dolu eski ve küçük bir şehir olan Sviyjsk’ın bulunduğu adaya gidilebilir. Yolda adeta kayadan oyularak çıkarılmış bir manastır görürsünüz. Burada doğa hayret verici bir güzelliktedir.  Sviyaga Nehri bambaşkadır: sulak yerlerinde Kırmızı Kitap’ta yeri olan nadir görülür bitkiler yetişir; bataklık samuru, yaban domuzu ve su çulluğu gibi hayvanlar yaşar.

8. Volga’nın en güzel ve en uzun rıhtımı Samara’dadır. Samara, Volga şehirleri arasında nüfusu bir milyonu aşan beş şehirden biridir. Buraya gezmeye gelen turistler, İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma gizlilik belgesi kaldırılmış binalardan en derinde olanına, yani Stalin’in kombine fabrikalarına (derinliği 37 m.dir) inebilir, Jigulevsk birasının Rusya’daki en eski çeşidini tadabilir, Jigulevsk Kapısı’ndan vapurla geçebilir, Volga’nın orta bölgelerinin en ücra yerlerine gidebilirler. Samara dolaylarındaki karstik mağaraları da ziyaret edebilirler.

9. Yüksekliği 375m.yi bulan Jiguli Dağları, Samarskaya Luka’nın menderesinin içinde Volga’nın sağında bulunan kıyı boyunca 75 km.lik bir alana yayılır. Jigulevsk’deki Milli Park Samarskaya Luka’ya “Volga İsviçresi” derler. Bu eşsiz doğa abidesi, pek çok türde bitki ve hayvana ev sahipliği eder. Burada çam ormanları, taşlı bozkırlar ve körfez çayırlıkları yan yana bulunur. Karstik boşluklar, billur gibi temiz su depolarıdır. Turistler, Jiguli’de yürüyüş yaparlar, at binerler, dağlık arazilerin gizemli dünyasını keşfederler, yöre halklarıyla tanışır, padılbot ya da yelkenlilerle Volga üzerinde tur atarlar. Jiguli Dağları’nda çok ilginç doğaüstü olaylar çok gözlenir. Gökyüzünde, zaman zaman parlayan yeşil ışık kümeleri görülür, bunlara yerli halk “kedi pençeleri” adını takmıştır; bazen de üç köşeli ışık demetleri ortaya çıkar bunların da bir adı vardır: “kedi kulakları”. Bazıları, eski şehirlerin, kiliselerin ve kalelerin şekillerinin görüldüğü meşhur Jiguli’de görülen seraplar gibi bütün bu doğaüstü olayları, UFO’yla bağdaştırır.

10. Bütün dünyanın Stalingrad adıyla tanıdığı şehir, İkinci Dünya Savaşı anılarıyla doludur. Volgograd’ın en önemli tarihi eserleri de elbette bu olayla ilgilidir: Mamayev Tepesi, devasa boyutlardaki Ana Vatan Abidesi, “Stalingrad Harbi” Panorama Müzesi. Fakat burada, su üstünde duran eşsiz Kilise, “Staraya Sperta” ve “Kazaçi Kuren” açık hava müzeleri gibi başka ilginç yerler de vardır. Güney doğası, maden suyu kaynakları, nehrin her iki yanına bulunan kum plajları, bu Kazak Yöresi’nde dinlenmek için mükemmel imkânlar bulunduğunun bir ispatıdır. Şehrin içinde değil de Büyük Kazan Köyü’nde mola vermeniz tavsiye edilir. Burada XVIII.-XIX. yy.lardan kalma evlerde farklı bir dünyaya yelken açabilir, Kazak yaşantısını yakından tanıyabilirsiniz. Geleneksel törenlere katılır, Kazan mutfağından yeni tatlar alabilirsiniz ve de balık avına çıkabilirsiniz.

11. Volga kıyılarının aşağı kısmındaki en eski Rus şehri Astrahan, Volga’nın oluşturduğu deltadaki birkaç adanın üstüne kurulmuştur. Burası Volga ve Hazar Denizi’nin balık avlama merkezidir. Burada dünyada ihtiyacının %90’ını sağlayan mersin balığı sürüsü (büyük mersin balığı, Rus mersini, çoka vb.) bulunur. İçlerinde en lezzetli olanları, Rus havyarı olarak bilinen ve dünyanın her yerine ihraç edilen siyah ve kırmızı havyardır.

12. Rusya’nın Kazakistan sınırında, Volga’nın oluşturduğu deltanın yakınlarındaki Hazar denizi körfezlerinde eşsiz bir güzelliğe sahip olan lotusla ve beyaz nilüfer çiçeğiyle karşılaşırsınız. Nuh zamanından beri lotus ve İndiyum, kutsal bitkiler olarak tanınır. Hint Tanrıları, bir lotus üstünde uyurken ya da ayakta dururken tasvir edilmişlerdir. Rusya’da kadınların güzelliği akağacın güzelliğiyle anlatılmak istenseydi şöyle denirdi: Lotusa benzeyen kadın ya da lotus gözlü kadın. Mavi lotus Mısırlılarda, kutsal bir bitki sayılırdı. Koyu pembe ya da kırmızı iri çiçekleri olan lotus, Asya’da bile bilinir ama güzel lotus zehirli bir bitkidir. Köklerinde, filizlerinde, yeni yeşeren yapraklarında bir miktar zehir vardır. Lotus cevizlerinden birkaç tane yiyince mideniz biraz rahatsızlanabilir.

13. Volga’nın oluşturduğu deltada balık avlamak müthiş bir şeydir. Balık avı sezonunda dileyen herkes izin almaya gerek kalmadan balık tutabilir. Buraya binlerce balıkçı gelir. Ne de olsa yüzen iskeleler onlar için yapılmıştır. Balık avlama yarışmaları düzenlenir. Rusya’nın ulusal zenginliği, mersin balıklarıdır. Bu çok değerli ve nadir bulunan balık türünün çoğalmasını sağlamak için Astrahan Yöresi’nde 8 balık fabrikası faaliyet göstermektedir.

Karadeniz Kıyıları ve Kafkasya

Rusya’nın Karadeniz kıyılarındaki kuzey ve güney noktaları olan Taman yarımadası ve sübtropikal iklimin hüküm sürdüğü kaplıca şehri Soçi arasında 400 km.lik bir mesafe vardır. Mayıs ayından Ekim ayına kadar süren yaz sezonu için ülkenin dört bir yanından gelen insanlar bu küçük kıyı şeridinde denize girer, plajlarda güneşlenir. Karadeniz kıyısında bulunan onlarca tatil köyü ve şehir, yüzlerce otel, sanatoryum ve pansiyonlar, tatile gelen milyonlarca yerli ve yabancı turistle dolar. Adriyatik, İtalyan ve Fransız rivieralarıyla aynı coğrafi enlemde yer almaktadır, pek çok açıdan da onları hatırlatır.

Bu denize neden “Karadeniz” adı verilmiştir? Bu konuda pek çok görüş vardır. Eskiden Yunanlılar bu denize Pont Evksinski yani Misafirperver Deniz derlerdi. Türkler ise tam tersine konuksever olmayan yani kötü anlamına gelen Karadeniz adını vermişlerdir. Farklı bir görüşe göre de deniz bu ismini, fırtınalarda kıyıya fırlattığı dip çamurunun renginden almıştır ya da derinlerine düşen metal artıklardan karamıştır.

Bahsedilen son görüşle ilgili bir de deyiş de vardır: “Ölü derinliklerin denizi”. Denizin 200 m. derinliğinde hiçbir canlı yaşamaz yani hayat yoktur. Karadeniz’de fazla balık yoktur ama yine de mersin balığının farklı çeşitlerine rastlanır; istiridye, midye ve çağanoz bulunur; yılan balığı, kılıç balığı görülür. Hatta bir keresinde Karadeniz’de iki balina görülmüştür. Denizde ayrıca sık sık yunuslara rastlanır. Sadece açıklarda ya da Gelencik veya Adler dolaylarındaki yunus yuvalarında değil, plajlarda da karşınıza çıkarlar ve bazen insanların kendileriyle oynamalarına bile izin verirler. Karadeniz’de iki cins köpek balığı yaşar ama her iki tür de küçüktür ve tehlikeli değildirler. Köpek balığının ciğerinden onkoloji hastalarının tedavisinde kullanılan bir ilaç yapılır.

Karadeniz’in kuzeyinde bulunan Taman ve Kuban, geleneksel şarap yapımıyla tanınır. Abray yarımadasında, Novorosisk’in yakınlarındaki muhteşem Abray Gölü kıyısında, eskiden bir Rus Çarı’na ait olan malikânede XIX. yy.dan beri şampanyaların ve çeşitli Kuban şaraplarının üretildiği şarap fabrikası faaliyet göstermektedir. 90 m. derinliğinde büyük yeraltı mahzenleri bulunmaktadır. Özel salonlarda ve Karadeniz kıyısı boyunca uzanan restoranlarda burada üretilen şarap koleksiyonlarının tadına bakılabilir. 40 km.lik kumlu plajı olan Anapa, 1866 yılından beri Rusya’nın en büyük tatil merkezidir. Burası özellikle çocuklu ailelerin tercih ettiği bir beldedir. Buranın denizi çok sığdır ve dibi de ayna gibi görülür. Bu da özellikle küçük çocukların çok hoşuna gider.

Soçi için “Rusya’nın yazlık başkenti” derler. Ilıman iklime sahip bu park şehri, sahil boyunca 150 km.lik bir alana yayılmıştır. Adler, Hosta, Matsesta, Dagomıs ve Lazarebskoye adlı tatil köyleri bu şehrin sınırları içinde yer alır. Yazlık tesisler 1898 yılında kurulmuştur. 300 binden fazla bir nüfusa sahip şehir, her yıl en az 3 milyon tatil severi konuk eder. Şehirde 200’ü aşkın sanatoryum, otel ve pansiyon vardır. Palmiyeler, manolyalar, kırmızı yapraklı akağaçlar, sokakları süsleyen çok sayıda çiçek bahçesi, şehri adeta renk cümbüşü içinde boğar. Soçi, dünyanın pek çok ülkesinden getirilen 2,5 binden fazla bitki türünün yetiştiği botanik bahçeleriyle ünlüdür. ”Güney kültürleri” parkı, subtropik ortamda yetişen bitkilerle doludur. Deniz kenarındaki “Riviera” parkında gezinti yapmak, insanın içine büyük bir ferahlık verir, rahatlatır. Dünyadaki diğer tatil yerlerinde olduğu gibi burada da dalgıçlık, windsurfing, su kayağı, yatla gezi, balık avı, sualtı avı yapılır.

Soçi, ayrıca birçok hastalığa iyi gelen kaplıcaların bulunduğu bir tedavi merkezidir. Burada iklim tedavisi de yapılır. Matsesta, Agura, Hosta Nehirleri’nin oluşturduğu vadilerden çıka maden suyu kaynakları, çok eski zamanlardan beri çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Romalılar, Bizanslılar buraya deniz ötesinden geldiler. Matsesta’nın sülfit, sodyum içeren suları 1902’den beri bilinir. 50’den fazla kaynaktan şifalı sular çıkarır, bu sularla buğu çekilir, banyo yapılır ve içilir. Çivijepse maden suları, Karadeniz kıyılarında çok meşhurdur. Bu bölgede bulunan kaplıcalarda mide ve bağırsak hastalıkları, kalp-damar sistemi hastalıkları, sinir sistemi hastalıkları, kan dolaşımı ve deri hastalıkları başarıyla tedavi edilir. Soçi kaplıcaları, ünlü Nice ve San Remo kaplıcalarından geri kalmaz. Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü bu yerlerde bol bol oksijen alacağınız deniz havası her derde şifa verir. Güney bitkileriyle dolu ormanlık alanlar vücudun direncini sağlamasına ve iyileşmesine yardımcı olur.

Büyük Kafkas dağlarının etekleri güney deniz kıyısında bulunan Tuapse şehrine yakındır. Çok sayıda şelalenin oluşmasına neden olan dağlık bölgelerdeki nehir boğazları muhteşemdir. En güzel yerlerden birisi, Mzımt Nehri’ndeki Ahştır kanyonudur. Kayalardan açılan dolambaçlı dağ yolu, Krasnaya Polyana köyüne kadar ulaşır. Yolda turistler genellikle balık tutabilecekleri alabalık tesislerini ve Avrupa’nın en büyük arı kovanlığının bulunduğu Krasnaya Polyana Arıcılık Tesisleri’ni ziyaret ederler.

Krasnaya Polyana köyü, deniz seviyesinden 600 m. yukardadır. Son yıllarda burada dağ tesislerinin geliştirilmesine büyük önem verilmektedir, özellikle de hükümet tarafından. Bunun için gereken bütün şartlar mevcuttur. Kar yağışının çok olması, kışların yumuşak geçmesi, farklı tüpte yamaçların olması turistleri ve sporcuları buraya çekmektedir. Rusya Federasyonu Devlet başkanı Vladimir Putin de bu tesise birkaç kere gelmiştir.

Gün geçtikçe dağ kayak sporu Rusya’da popülarite kazanmakta, ülkenin doğal şartları, kendine özgü kış turizmi tatil bölgelerinin geliştirilmesine olanak sağlamaktadır. Krasnaya Polyana bunlara bir örnektir. Yeni sıra teleferikler, oteller, kafeler ve diğer altyapı tesisleri en hızlı bir tempoyla inşa edilmektedir.

Kafkasların vahşi, sert ve muhteşem doğası etkileyicidir - Krasnaya Polyana bölgesindeki hiç erimeyen karlar ile kaplı zirveleri 2 bin metre yüksekliğe kadar ulaşmaktadır. Sıra dışı kayak sevdalıları, helikopterler ile götürülerek bulutlardan daha yüksek zirvelere indirilirler. Aynı zamanda hava balonuna binmek ve dağların masalsı görüntüsünü doyasıya yaşamak mümkündür. Turistler arasında hava botlarında ve sallarla sulardan aşağı inme sporu olan rafting çok popülerdir. Rafting güzergâhları deneyimli sporcular, yeni deneyenler ve küçük çocuklar için olmak üzere değişik hazırlık aşamalarına göre hesap edilmiştir. Dağlarda, her bir bin metrelik yükseklik başına hava ısısı 6 derece daha azalmaktadır. Ve eğer deniz kenarında +25 ise, 3000 metre yükseklikte sadece +7 derecedir. Bu nedenle Krasnaya Polyana misafirlerine benzersiz bir tatil vaat etmektedir - dağ kayağı artı deniz. Dünya üzerinde değişik iklim şartlarının bu şekilde birbirine uyum sağladığı yerler o kadar da fazla değildir.

            Kafkas Sıra Dağlarının arkasına geçince, Rusya güneyinin diğer en ilginç yerlerinden biri olan Kafkazskiye Mineralnıe Vodı tatil merkezine varırsınız. Bu bölgeye yaklaşırken birden bire düz stepler arasında konik şekildeki volkanlara benzeyen Zmeyka, Jeleznaya, Beştau ve Maşuk dağları ortaya çıkar. Buranın havası inanılmaz şekilde temiz ve şeffaftır. Başkaları ile kıyasla çok yüksek sayılmayan bu dağların yamaçları çok sık Gürgen Kavak ağacı karışımı ormanları ile kaplıdır. Çok fazla elma, armut, kiraz ve diğer yabani meyve ağacı yetişir.

Tatil merkezi şairane güzellikteki Büyük Kafkas Sıra Dağları ile çevrilidir. Yerel peyzajlar ressam ve fotoğrafçılara tartışmasız bir şekilde ilham verir. Bulutları aşıp göğe yükselen dağ zirveleri, mavilikle parlayan buzullar, kanyonların karanlık derinlikleri, yemyeşil alp yaylaları, şelale ve inişleri ile gürleyen hızlı ve dolgun nehirleri, dağ halklarının köyleri ve eski çağdan kalma tapınaklar… Yalnız dağ manzarasının bile mucizevî iyileştirme gücünün olduğu kabul edilir. Bu dağlarda, yaklaşık bin civarında küçük ama inanılmaz şekilde temiz ve güzel, suyu firuze renginde bir göl bulunmaktadır. Aynı zamanda yüzlerce buzul da vardır. En yüksek zirveler 4-5 bin metreye kadar ulaşmakta. Burada Avrupa’nın en yüksek 5642 metrelik noktası olan sönmüş Elbrus volkanı bulunmaktadır. Bu devasa çift kafalı dağ uzun Baksan kanyonunun girişini kapatırcasına yükselmektedir. Elbrus dağının 3500 metrelik yamaçlarına Azau ovacığından teleferikle çıkmak mümkündür.

Teberda nehrinin yukarı bölgesinde Dambayskaya Polyana ovacığı bulunmaktadır. Buradan en az deneyimli turistler bile zorlanmadan Alikbek Buzuluna tırmanarak, güzergâh üzerinden Kluhorski geçidine (2782) ve en sıcak yaz günlerinde bile buzulların yüzdüğü küçük fakat çok derin bir göl olan mavi Kluhorski Gölüne geçmektedirler.    

Elbrus, Çeget ve Dombay dağlarının zirveleri tüm sene boyunca oldukça kalın bir kar tabakası ile kaplıdır. Burası turist, alpinist ve dağ kayakçılarının geleneksel tatil yerleridir. Teleferik yolları ve oteller buralarda çok önceden inşa edilmiştir. Baskan Kanyonu şairane güzelliği ile Alplerle boy ölçüşmektedir. Elbrus Dağı yamacından aşağı akan Baskan Nehri, özünde mineral kaynaklardan oluşmaktadır. Neredeyse tam bir narzan nehridir.

Genel olarak, bu mineral nehir Kuzey Kafkas’ın en geleneksel ve en etkili tedavi faktörüdür. Yerel su kaynakları ezelden beri ün yapmış ve kimyasal içeriği ile tedavi edici özellikleri bakımından az rastlanır bir şekilde çeşitlidir. Dünyaca ünlü tatil merkezlerinden olan Pyatigorsk, Kislovodsk, Essentuki ve Jeleznovodsk daha geçen yüzyılda oluşmuştur. Burası mineral suyun zenginliği, çeşitliği ve değeri bakımından Avrasya kıtasında bir benzeri bulunmayan ve tüm yıl boyunca kesintisiz hizmet veren yegâne tatil bölgesidir. Bu bölgede on üç değişik tipteki yüzü aşkın mineral su kaynağı ve ayrıca, benzersiz tedavi çamuruna sahip Tambukan Gölü bulunmaktadır. Burada, 100’ü aşkın tam donanımlı sağlık merkezi ve yaklaşık otuz adet turisttik ve otel tesisleri bulunmaktadır. Her yıl, tedavi için yarım milyondan fazla sayıda kişi gelmektedir. İnsanlar, Kavkas Mineralnıye Vodı tatil bölgelerinde bulunduktan sonra kendi hastalıklarını uzunca bir dönem için unuturlar. Kafkaslıların uzun ömürlülükleri konusunda ağızdan ağza dolaşan rivayetler bir tesadüf değildir, Kafkas dağlarında 100 yaşını geçen insanların sayısı Dünyanın diğer yerlerindekilerden çok daha fazladır.

1. Kafkasya Karadeniz Kıyısının Gelencik Koyunda iklimsel tatil için gerekli tüm ideal şartlar mevcuttur: yumuşak ve ılıman kışlar, sıcak ve kuru yazlar. Gelencik, tam manası ile güneş ve deniz banyosu dışında çamur ve üzüm tedavilerinin yapıldığı sağlık ve tatil merkezleri ile dolup taşmaktadır. Gelencik mineral suyu böbrek ve mide hastalıklarını tedavi eder. Gelencik son yıllarda aktif bir şekilde gelişmektedir, çok fazla sayıda eğlence merkezleri ve atraksiyon parkları bulunan muhteşem deniz kıyısı bölgesi yeniden inşa edilmiştir. Taze ve temiz hava, çam ağaçları kokusu ile doymuş, şehri dağ şelaleleri ve Servi ağaçlıkları ile tarihsel anıtlar çevrelemektedir. Örneğin, burada 200 bin yıllık yerleşim yerinin kalıntıları bulunmaktadır.

2. Abrau Yarımadasında, Novorossiysk şehrinin yakınında şairane güzellikteki Abrau Dağ Gölünün kıyısında Rus Çarının malikânesinde 19 yüzyılın sonundan bu yana şampanya ve diğer Kuban şaraplarının üretildiği bir şarap fabrikası hala faal haldedir. Köpüklü Rus şarapları tat bakımından dünyaca ünlü Fransız şarabından geriye kalmaz. Devasa büyüklükteki şarap mahzenleri yerin altında 90 metrelik derinlikte bulunmaktadır. Yerel şarap koleksiyonlarının tadını tüm Karadeniz kıyısında bulunan test salonlarında ve restoranlarda tatmanız mümkünüdür.

3. Tuapsinski sağlık ve tatil merkezleri Karadeniz Kıyı bölgesinin emsalsiz bir ekolojik temizlikteki bir köşesidir. Buranın emsalsizliği deniz kıyısındaki en zengin bitki örtüsünde, iklimin özelliklerinde, dağ ormanlarının yoğunluğu ve doğal anıtların varlığında gizlidir. Bölgenin tüm uzunluğunca 110 kilometrelik çakıl ve kum plajları bulunmaktadır. Tuapsa’da Karadeniz Kıyısındakilerin en büyüğü olan Delphin Aquaparkı bulunmaktadır. Şehrin çevresinde doğal, tarihi ve arkeolojik anıtlar; mağaralar, göller, kaya açıklıkları, şelaleler, dolmenler ile eski yerleşim birimlerinin kalıntıları bulunmaktadır. Bal mağaraları duvarlarındaki çatlaklardan yaban arılarının gerçek balı akmakta, eski kurganın önünde ise dünyaca ünlü Stonehenge’ye benzeyen bir dolmen bulunmaktadır.

4. Rusya’daki en büyük aile ve çocuk sağlık ve tatil merkezi. Şehir, ekolojik temizlikteki Anapa Koyunun kıyısında Gorgippia antik şehrinin yerinde bulunmaktadır. Steplerin kuru havasının ve taze deniz havasının az rastlanır uyumu, bir yılda 280 güneşli gün, çamur ve mineral kaynaklar sadece hoş bir tatili sunmakta kalmayıp aynı zamanda solunum organları, kalp damar sistemi ve cilt hastalıklarının tedavi edilmesini sağlamaktadır. Anapa’nın çevresinde görülmeye değer birçok yer bulunmaktadır: dağ gölleri, gümüş sulu kutsal kaynaklar, az rastlanır bitkilerin bulunduğu Ustritski Korusu, delphinaryum ve tatmak için yerel şarap koleksiyonlarının sunulduğu şarap mahzenleri.

5. Rusya’nın en ünlü sağlık ve tatil merkezi, Karadeniz kıyısında yaklaşık 150 kilometreyi kapsamaktadır. Ünlü Rus filminde geçen “Soçi’de herkes bir zamanlar dinlenmiştir” sözü tatil bölgesinin yüksek popülaritesini vurgulamaktadır. Burada, günümüzde her insanın kalabileceği ve bir zamanlar Stalin’e ait olan bir yazlık evi bulunmaktadır. İnsanları buralara çeken sadece güneş ve deniz değil, aynı zamanda tatilin lüks sağlık merkezleri ile birleştirilmesi imkânıdır. Birçok hastalığa çare olan ünlü Masestin mineral kaynakları çok önemli bir tedavi faktörüdür. Soçi’de her yıl uluslar arası fuar, yarışma, spor müsabakaları, forum ve festivaller düzenlenmektedir.

6. Soçi tatil merkezinin kalbi, kükürtlü hidrojen kaynaklarının bulunduğu su tedavi merkezi olan Masesta’dır. Masesta sözcüğü Adıge’ce olup, “alevli su” olarak çevrilmektedir, çünkü sülfürik suya daldığınızda vücut cilt alev almış gibi kızarır. Masestin sularında daha eski çağlarda bile Doğu Seferleri sonrası Batı Avrupa’ya dönmekte olan Haçlı Sefer askerleri tedavi görürlerdi. Masesta’da halen kas iskelet sistemi ve kan basıncı bozuklukları, sinir sistemi ve cilt hastalıkları başarı ile tedavi edilmektedir. Masesta çevresinde ilginizi çekecek çok şey vardır: Masesta nehri ovasında, Zmeyka (Yılancık) ve Agunski şelaleleri ile birinin tepesinde Prometeus’un heykeli bulunan Orlinıye Skalı (Kartal Kayaları) bulunmaktadır.

7. Esas Kafkas Sıra Dağlarının güney yamacı eteklerinde yerleşen dağ kayak merkezi olan Karsnaya Polyana (Kızıl Ovacık) kıyıdan 50 km uzaklıkta ve deniz seviyesinden 600 metre yüksekliktedir. Emsalsiz dağlık deniz iklimi kıymeti bakımından İsviçre, İtalya ve Fransa’nın dağ kayak merkezleri ile boy ölçüşmektedir. Rusya Başkanı Vladimir Putin de Krasnaya Polayna’ya gelmeyi sever. Bu nedenle, tatil merkezinin günümüzde hızla gelişmeye başlamasına şaşmamak gerek: yeni inşa edilen tünel ve yollar, teleferikler, halatlı koltuk yolları ve ana yollar inşa edilmektedir. Krasnaya Polyana’da sadece kayakla kaymak değil aynı zamanda Rus troykasına binmek ve paraplanlarla uçmak, kar motorları ile gezmek de mümkün olup, araba ile yarım saatlik mesafedeki kıyıya inildikten sonra ise denizin ılık sularında yüzülebilecektir. Krasnaya Polyana’nın yakınında mineral su kaynakları, Kafkas Florası ve Faunası Müzesi, Çar 2. Nikolay’ın av kulübesi bulunmaktadır.

8. Taman - Karadeniz ve Azov Denizinin birleştiği noktada bulunan ve halen antik uygarlık,  Rus Ortaçağı, Bizans ve Osmanlı kültürünün izlerini taşıyan küçük bir şehirdir. Burada benzersiz mimarlıktaki Rus Kazaklarının eski kilisesi, Rus Kazaklarına atfedilen görkemli heykel, antik müze ve bu şehri Çağımızın Bir Kahramanı isimli eseri ile üne kavuşturan Rus şairi Mikhail Lermontov’un Müzesi bulunmaktadır. Arkeoloji Müzesinde antik şehir Hermonass ve eski çağ Rus şehri Tmutarakan hakkında bilgi almak mümkündür. Taman’ın yakınında tedavi çamurlu Solenoye Gölü (Tuz Gölü) ve cildi gençleştiren volkanik çamurlar vardır.

9. Krasnodar şehri, Rusya’nın zengin güney bölgesinin merkezidir. Şehrin eski adı Ekaterinodar’dır. Bu şehrin temeli 18. yüzyılda Kuban Nehrinin sağ kıyısında Rus Kazakları tarafından atılmıştır. Şu an şehirde bir tanesi 20. yüzyıl başı Rus Avangart Akımının muhteşem koleksiyonu ile ünlü Hudojestvennıy Müzesi olan birkaç müze bulunmaktadır. Şehrin dikkate şayan bir diğer özelliği, dünyaca ünlü Rus Kazakları Kuban Akademik Korosudur.

10. Rusya’nın güneyinde, genel olarak Krasnodarski Kray bölgesinde başlangıcı 15–16 yy. dayanan, özel toplum sınıfına giren “özgür insanların” torunları olan Rus Kazakları ikamet etmektedir. Buradaki birkaç yüz yıllık yaşam süresi içinde kendine özgü görenek, gelenek ve yaşama tarzı oluşmuştur. Rus Kazakları, başkanları olan Atamanları kendileri seçer, önemli sayılabilecek konuları topluca görüşür, komşu bölgeler Kırım ve Türkiye’ye akınlar yaparak beslenirlerdi. Rus Kazaklarının kanındaki özgürlük, Puşkin’in de söylediği gibi, “her zaman at üstünde, her zaman dövüşmeye hazır”. At ve kılıç - Rus Kazağı için en değerli şeyler; cesur ve gözü pek insana günümüzde bile Yaman Kazak derler.

11. Kafkasya, yüzölçümü İspanya alanı kadar olan Karadeniz, Azov Denizi ve Hazar Denizi arasında yerleşen bir bölgedir. Kafkas Dağlarında Avrupa’nın en yüksek zirvesi olan Elbrus (5642) dağı bulunmaktadır. Prielbrus, Dombay, Teberda ve Arhız sağlık ve tatil merkezleri çok sayıdaki dağ kayağı, snowbord, alpinizm ve deniz uçağı hayranlarını cezp etmektedir. Kafkasların yerli halkı uzun yaşamaları ile ünlüdürler. 100 yaşından daha büyük yaştaki insanlara sıkça rastlanır. Kafkasya’nın Rus edebiyatında da özel bir yeri vardır. Bu yerlerin doğasının güzelliği, 19. yüzyılın ilk yarısındaki Kafkas Savaşının dramatik olayları, özgürlüğe düşkün dağlıların eski adetleri, Puşkin, Lermontov ve Tolstoy gibi Rus şair ve yazarların eserlerinde yansıtılmıştır.

12. Kavkazskiye Mineralnıye Vodı Rusya’nın 4 adet Pyatigorsk, Kislovodsk, Essentuki ve Jeleznovodsk şehirlerini birleştiren en eski tatil merkezlerinden biridir. Burası, mineral suyun zenginliği, çeşitliği ve değeri bakımından Avrasya kıtasında bir benzeri bulunmayan ve tüm yıl boyunca kesintisiz hizmet veren yegâne tatil bölgesidir. Bu bölgede on üç değişik tipteki yüzü aşkın mineral su kaynağı ve ayrıca, benzersiz tedavi çamuruna sahip Tambukan Gölü bulunmaktadır. 100’ü aşkın tam donanımlı sağlık merkezi ve yaklaşık otuz adet turisttik ve otel tesisleri vardır. Bu merkezlerde kalp damar rahatsızlığı olan insanların tedavisi, temiz havada dozu belirlenen yürüyüş ve tedavi edici mineral su ve diğer tıbbi prosedürler ile birleştirilen “terrenkur” isimli tedavi yöntemi ile gerçekleştirilir.

15. Kafkas Dağlarında bine yakın görkemli göl vardır. Batı Kafkas’ın en büyük gölü Abrau Gölüdür. Yeşilimsi renkteki su yüzeyinde dağ ormanlarını yansıtan bu göl, deniz seviyesinden 85 metre yükseklikteki dağlı çukurda oluşmuştur. Gölün oluşma gizi halen çözülmemiştir. Tahminlere göre bu göl, Büyük Sel sırasında yolu yeni oluşan dağlarla kapanan küçük bir nehirden meydana gelmiştir. Bir başka bilmece de göl suyunun nereye gittiği konusu ile ilgilidir. Göle akan bir nehir var, dibinden birkaç kaynak suyu çıkmakta ama gölden çıkan hiçbir akıntı bulunmamaktadır. Büyük Kafkas dağlarında 2 bin metreyi aşan yükseklikte küçük ama oldukça derin bir göl vardır. Bu gölde en sıcak yazlarda bile erimeyen buzlar yüzer.

14. 20. yüzyılın başlamasına doğru 19 yüzyılda Kafkas ormanlarında neredeyse hiç hayvan kalmamıştı. Sadece burada yaşayan az rastlanır geyik, Avrupa bizonu, Batı Kafkasya dağ keçisi türleri yok olmuştu. Kafkasya koruma bölgesinin ve birkaç korunun oluşturulması ile bunların korunmasına hatta birçok başka türün de yerleştirilmesine olanak sağlamıştır. Yaban domuzları, karacalar ve senler artık az rastlanır bir şey değiller, Avrupa bizonu ve dağ keçileri de çoktur. Fakat yerel ormanların gururu, büyük, muhteşem fiziğe sahip ve görkemli Kafkasya Asil Geyiğidir. Özellikle gür ve kocaman boynuzları olan erkek geyikler güzeldir. Güzellik bakımından en yakın rakipleri zarif karacalar ve Kafkasya’ya getirilen benekli geyik ile Avrupa alageyiğidir. Bu hayvanlar 8 metre uzunluğunda atlayışlar yaparak inanılmaz hızla koşarlar. Karadeniz kıyılarının astropikal ormanlarının kral sefasını ise Kafkasya ayısı sürmektedir. Bu ayı korkak bir hayvandır, otlar ile beslenir ve onunla karşılaşmak insana tehlike arz etmez.

15. Elbrus Dağı, Kafkas Dağının derin bir bel (5325) ile bölünmüş Doğu (5621) ve Batı (5642) isimli iki zirvesi bulunan dağ masifidir. Ruslar, Avrupa’nın en yüksek zirvesinin dünyanın kabul ettiği gibi Moblan olmayıp Elbrus olduğuna inanmaktadırlar. Zirvelerin birine 1829 yılında ulaşılmıştır, 20 yüzyılda ise Prielbrus bölgesi, kitlesel tırmanış bölgesi ve en büyük dağ kayağı spor ve turizm merkezi halini almıştır. Terskol, Elbrus ve Tenekli kasabalarının bölgesinde turistik köyler, yüksek evler, alpinist kampları ve halat yolları bulunmaktadır.

Sibirya

Sibirya coğrafik anlamdan çok, bir şekildir. Birçok kişi, özellikle yabancılar, Ural Dağlarının arkasında doğuya doğru bulunan her şeyin, Asya kıtasının tüm kuzey kısmının Sibirya olduğunu düşünmektedir. Orada bulunmayan kimseler için tüm bu kocaman şehrilerden, taygadan, denizlerden, nehirlerden, göllerden ve bataklıklardan oluşan alan kar, dondurucu soğuklar, devasa mesafeler ve yabanilik gibi sıfatlar ile özdeşleşmektedir.

Gerçekte ise, Sibirya çok çeşitliliğe ve çok değişken bir yüze sahiptir. Sibirya’yı ancak meşrut bir şekilde bölgelere ayırmak mümkündür. Batı ve Doğu Sibirya, Altay, Tuva ve Hakasya, Savanlar ve Zabaykalye, Yakutistan. Krayniy Sever’i (Uç Kuzey Bölgesini) de aynen meşrut bir şekilde Sibirya’ya eklemek mümkündür. Batıdan doğuya 7 bin kilometre, kuzeyden güneye 3,5 bin kilometre, 10 bin metrekare, yüzölçümü bakımından neredeyse 20 adet Fransa - Sibirya işte budur!

Sibirya’ya ilk giren Avrupalılar, Rus Kuzeylileri olan Pomorlar’dı. Sibirya’nın ilk Rus şehirleri, Rus Kazak Ataman Ermak’ın XVI. yüzyılın ikinci yarısında yaptığı seferlerden sonra inşa edilen kalelerden büyüyerek oluşan Obdorsk, Tümen ve Tobolsk şehirleridir.

Bu bölge çok zengin ve büyük bir kısmı halen insan tarafından keşfedilmemiş olan bir bölgedir. Daha üç yüzyıl öncesinden bile Büyük Aydın Rus Bilim Adamı Mikhail Lomonosov, “Rusya gücünün Sibirya sayesinde artacağı” kehanetinde bulunmuştur. Buradaki gaz ve petrol, altın ve elmas yatakları, kürk, hayvan, balık ve tertemiz içme suyu rezervleri, muhteşem büyüklüktedir, nehirler üzerinde dünyanın en büyük elektrik santralleri inşa edilmiştir. Genel olarak Sibirya’daki her şey devasa büyüklüktedir: Ob, İrtış, Yenisey, Angara ve Lena nehirleri, Altay ve Sayan dağları, Baykal ve Teletskoye gölleri. Baykal gölü Doğu Sibirya’nın incisidir. Bu göl en derin ve muhtemelen dünyadaki en eski göl olup, yaşı 25 milyon yıl civarındadır. Bu gölde, tertemiz ve olağanüstü şeffaflıkta olarak dünya tatlı su rezervlerinin yaklaşık dörtte biri toplanmıştır. 30 santim çapındaki beyaz bir halkayı göle attığınız takdirde bu halka Baykal suyunun 40 metre derinlik altında bile görülebilir. Göl, deniz seviyesinden yaklaşık 500 metre yükseklikte bulunmaktadır. Baykal’da 1850 çeşit hayvan ve 850 tür bitki yaşamakta olup, bunların birçoğuna sadece burada rastlamak mümkündür.

XIX. yüzyılın sonunda - XX. yüzyılın başında inşa edilmiş olan toplam uzunluğu 9332 kilometrelik Transsibirya Demiryolu Hattının büyük bir kısmı, Sibirya üzerinden geçmektedir.

Sibirya’nın dondurucu soğukları da kendince görülmeye değer bir Sibirya özelliğidir. Bazen soğuklar 40 ve 50 dereceye kadar varabilmektedir. Hatta 25–30 derecelik soğukları yerel halk fark etmemekte olup, bunlar bir kış için normal sıcaklık dereceleridir. Buna karşın, Sibirya güneyindeki yazlar yeteri kadar sıcak olup, 30 derecedir. Suyun serin kalmasına bakmadan, Temmuz ayında bile su sıcaklığı ancak 17–18 derece kadar olup, gene de yüzmek mümkündür. Buralarda, sayısızca hidroelektrik santrallerinin baraj gölleri olan suni denizler bulunmaktadır. Omsk, Novosibirsk, Krasnoyarsk ve İrkutsk gibi en büyük nehirleri Sibirya’nın güney kısmında bulunmaktadırlar.

Krasnoyarskiy Kray bölgesinin başlıca görülmeye değer öğesi - Stolbıdır (Sütunlardır). Burası Doğu Sayan’ların kanatlarındaki emsalsiz bir koruma bölgesidir. Dağ kütleleri çıkıntıları, yüksekliği 100 metreye varan yaklaşık 80 adet kaya grubunu oluşturmuşlaradır. Bunlardan bazılarının görüntülerine uygun isimleri vardır: Ded (Dede), Baba, Berkut (Şahin), Perya (Kuş Tüyleri), Krepost (Kale). Burası, alpinistlerin ve dağ tırmanışçılarının severek toplandıkları bir yerdir. Hatta Krasnoyarsk’ta, Yenisey’den aşağıya uzak kuzey köşesi Dudinki ve Dikson’a kadar vapur turlarına bile başlanmıştır.

Gornıy Altay (Dağlı Altay) özel bir çekiciliğe sahiptir. Bölgenin işareti Teletskoye Gölüdür. Yerel halk bu göle Altın Göl der. Bu bölge yaya turistleri, kayakçılar, alpinistler ve at gezileri hayranları arasında çok popüler bir yerdir. Dayanma gücünüzü ve cesaretinizi deneyebileceğiniz zorlu su güzergâhları, Katun, Başkaus, Çuya ve Çulımşan nehirlerinden geçmektedir. Altay’ın en yüksek noktası olan Beluha Dağına (4056 metre) tırmanmak prestij getiren bir şeydir. Mejdureçensk şehrinin yakınındaki Gornaya Şorya’da donanımlı dağ kayak yolları bulunmaktadır.

Tayganın uçsuz bucaksız genişliklerinde Orta Sibirya platosunun kıyasla yüksek noktası olan gizemli Putorana Platosu kaybolmuştur. Yerel halk Evenk’lerin dilinde Putorana Dik Kıyılı Göller Ülkesi demektir. Platoyu, gölleri oluşturarak 1000 metreye kadar derinlikteki ovalar kesmektedir. Bölgenin en yüksek noktası olan Kamen Dağından (Taş Dağı) baktığınızda gözlerinizin önüne yüzlerce kilometrelik alanı kapsayan bir manzara serilir. Su akıntıları bir dizi şelale oluşturarak ovaların dik yamaçlarından aşağı akmaktadır. Tabii ki buralara kadar hiçbir yol gelmemekte, turistler yüzlerce kilometreleri aşarak helikopterler ile gelirler.

Kuzey Ren geyiği Kuzeyin asıl yerli halkları için en büyük değer olarak kalmaya devam etmektedir. Ren geyiğine binerler, geyikleri nartlara koşarlar, derisinden elbise ve ayakkabı dikerler, yerel halkın evleri olan çumları örterler, Ren geyiğinin eti ise yüzlerce sene öncesinde de olduğu gibi kuzeylilerin ana yemeği olarak kalmaya devam etmektedir.

Güney Sibirya’da Yenisey nehrinin kıyılarında az nüfuslu halklar olan Hakaslar, Tuvalılar, Yakutlar ve Buryatlar ikamet ederler. Örneğin, Hakasların sayısı sadece 80 bin, Tuvalılar ise 200 binden daha azdır. Bu halkların temsilcileri emsalsiz bir şekildeki boğazdan şarkı söyleme sanatına hâkimdirler. Şarkıcı, kelimeleri söylemez, ancak boğazından çıkardığı seslerde bazen koca bir orkestranın sesini, bazen at toynaklarının sesini bazen de vahşi hayvanın hırıltılı inlemeleri duyulur. Bu mahareti daha çocukken öğrenirler, ama herkesin yapamayacağı bir şey. Boğazdan söylenen şarkların sadece erkekler tarafından söylenmesi çok ilginçtir.

Baykal Gölünün güney ve doğusuna doğru bulunan Buryatya Rusya’daki Budizm merkezidir. Burada 30’a yakın Budist datsanları yaşamaktadır. Steplerin tüm göçebe halklarında da olduğu gibi Buryatlar her zaman için gerçekten de ata tapınmışlardır. At sürüsünün sahibi her atını bire bir tanırdı. İnsan Dostu Atlar, rivayet ve masalların başkahramanıdır. Kısrak sütü kımızın ise tedavi edici gücü çok değerlidir.

Komşu Tuva’da anıtla işaretlenmiş olan Asya’nın coğrafik merkezi bulunmaktadır. Yolların sayısı çok az ve engebelidir, fakat bölgenin masalsı güzelliği gezginleri kendine çeker.

Rusya’da kıyasla yeni sayılabilecek sıra dışı bir turizm şekli olan Kuzey Kutbuna yolculuk başlamıştır. Turist grupları Moskova’dan uçakla alınarak Spicbergen takımadasına getirilirler ve oradan da helikopterler ile Kuzey Kutbunun hemen yanı başındaki buz üstü çadır kampına getirilirler. Turistler burada birkaç gün geçirir ve ayrıca eğlenirler de: köpek koşumlarına biner, kar motorlarında hız yapar, buz tümseklerinde yürüyüşlere çıkar, hava balonları ile bembeyaz sessiz alanlar üzerine yükselirler. Kampta kutup saunası ve çeşitli atraksiyonlar bile var. Uygun hava oluşur oluşmaz turistler helikopterle kısa mesafedeki 90"00"00"00" koordinatlara sahip coğrafik noktaya ulaşırlar. Mutlu gezginler uydu telefonu aracılığı ile aile ve yakınlarını aramak imkânına sahip olurlar ve gezegenin en kuzey noktasında büyük bir memnuniyetle fotoğraf çektirirler.

1. Sibirya’nın dondurucu soğukları da kendince yaşanmaya değer bir öğedir. Bazen soğuklar 40 ve 50 dereceye kadar varabilmektedir. 25–30 derecelik soğukları ise yerel halk hatta fark etmemekte olup, bunlar bir kış için normal sıcaklıklardır. Buna karşın Sibirya güneyindeki yazlar yeteri kadar sıcak olup, 30 derecedir. Temmuz ayında bile su sıcaklığı ancak 17–18 derece kadar olup, suyun serin kalmasına bakmadan, yüzmek bile mümkündür. Buralarda, sayısızca hidroelektrik santrallerinin baraj gölleri olan suni denizler bulunmaktadır.

2. 19 yüzyılın sonunda 20 yüzyılın başlarında inşa edilmiş olan Transsibirya demiryolu hattının büyük bir kısmı Sibirya üzerinden geçmektedir. Hattın toplam uzunluğu 9332 kilometredir. Sibirya genişliklerindeki ana ulaşım arteri olarak kalmaya devam eden Trannsib demir yolunun bazı kısımlarında halen yedek karayolu bulunmamaktadır.

3. Sibirya çok çeşitli ve çok yüzlüdür. Sibirya’yı bölgelere ayırmak ancak meşrut bir şekilde mümkündür. Batı ve Doğu Sibirya, Altay, Tuva ve Hakasya, Savanlar ve Zabaykalye, Yakutistan. Krayniy Sever’i (Uç Kuzey Bölgesini) de aynen meşrut bir şekilde Sibirya’ya eklemek mümkündür. Batıdan doğuya 7 bin kilometre, kuzeyden güneye 3,5 bin kilometre, 10 bin metrekare, yüzölçümü bakımından neredeyse 20 adet Fransa - Sibirya işte budur!

4. Bu bölge çok zengin ve büyük bir kısmı halen insan tarafından keşfedilmemiş olan bir bölgedir. Daha üç yüzyıl öncesinden bile Büyük Aydın Rus Bilim Adamı Mikhail Lomonosov, “Rusya gücünün Sibirya sayesinde artacağı” kehanetinde bulunmuştur. Buradaki gaz ve petrol, altın ve elmas yatakları, kürk, hayvan, balık, tertemiz içme suyu rezervleri muhteşem büyüklüktedir, nehirler üzerinde dünyanın en büyük elektrik santralleri inşa edilmiştir. Genel olarak Sibirya’daki her şey devasa büyüklüktedir: Ob, İrtış, Yenisey, Angara ve Lena nehirleri, Altay ve Sayan dağları, Baykal ve Teletskoye gölleri.

5. Krasnoyarskiye Stolbı - Sibirya’nın güneyinde, Doğu Sayan’ların kanatlarındaki emsalsiz koruma bölgesidir. Dağ kütleleri çıkıntıları, yüksekliği 100 metreye varan yaklaşık 80 adet kaya grubunu oluşturmuşlardır. Bunlardan bazılarının görüntülerine uygun isimleri vardır: Ded (Dede), Baba, Berkut (Şahin), Perya (Kuş Tüyleri), Krepost (Kale). Burası alpinistlerin ve dağ tırmanışçılarının severek toplandıkları bir yerdir. Koruma bölgesi, şehrin sakinlerinin inisiyatifi ile şairane siyenit stolblarının (sütunlarının) korunması amacı ile oluşturulmuştur. Güzel manzaralar ve kayalar, sanat adamlarının bir araya gelmeleri ve fikir teatisinde bulundukları bir merkez haline gelmiştir. Tırmanışın zor olduğu kayalar dünya derecesindeki muhteşem kaya tırmanışçıları ve alpinistler okulunun açılmasına önayak olmuştur.

6. Yenisey - Sibirya’daki en büyük ve Rusya’nın en dolgun nehridir. Yenisey’i 22 bin küçük ve büyük ırmak besler. Nehrin, Sayan Dağlarındaki yukarı bölümünde iki bağımsız nehir yatakları olan Büyük ve Küçük Yenisey’den oluştuğu çok az kişi tarafından bilinir. Bunların 4 bin kilometre uzunluğundaki ortak yolu Asya’nın coğrafik merkezinde başlar, daha sonra Yenisey, Krasnoyarski Kray bölgesinden geçerek Kuzey Buz Denizine akar, Yenisey Nehrinin genişliği bazı yerlerinde 3 kilometreye kadar ulaşır, çayın diplerindeki sekilerde ise 15 kilometreye yayılır. Tüm bu yolun vapurla kat etmek, Yenisey’in güzelliğini ve gücünü değerlendirmek, tayganın tundraya dönüştüğü “okyanusun kardeşini” görmek,  Yenisey kıyı şehirlerini ziyaret etmek ve İgarki bölgesinde Kuzey Kutup Dairesinin ötesine geçmek mümkündür. Yenisey yalnızca güzel bir nehir değildir, aynı zamanda çok güçlü elektrik enerjisi kaynağıdır.

7. Emsalsiz yeraltı ebedi buz müzesi, Kuzey Kutup Dairesinin geçtiği İgarka’da bulunmaktadır. Şehrin kendisi ebedi buz üzerinde yerleşmektedir, teste tabi tutulan yeraltı mağarasının kamaralarının birinde 12 metre derinlikteki buz lenslerinin, toprağı çok dayanıklı bir temel haline getirerek ebedi bir şekilde toprağa kaynamış olduğu çok net bir şekilde görülmektedir. Müze ekspozisyonları arasında donmuş toprak veya buz kütleleri içindeki mamut kemiklerinin, balık ve hayvan bedenlerinin, ağaçların görülmesi mümkündür.

8. Lena nehri, Ust-Kut’un aşağısında, ormanla örtülü tepeli (1000–1500 metre) Leno-Ankarskoye platosunu kesip geçmektedir. Bu, devasa büyüklükteki Sibirya nehri, sularını derin ovadan keserek açtığı yol üzerinden taşımakta, kayasal dik kıyıları sıkça su yüzeyinden 300 metreye kadar yükselmektedir. Birçok yerde nehrin kıyıları, doğanın kendisi tarafından oluşturulmuş olan ve 500 kilometreden daha uzun bir mesafeye yayılmış olup çok değişik yapılara benzeyen ünlü Lenskiye Stolbı (Lena Sütunları) tarafından süslenmiştir. Ovanın genişliği 1 ila 10 kilometre arasında değişmekte olup, örneğin, nehir suyunun 200 metrelik kanyona sıkışmış olduğu Pyanıy Bık (Sarhoş Öküz) gibi, yanaklar diye adlandırılan dar geçitlerden geçmektedir. Dolayısı ile değişik yerlerde suyun akış hızı da değişiktir.

9. Putorana Platosu, tayganın uçsuz bucaksız genişliklerinde kaybolmuştur. Putorana Platosu Orta Sibirya platosunun kıyasla daha yüksek bir noktasıdır. Yerel halk Evenk’lerin dilinde Putorana Dik Kıyılı Göller Ülkesi demektir. Platoyu gölleri oluşturarak 1000 metreye kadar derinlikteki ovalar kesmektedir. Bölgenin en yüksek noktası olan Kamen Dağından (Taş Dağı) gözlerinizin önüne yüzlerce kilometrelik alanı kapsayan bir manzara serilmektedir. Su akıntıları bir dizi şelale oluşturarak ovaların dik yamaçlarından aşağı akar. Tabii ki buralara kadar hiçbir yol gelmemektedir, turistler yüzlerce kilometreleri aşarak helikopterler ile gelirler.

10. Kuzey Ren geyiği Kuzeyin asıl halkları için en büyük kıymet olarak kalmaya devam etmektedir. Ren geyiğine binerler, geyikleri nartlara koşarlar, derisinden elbise ve ayakkabı dikerler, yerel halkın evleri olan çumları örterler, Ren geyiğinin eti ise yüzlerce sene öncesinde de olduğu gibi kuzeylilerin ana yemeği olarak kalmaya devam etmektedir.

11. Kuzey Kutbu seyahatleri Rusya’da kıyasla daha yeni başlayan egzotik turizm türlerinden biridir. Turist grupları Moskova’dan uçakla alınarak Spicbergen takımadasına getirilirler ve oradan da helikopterler ile Kuzey Kutbunun hemen yanı başındaki buz üstü çadır kampına getirilirler. Turistler burada birkaç gün geçirir ve ayrıca eğlenirler de: köpek koşumlarına biner, kar motorlarında hız yapar, buz tümseklerinde yürüyüşlere çıkar, hava balonları ile bembeyaz sessiz alanlar üzerine yükselirler. Kampta kutup saunası ve çeşitli atraksiyonlar bile var. Uygun hava oluşur oluşmaz turistler helikopterle kısa mesafedeki 90"00"00"00" koordinatlara sahip coğrafik noktaya ulaşırlar. Mutlu gezginler uydu telefonu aracılığı ile aile ve yakınlarını aramak imkânına sahip olur ve gezegenin bu en kuzey noktasında büyük bir memnuniyetle fotoğraf çektirirler.

12. Stepte yaşayan göçebe halklarının tümünde de olduğu gibi, Sibirya’nın güneyinde yerleşik Buryat ve Tuvalılarda da at kutsal bir varlıktır. At sürüsünün sahibi atlarının hepsini bire bir tanırdı. İnsan Dostu Atlar- rivayet ve masalların başkahramanlarıdır. Kısrak sütü olan kımızın tedavi gücü ise çok değerlidir.

13. Turistler için Velikoye Sayanskoye Koltso (Ulu Sayan Halkası) isimli tarihsel etnik coğrafya gezi güzergâhı geliştirilmiştir. Gezginler, birkaç günlük gezi sırasında Sibirya Rus köylerindeki hayat ile tanışır, gecelerini Hakasların keçeden ve ağaçtan yapılan otağlarında geçirir, Tuvalıların boğazdan söylenen şarkılarını dinler ve ateş etrafında şaman kamlama ritüellerine katılırlar. Sayanskoye Koltso turuna Vladimir Lenin’in sürgünde burada yaşaması ile ünlenen tarihi Şuşenskoye köyünde bulunan koruma altındaki bölge müzesinin ziyareti de dâhildir. Koruma altındaki müze gezisi şovu, gerçek 19–20. yüzyıl köyünde yaşanan, uygarlıktan eski çağa eğlenceli bir geçiştir. Turistler izlemekle kalmayıp, aynı zamanda eski törenlerle, oyunlara, danslara ve geleneksel akşam eğlencelerine katılırlar. Eski Rus usulü bar olan traktirlerde Sibirya geleneğinden bir parça olan ev yapımı votka olan samogon ve yağlı domuz eti mutlak bir ikramdır. Veda ederken ise eski Sibirya evinde çayın yanında geleneksel kuşkirazı börekleri ikram edilir. Sayan Dağları, kutsal bir tapınak ve doğal iklimsel tatil merkezidir. Sadece 9 gün sürecek bir tatil sırasında geçen yüzyıl Sibiryalılarının çok uluslu ev hayatı ve modern hayat tarzı ile tanışır, bunların inançlarının başlangıcını dokunarak hissetme şansına sahip olursunuz. Krasnoyarsk’tan Hakasya’ya kadar uzanan yolun her 100 kilometresinde bir peyzaj ve kültür farklılığına şahit olursunuz. Yüzlerce kilometrelik alanda uçsuz bucaksız steplerin uzandığı, etrafında ise yıkılmış dağları görebileceğiniz Tuva’da otağ kampında kalırsınız. Emsalsiz boğazdan yapılan şarkı ile tanışmanız sizi etkilenmeden bırakmayacaktır. Tuva’da Asya’nın coğrafik merkezi, Budist kiliseleri ve ülkedeki tek şaman tedavi merkezi bulunmaktadır.

14. Altay, Orta Asya’daki bir dağ ülkesidir. Altay kelimesinin anlamı Altın Dağlardır. Altay hakkında düzinelerce rivayet vardır. Bunlardan birinde insanlığın kendi kendini yok etmesinden sonra uygarlığın yeni merkezi olacak olan gizli Şambala ülkesine açılan kapının burada bulunduğu anlatılır. Altay doğası emsalsizdir. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar minik bir alanda bu kadar çok manzaranın bir arada sığdığı başka bir yer yoktur. Burada her çeşit zorluk seviyesindeki yaya, su, dağ, kayak, bisiklet ve araç üstü seyahatlerin yapılması mümkündür.

15. Dağlık Altay’ın özel bir cazibesi vardır. Bölgenin en önemli özelliği Teletskoye Gölüdür. Yerel halk Dağlık Altay’a Altın der. Bu bölge, yaya turistleri, sucular, kayakçılar, alpinistler ve at üstü gezi hayranları arasında çok popüler bir yerdir. Kendinizi dayanıklılık ve cesaret yönünde sınayabileceğiniz zorlu su güzergâhları, Katun, Başkaus, Çuya ve Çulımşan ırmaklarından geçer. Altay’ın en yüksek tepesi olan Beluha Dağına (4056) tırmanmak, çok prestijlidir. Mejdureçensk şehrinin yakınındaki Dağlık Şorya’da donanımlı dağ kayak yolları vardır.

16. Şamanizm insanın hayatının tümünü bağlı olduğu kötü ve iyi ruhlara duyulan ilkel bir inanç sistemidir. Ruhlar ve insan arasındaki aracı ise şamandır. Şamanın insanüstü güçlere sahip olduğuna, gelecekten haber verebildiğine, hastalıkları iyileştirebileceğine ve kaybolanı bulabileceğine inanılır. Tuva’daki geziniz sırasında ateş etrafında Şamanların büyücü kamlama ritüellerine ve ruhlarla konuşma ayinlerine şahit olursunuz. Bu ayinlere uzun ulumalar ve tef çalgıları eşlik eder. Tuva’nın başkenti Kızıl şehrinde şaman hastanesi vardır. Gerçek şamanlar size kendi geleneklerini ve olanaklarını anlatırlar. İstemeniz halinde geleceğinizi öğrenebilir ve arınma ritüeline katılabilirsiniz.

17. Güney Sibirya’da Yenisey nehrinin kıyılarında az sayılı halklar, Hakaslar, Tuvalılar, Yakutlar ve Buryatlar ikamet eder. Örneğin Hakasların sayısı sadece 80 bin, Tuvalılar 200 binden daha azdır. Bu halkların temsilcileri emsalsiz boğazdan şarkı söyleme sanatına sahiptirler. Şarkıcı kelimeleri söylemez, ancak boğazından çıkardığı seslerde bazen koca bir orkestranın sesini, bazen at toynaklarının sesini bazen de vahşi hayvanın hırıltılı inlemeleri duyulur. Bu mahareti daha çocukken öğrenirler, ama bu herkesin yapamayacağı bir şey. Boğazdan söylenen şarkının sadece erkekler tarafından söylenmesi çok ilginçtir.

18. Eski Tuva’nın en ilginç anıtlarının taştan heykellerin veya taş balballarının olduğu kabul edilir. Bunlar ellerinde ayinsel hacimleri tutan savaşçı heykelleridir. Bu heykellerin Tuva’daki sayısı bir zamanlar 200 kadardı. Bunların büyük bir kısmı yerin altından çıkarılarak Kızıl’daki cumhuriyet önemindeki Bölge Bilgisi Müzesinde sergilenmektedir. Fakat bu balbalların en mükemmeli halen stepte bulunmakta ve gerçek Moğol Hükümdarı ile alakalı olmamasına rağmen Cengiz Han diye adlandırılır. Cengiz Han kırmızımsı granitten oyulmuştur.


Baykal

Doğu Sibirya’nın incisi Baykal gölüdür. Bu göl, en derin ve muhtemelen dünyadaki en eski göl olup, yaşı 25 milyon yıl civarındadır. Bu gölde, tertemiz ve olağanüstü şeffaflıkta olarak dünya tatlı su rezervlerinin yaklaşık dörtte biri toplanmıştır. 30 santim çapındaki beyaz bir halkayı göle attığınız takdirde, bu halka Baykal suyunun 40 metre derinlik altında bile görülebilir. Göl, deniz seviyesinden yaklaşık 500 metre yükseklikte, uzunluğu 636 kilometre, genişliği 20 ila 80 kilometre arasında değişmekte, maksimum derinliği ise 1637 metreden fazladır. Baykal’da 1850 çeşit hayvan ve 850 tür bitki yaşamakta olup, bunların birçoğuna yalnız burada rastlamak mümkündür. En meşhur Baykal balıkları, Mersin Balığı, Grayling Balığı, Somon balığı türlerinden olan Sig balığı ve Baykal yağlı balığı olan Golomyanka’dır. Fakat en değerlisi de çok zarif ve şık bir tada sahip olan Omuldur. Baykal’daki güneşli günlerin sayısı güney denizlerindeki tatil bölgelerindekinden daha fazla olup, yılda 300 günden daha fazladır. Sonbaharda, çok güçlü rüzgârların estiği fırtınalar sıkça meydana gelir. Göl suyu sadece Ocak ayının ikinci yarısında donar ve ancak Mayıs ayında buzlardan kurtulur. Baykal buzu, suyu gibi inanılmaz derecede temiz ve devasa şeffaf tarlalar oluşturur, gölün sığ yerlerinde ise dibini ve gölde yaşayan canlıları görebilirsiniz. Baykal Gölüne üç yüzden fazla ırmak suyu akmaktadır, ama Baykal’dan sadece Angara nehri dışarı akar. Angara Nehrinin başında oldukça büyük sayılan İrkutsk şehrinden 70 kilometre mesafedeki Listvyanka kasabasında suyun üzerinde çok eski bir rivayete konu olan taş yükselmektedir. Rivayete göre Baykal Baba bu taşı, tüm yasaklara rağmen gölü çevreleyen dağları ayırarak nişanlısı Yenisey’e giden söz dinlemeyen güzel kızı Angara’nın peşinden atmıştır. Baykal, turistler için inanılmaz bir manyetik güce sahiptir. Turistlerin çoğunluğu, buraya yeterince ılık olan yaz aylarında gelir. Temmuz ayının sonunda Ağustos başlarında kıyı suyu iyi ısınır. Baykal’da, istediğiniz şekilde güzergâhınızı değiştirme ve şairane koy ve körfezlere girme olanağına sahip olabilmek, balık avlamak ve güneşlenmek için ufak bir gemi ile gezmek en iyisidir. Bu tür seyahatler son günlerde daha popüler bir hal almaktadır.

Tuhaf kesitli kıyı ve çok rahat, sıkça derin olmayan kum ve çakıl plajlı koyları bulunan keskin kıyılı ve yüksek burunlu Olhon adası, Baykal’daki en büyük adadır. Olhon’un alçak ve kayalıklı batı kıyısının kayalık ve tuzlak arazileri ile kum tepecikleri sizi hayrete düşürür. Doğu kıyısı ise aksine Baykal’a doğru aniden kesiliveren yüksek, sıkça dik ve bazen kayalık bir kıyıdır. Kıyıdan birkaç metre ileride göl 1637 metrelik en yüksek derinliğine ulaşır. Adadaki kışlar az karlı ve çok çetindir, ama yaz aylarında ılık ve güneşli gün sayısı çok fazladır. Olhon kıyılarında meşhur Baykal fok balığına sıkça rastlanır, adada ise bilim adamları eski çağdan kalma insan yerleşim yerini bulmuşlardır. Amerikalı bilim adamları Baykal sakinlerinin Amerikan Kızılderililerinin ataları sayar ve bu nedenle bunların torunları olan Olhon’un şimdiki sakinleri, yabancılar tarafından büyük ilgi görmektedir. Yerli halk, bu adada bulunan Burhan mermer kayasının içindeki mağarada Cengiz Han’ın mezarının bulunduğuna inanır. Baykal’ı çevreleyen Krugobaykalskaya Demiryolu Güney Balkanın en güzel kıyılarından geçer. Emsalsiz mühendislik tekniğindeki yapı, işletmeye 1905 yılında alınmıştır. Bu yola Rusya’nın çelik kemerinin altın tokası derler. Baykal’ın çok çeşitliliği, Sibirya için alışılmışın dışındaki yumuşak iklimi ve kum plajları, buralarda tatil merkezlerinin gelişmesine olanak sağlamaktadır. Dağ kayağı yolları, konforlu oteller ve spa’lar, tedavi eden su kaynakları, turlar, etnografik ve ekolojik turlar, avcılık, balık avı ve diğer bir çok etkinlik mevcuttur.

1.  Baykal’a Doğu Sibirya’nın incisi derler. Bu göl, en derin ve muhtemelen dünyadaki en eski göl olup, yaşı 25 milyon yıl civarındadır. Gölde, tertemiz ve olağanüstü şeffaflıkta olarak dünya tatlı su rezervlerinin yaklaşık dörtte biri toplanmıştır. 30 santim çapındaki beyaz bir halkayı göle attığınız takdirde, bu halka Baykal suyunun 40 metre derinlik altında bile görülebilir. Göl, deniz seviyesinden yaklaşık 500 metre yükseklikte, uzunluğu 636 kilometre, genişliği 20 ila 80 kilometre arasında değişmekte, maksimum derinliği ise 1637 metreden fazladır.

2. Baykal’daki güneşli gün sayısı güney denizlerindeki tatil bölgelerinden daha fazla olup, yılda 300 günden fazladır. Sonbaharda oldukça sık bir şekilde çok güçlü rüzgârların estiği fırtınalar meydana gelir. Göl suyu sadece Ocak ayının ikinci yarısında donar ve ancak Mayıs ayında buzlardan kurtulur. Baykal buzu, suyu gibi inanılmaz derecede temiz ve devasa şeffaf tarlalar oluşturur, gölün sığ dibini ve gölde yaşayan canlıları görebilirsiniz.

3. Baykal, turistler için inanılmaz bir manyetik güce sahiptir. Turistlerin çoğunluğu, yeterince ılık olan yaz aylarında gelir. Temmuz ayının sonunda Ağustos başlarında kıyı suyu iyi ısınır. Baykal’da istediğiniz şekilde güzergâhınızı değiştirme ve şairane koy ve körfezlere girme olanağına sahip olabilmek, balık avlamak ve güneşlenmek için ufak bir gemi ile gezmek en iyisidir. Bu tür seyahatler son günlerde daha popüler bir hal almaktadır.

4. Tuhaf kesitli kıyı ve çok şirin, daha sık derin olmayan kum ve çakıl plajlı koyları bulunan keskin kıyılar ve yüksek burunlu Olhon adası, Baykal’daki en büyük adadır. Olhon’un alçak ve kayalık batı kıyısının kayalık ve tuzlak arazileri ile kum tepecikleri, sizi hayrete düşürür. Doğu kıyısı ise, aksine Baykal’a doğru aniden kesiliveren yüksek, sıkça dik ve bazen kayalık bir kıyıdır. Göl, kıyıdan birkaç metre ileride 1637 metrelik olan en yüksek derinliğe ulaşır. Adadaki kışlar az karlı ve çok çetindir, ama yaz yaylarında ılık ve güneşli gün sayısı çok fazladır. Olhon kıyılarında meşhur Baykal fok balığına sıkça rastlanır, adada ise bilim adamları eski çağdan kalma insan konaklama yerini bulmuşlardır. Amerikalı bilim adamları Baykal sakinlerinin Amerikan Kızılderililerinin ataları sayar ve bu nedenle bunların torunları olan Olhon’un şimdiki sakinleri, yabancılar tarafından büyük ilgi görmektedir. Yerli halk, bu adada bulunan Burhan mermer kayasının içindeki mağarada Cengiz Han’ın mezarının bulunduğuna inanır.

5. Baykal Gölünün kuzey-doğu kıyısındaki ilk devlet koruması altındaki Barguzinski koruma bölgesi, Samurların korunması ve incelenmesi amacı ile 1916 yılında Buryatya’da oluşturulmuştur. Sobolinaya Tropa (Samur Patikası) turistik güzergâhı, sizi bu kürkü değerli hayvanla tanıştırır. Baykal boz ayısı ile sincaplar, gölleri ve şairane güzellikteki şelaleleri bulunan kayalık zirveler ve dağlık tayga ormanları arasında kendilerini oldukça rahat hissetmektedirler. Koruma altındaki bölgenin merkez malikânesinde kurulu Doğa Müzesini ziyaret edebilir ve sıcak su kaynağından çıkan sülfatlı sodyum banyosu alabilirsiniz.

6. Baykal’ın en meşhur koyu olan Pesçanaya Koyu (Kumlu Koy), güzellik bakımından hayrete düşüren bir yerdir. Bu muhteşem görkemlikteki doğal mimari ansambl, “kutsal gölün” sembollerinden biri olup, en popüler turistik tesistir. Koyun kumlu plajı Boşlaya i Malaya Kolokolni (Büyük ve Küçük Çan Kuleleri) kayaları ile son bulur, etrafını ise yürüyen Sedir ağaçları olarak isimlendiren görkemli ağaçlar çevreler. 

7. Derevya Na Khodulyah (Yürüyen Ağaçlar), Pesçanaya Koyunun en önemli yeridir. Dalları rüzgârın etkisi ile dolanmış haldeki devasa büyüklükteki Sedir ağaçları, dans eden Şamanlara benzer. Onlarca yıllık süre zarfında Baykal’ın rüzgârı ve suyu, ağaç köklerindeki kumu götürmüş ve ağaç kökleri insan boyundan daha yüksek bir şekilde toprak üzerine çıkmışlardır.

8. Emsalsiz güzellikteki Baykal Gölü, elliden fazla çeşit balığın ana yurdudur, fakat bunların içinden en çok avlanan balık, nefis mezelerin yapıldığı Baykal Omul balığıdır. Baykal’da balık avlama o kadar ilginç ve sürükleyici bir oyun gibidir ki, burada hiçbir insan balık avına soğuk kalamaz. Kıyıdan da avlanabileceğiniz gibi, en iyisi göl gezisine çıkmanız ve Grayling Balığı, Somon balığı ve Lota balığının tüm avlama tekniklerini denemenizdir. Temel avlanma şekli tabii ki de oltadır, fakat oldukça sıra dışı sayılabilecek yerli avlanma yöntemleri de vardır. Ağ ve yemi size verirler, o nedenle denemenize değer.

9. Emsalsiz, tatlı su fok balığı olan Baykal fok balığına Baykal’ın başka bir mucizesi derler. Bunların temel yaşama alanı, göldeki Uşkan adalarıdır. Bu iyimser ve çok meraklı hayvanların onlarca ve yüzlercesi kıyıdaki taşlara çıkar ve güneşlenir. Başka yerlerde ise kıyıya yaklaşan bu bıyıklı ve çocukça masum bakışlı yuvarlak gözlü hayvanı görebilme şansına pek fazla insan sahip olmaz.

10. Baykal’a üç yüzden fazla ırmak akar, ama sadece Angara nehri dışarı akar. Angara Nehrinin başında, oldukça büyük İrkutsk şehrinden 70 kilometre mesafedeki Listvyanka kasabasında suyun üzerinde eski bir rivayete konu olan bir taş yükselmektedir. Rivayete göre Baykal Baba bu taşı, tüm yasaklara rağmen gölü çevreleyen dağları ayırarak nişanlısı Yenisey’e giden söz dinlemeyen güzel kızı Angara’nın peşinden atmıştır.

11. Doğu Sibirya’nın en güzel şehirlerinden biri olan İrkutsk, İrkut Nehrinin Angara Nehri ile birleştiği yerin karşısında 1961 yılında kıyıya konulan zıpkının yerinde yükselmiştir. Buraların mimarisi çeşitli kültür, din ve çağların ilginç bir karışımından oluşmaktadır. Buralarda hem Batının saygıdeğerliğine hem de Doğunun tertemiz dekoratif süslemelerine rastlamak mümkün. Şehrin eski kısmında çok sayıda ince oymalar ile süslenmiş Sibirya’nın barokko tarzı ahşap pervazlı ve aynı şekilde oymalar ile süslenmiş yüksek kapı sütunlu, kararmış ahşap sütunlardan inşa edilmiş Sibirya ahşap evleri bozulmadan durmaktadır. Genel Valinin evi, Rusya Coğrafya Birliği İrkutsk şubesi binası ile ayrıca yakın zaman önce restorasyondan geçirilen ve muazzam bir şekilde aydınlatılan ünlü İrkutsk Drama Tiyatrosu çok ilginçtir. İrkutsk şehrinde, zengin freskleri ile ortalığa yayılan çan sesleri ile dikkat çeken Znamenskiy Kadın Manastırı da dâhil olmak üzere birçok tapınak vardır. Şehirde organ müziğini dinleyebileceğiniz bir salon bile vardır.

12. Baykal’ı çevreleyen Krugobaykalskaya Demiryolu Güney Balkanın en güzel kıyılarından geçer. Bu emsalsiz, teknik mühendisliği yapısı işletmeye 1905 yılında alınmıştır. İnşaatının zorluğu ve pahalılığı nedeni ile bu yola Rusya’nın çelik kemerinin altın tokası derler. Demiryolu, Baykal tarafından ikiye bölünen Transsibirya demiryolu hattını (daha önce vagon dizileri karşı tarafa vapurla taşınırdı) birleştirmiştir. Geçen yüzyılın ortasında İrkutsk HES’inin inşaatı nedeni ile baraj gölüne dönüşen Angara Nehri Krugobaykalskaya Demiryolunun bir kısmını sular altında bırakmıştı. İrkutsk’tan Slyudyanki’ye kadar daha kısa bir çevre yolu inşa edilmişti. Şu an Krugobaykalskaya Demiryolu ön ve yan duvarlarının zarafetinin korunmuş olduğu çok sayıda tünelleri bulunan tek şeritli demiryolu kör hattı şeklindeki tarihi bir mimari anıttır. Slyudyanka istasyonundan haftada birkaç kez olmak üzere Baykal Limanına kadar Baykal Gölü kıyısının her yanında yayılmış tüm köylerin ihtiyaçlarını sağlayarak çok eski bir buhar treni gelip gider.

Baykal Gölünün güneyine ve batısına doğru Rusya’nın Budizm merkezi olan Buryatya yerleşmiştir. Günümüzde burada otuza yakın Datsan Tapınağı mevcuttur. Turistleri buralara Buryatya’nın emsalsiz doğası da çekmektedir. Sayan’lardaki Tunkinski Ulusal Parkında, sönmüş volkanları, şelaleleri, mağara ve çok sayıdaki gölleri görmek mümkündür. Burasının insan tarafından çok uzun zaman önce benimsenmiş olduğunun delili bulunan eski konaklama yerleri, kaya üstü yazıtlar ve resimlerdir. Koruma bölgeleri ve korulardaki kuş, hayvan ve bitkilerin izlendiği ekolojik güzergahların, Munko-Sardık Kutsal Dağına tırmanışların, nehir raftingi, hayvan ve balık avları ile sıcak su kaynaklarının çekiciliği yüksektir. Cumhuriyet alanları içinde 360’dan fazla mineral ve termal su kaynakları bulunmaktadır. Buryatya’da at kutsal bir varlık kabul edilir, kısrak sütü olan kımızın tedavi edici gücü çok değer verilen bir şey olup, denemeye değer. 

Uzakdoğu

Uzakdoğu, Avrupalılar için “dünyanın öbür ucu” demektir. Gerçekten de Moskova ile Vladivostok arasında 9 bin km.lik bir mesafe vardır, Orta Avrupa’yla saat farkı da 10 saattir fakat yöre sakinleri ve komşu Asya, Büyük Okyanus ülkeleri vatandaşları için Uzakdoğu hiç de o kadar uzakta değildir. Direkt uçak seferleri yörenin başlıca şehirleri olan Vladivostok ve Habarovsk’u Japonya, Güney ve Kuzey Kore, Tayland ve ABD’ye bağlamaktadır. Japonya ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne gemi turları da vardır. Demiryolu ağları yörenin her tarafına yayılmıştır. Transsibirya (Sibirya ötesi) demiryolu hattı, sınıra ve deniz kıyısına doğru kollara ayrılmaktadır.

Uzakdoğu’da kışlar soğuk geçer, hava kurudur ve şaşılacak derecede güneşlidir; bu yüzden sağlık açısından son derece yararlıdır. Havanın kuru olmasından dolayı en şiddetli soğuklar bile hafif atlatılır. Temmuz ayının ikici yarısı, Ağustos ve Eylül ayları, buraya seyahat etmek için en ideal zamanlardır. Uzakdoğu bölgesi Karadeniz kıyılarındaki Soçi ile aynı enlemde bulunmaktadır, bu yüzden de güneş buraya çok bakar. Yılın 180–200 günü güneşli geçer.

Uzakdoğu’daki her şey, Avrupalılar için hayret vericidir. Yalnızca doğa bile akıllara durgunluk verir. Ne de olsa dünyanın bu köşesinde doğuyla batı birleşir: Dünyanın en büyük kıtası olan Avrasya’yla en büyük okyanus olan Büyük Okyanus. Kumlu plajları olan deniz, muhteşem sualtı manzaraları, gemi seyahatleri için uygun alanlar, doğanın verdiği şekli bozmadan duran tayga ormanları, dağlık bölgelerdeki nehirler ve çağlayanlar, mağaralar, dik yamaçlardaki büyük ağaçlar, şifalı maden suları, vb. kısacası her şey burada toplanmıştır.

Bu yerlerdeki dağlar bile alışılmışın dışındadır: kubbe şeklindeki tepeleriyle ve inişli yamaçlarıyla güneybatıdan kuzeydoğuya doğru birbirine paralel olarak uzanan alçak sıradağlar. Burada sivri bir tepe ya da sırt, uçurum ya da dik kanyonlar yoktur. Deniz kıyısının güneyinde kalan dağlarda ünlü Ussuriysk tayga ormanı gibi geniş yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlar vardır.

Uzakdoğu’da sadece bitkiler değil hayvanlar da bu büyüleyici diyara ilgi çekici bir hava katarak birbirine karışmış bir halde mevcudiyetlerini sürdürürler. Kurtlar, vaşaklar ve boz ayılar, kaplanlar, leoparlar, benekli geyikler, kaplumbağalar, büyük parlak kelebeklerle yan yana yaşarlar; bataklık ve su hayvanları, tırnaklı ve kürklü hayvanlar varlıklarını sürdürürler. İşte bu yüzden avcılık sporu, Uzakdoğu’nun en popüler tatil türlerinden biri haline gelmiştir.

Rus ormanlarında yaşayan vahşi ve yırtıcı hayvanların en büyüğüdür ayıdır. Nuh zamanından beri Rusya’yı sembolize eder. Ayılara gücü ve mahareti dolayısıyla saygı duyulur, Rus halk mallarının en başta gelen kahramanlarından biri olmuştur. Uzakdoğu’da ayıların en sevdiği yiyecek, buradaki nehirlerde bol olan sombalığıdır.

Deniz kıyısına yakın topraklar üstünde bulunan Sitohe Alinski Yasak Ormanı’nda ölçüsü ve emniyet derecesi bakımından dünyada bir başka eşi olmayan meteortaşı kraterleri bulunmaktadır. Yasak ormanda yaklaşık 40 kaplan türü ve 150 gorale türü, 100–120 benekli geyik türü mevcuttur. Yöredeki yasak ormanın doğal zenginliği, bakir Ussuriysk Taygası’dır.

Deniz kıyısında bulunan yörenin başkenti, Uzakdoğu’nun en renkli ve ilginç şehirlerinden biridir. Asya-Büyük Okyanus bölgesi ülkelerine en yakın olan “Avrupa şehridir”. Vladivostok’un tarihi ve mimarisi kendine has özellikler içerir. Birbirine benzeyen tek bir bina yoktur: gotik, Alman baroku, modern üslup ve Rus üslubu burada yan yanadır.

Habarovsk Yöresi’nde 25 ayrı halk yaşamaktadır. Bunlardan 8’i ezelden beri bu topraklarda yaşamıştır. Bunlar, Evenler, Ulçalar, Nivhler, Negidalar, Udegevler ve Oroçlar’dır. Nüfusu en kalabalık olan grup, Nanaylar’dır. Nivhler dışında bütün bu halkların dilinde ”bu toprağın insanı “ anlamına gelen “nani” kelimesi vardı. “Bu toprağın insanları” geleneksel olarak balık avı ve avlanmayla uğraşırlar. Tatbiki sanatlarıyla meşhurdurlar. Milli ahenkleri çok popülerdir. Amur Bölgesi yakınlarında yaşayan halkların geleneksel giysisi, deri, taş ve maden işlemeciliğinin bir örneği olarak sanat kabiliyetlerini göstermektedir. Balık derisinden yapılmış gömlekleri çok ilginçtir. Bunu yaz, kış giyerler.

Uzakdoğu’nun tabiatı, hayret verici bir güzelliktedir. Buradaki ormanlar sağlık açısından Rusya’nın başka hiçbir yerinde olmadığı kadar çok yararlıdır. Jensen, Çin limon ağaçları gibi şifalı bitkiler sadece burada gücünü doğadan alır ve yetişirler.

Amur, Şilka ve Argun nehirlerinin birleşmesiyle meydana gelmiş dünyadaki en büyük nehirlerden biridir. Amur Limanı’ndan Tatar Boğazı’na ve Sahalin Körfezi’ne, oradan da Ohotsk Denizi’ne dökülür. Amur Nehri’nin Argun’un kaynağından itibaren uzunluğu 4440 km.dir. Şilka ve Argun’nun birleşmesinden itibaren de 2824 km.dir. Habarovsk Yöresi’ne doğru akar. Sol kıyısı Rusya sınırlarına, sağ kıyısı ise Çin sınırlarına girmektedir. Amur sularında 85 tür balık yaşamaktadır. Sadece Mississipi ve Amazon daha fazla türe sahiptir. Bu yüzden burada balık avı olanağı çoktur.

Kamçatka, Rusya’nın kuzeydoğusunda bulunan bir yarımadadır. Volkanlarla, sıcak su kaynaklarıyla, hızlı akan nehirleriyle ve gürüldeyen çağlayanlarıyla farklı bir diyardır. Burada 29’u aktif olan 600 volkan bulunur. Turistler, çağlayanların harikulade bir manzara oluşturduğu gayzer vadisini, çamur kazanlarını, suyosunu ve liken yataklarını, firuze renkli gölleri gezmeye can atarlar. En büyük gayzer olan Velikan, su buharlarını kendinden 30 m. uzağa fışkırtmaktadır. Kamçatka’da turistlere ihtimam gösterilmekte, ekstrem sporlarından hoşlananlar için organizasyonlar yapılmaktadır. Dağcılar için yollar hazırlanmıştır, delta kanat uçuşu, planörlük, dağ kayağı ve paraşüt sporlarıyla uğraşma imkânı sunulmaktadır, sal üstünde rafting ve balık avı turları düzenlenmektedir.

Kamçatka’nın orta kısmından geçen Sredini Sıradağları’nın zirveleri, turist gezileri için idealdir. Burada ılık suyu olan göller ve termal kaynaklar bulunmaktadır. Yerli nüfus Evenler, bu bölgeye özel bir ilgi gösterirler. Kamçatka’da 70 farklı tur düzenlenir: bilim, helikopter, rafting, atlı ve yaya geziler, tracking turları, ekoloji, ornitoloji turları, geyik sürülerinin kaldıkları yerlere gidilen etnografya turları, halk topluluklarının gösterileri, geyik üstünde yapılan koşu yarışları, avcılık sporları, Avaçinski Koyu’nda gemi turları, sualtı sporları vb.

Kamçatka yarımadası topraklarının % 27’si, muhafaza altına alınmış doğal yerler kategorisine girer. Petropavlovsk-Kamçatski Bölgesi’nin merkezi eşine az rastlanır bir güzellikte olan Avaçinski Koyu kıyılarındadır. Koy, volkanlarla kuşatılmıştır.

Kamçatka’da 29’u aktif olmak üzere toplam 160 volkan bulunmaktadır. 4750 m. uzunluğuyla yarımadanın en yüksek tepesi olan Kliyuçevskaya Sopka yanardağı da bunların arasındadır. Petropavlovsk’tan 25 km. uzaktaki yüksekliği 3200’den fazla olan volkan dağları grubu, turistik dağ gezileri ve dağcıların tırmanmaları için elverişlidir. Volkanların karla kaplı yamaçları, dağ kayağı sporunun yapılmasına olanak tanımaktadır. Halaktırski Havaalanı’nın bulunduğu bölgede okyanus plajı bile vardır.

Avaçinski Koyu’nun batı kıyısında üç adet sıcak su kaynağı vardır: Poratunski, Jirovski ve Banni. Korımski ve Kronotski gölleri arasında ise dünyaca meşhur gayzer vadisi bulunur. Yarımadanın güneyi, yumurtlayan sombalıklarıyla dolu Kuril Gölleri’yle ünlüdür.

Rus denizcileri tarafından daha XVII. yy.da keşfedilmiş olan Sahalin Adası’na insanlar, ancak XIX. yy.da yerleşmeye başlamışlardır. Şimdi sanayisi gelişmiş olan bölge, ilk zamanlardaki doğal güzelliğini hala muhafaza etmektedir. Burada berrak dağ nehirleri, alabalık sürüleri, kuzey köknar ağaçlarının güney porsuk ağaçlarıyla yan yana bulunduğu balta girmemiş ormanlar vardır. Sarmaşık laden ağacına dolanmış, Kuril bambusu ise bagulniğin yanında büyümektedir. Bitkilerin devasa boyutlarda olması, bilim adamlarının bile izah edemediği hayret verici bir olaydır. Ziraat kültürü, burada diğer kıtalardan birkaç misli daha fazladır. Tunayça Gölü, alabalık ve kızılkanat balıkları avı için ideal bir yerdir. Sombalıklarını yumurtlarken seyreden turistler çok şanslıdır. Balık avı burada sadece yazları değil; kışları da ilginçtir. Tatil günlerinde binlerce Sahalinli, buz altı balık avına çıkar.

Kuriller, pek çok volkanın, olağanüstü güzellikte şırıltıları olan göllerin, termal ve maden suyu kaynaklarının, şifalı çamurların, güzel manzaraların, nefis deniz ürünlerinin bulunduğu bir yerdir. Kuril takımadaları, Ohotsk Denizi ve Büyük Okyanus arasından geçen sınırda, Kamçatka yarımadası ve Hokkaido adasının arasında yer almaktadır. Buradaki en tanınmış şehirler İturup, Kunaşir ve Şikotan’dır. Kunaşir’de Kuriller’in en yüksek volkanı olan Tyatya ve dünyaca ünlü Stolbçati Burnu bulunur. İturup’ta İliya Muromets çağlayanı (141 m. yüksekliğinde) vardır. Bir efsaneye göre, İturup topraklarını kaplayan yeşil fundalıklar arasında hala Japon Ordusu’nun savaşçı askerleri saklanmaktadır. 

Rusya’nın en doğusundaki bölge, sadece yeraltı servetleri ve değerli kürkleriyle değil,  M.Ö. 1000 yılından kalma tarihi eserler ve o zamanların kültürünü yansıtan yapılarla da ünlüdür. Eskimo’ların yaşadıkları yerlerde yapılan kazılar, sinlikler ve kayalar üstüne çizilen Asya’daki en eski resimler yine o zamanlara aittirler. Nadir görülen hayvan ve bitki türleri, değerli cins balıkların bolluğu, muazzam fok balığı ve mors yatakları, kuş pazarları, Beringov Boğazı’nın kayalık kıyıları ve termal sular ekolojik turizmden hoşlanan kişileri buraya çeker.

Ekolojik Turizm

Ekolojik turizm, günümüzde dünya çapında hızla gelişen bir turizm türüdür. Koşuşturmalardan ve gürültü kirliliğinden yorulan şehir sakinleri, kendini bir an önce doğanın kollarına atmak için sabırsızlanmakta, sürekli sessiz ormanlarda yürüyüş yapmayı, temiz hava teneffüs etmeyi, kuş cıvıltılarını dinlemeyi hayal etmektedir. Fiziksel ve ruhsal sağlık açısından bu tür bir tatilin ne kadar yararlı olduğunu idrak etmemek mümkün değildir. Birleşmiş Milletler Teşkilatı 2002 yılını boşuna ekolojik turizm yılı ilan etmemiştir. Rusya, ekolojik turizmin gelişmesi bakımından en cazip ve geleceği en parlak olan ülkelerden biridir.

Rusya’nın orta kısmındaki doğa, engin alanlar, nehirlerin oluşturduğu vadiler, insan ruhuna hayat veren ormanlar, destanlar, menkıbelere ve büyük Rus şairlerin şiirlerine konu olmuştur. Rusya’nın orta bölgelerinin nüfusunun, diğer bölgelere göre daha fazla olmasına rağmen ve en büyük sanayi merkezlerinin de burada toplanmış olmasına rağmen bu bölgede bakir doğasıyla ekolojik turizm tutkunlarını cezbeden pek çok diyar vardır. Yasak ormanlar ve milli parklar gibi en kıymetli ve emsalsiz alanlar devlet tarafından koruma altına alınmıştır.

Tver Bölgesi’nin batı kısmında, Valdaysk sırtlarında devlet korumasındaki biyosfer ormanı bulunmaktadır. Buranın özelliği 500 yılı aşkın bir zamandır mevcudiyetini sürdüren köknar ormanlarıdır. Bu ormanların Avrupa’da bir eşi daha yoktur. Bu yerler özellikle vahşi doğa tutkunları için idealdir. Yasak ormanda Rus ormanlarında görülen tipik canlılar yani boz ayı, kurt, mus, beyaz tavşan, nehir kunduzu, ağaç sansarı yaşar. Turistler, bu hayvanlarla doğal ortamlarında fotoğraf çektirme şansına sahiptirler.

Rusya’nın Avrupa yakasındaki en ünlü dinlenme merkezlerinden biri de Seliger Gölü’dür. Burada yaklaşık 30 çeşit balık vardır. Çapak balığı, turna balığı, tatlı su levreği, çamça balığı; bunlardan sadece birkaçıdır. Seliger’deki en değerli balık türü, her balıkçının hayali olan uzun levrektir. Bu balığın büyükleri 7–8 kg. gelmektedir.

Meşera, Oka Nehri’nin aşağı kısmında bulunan bir bölgedir. Burası, dört coğrafi bölgenin özelliğini birden taşıyan (tayga, geniş yapraklılar, step orman ve bozkır) ve Rusya’nın orta kısmında bulunan eşsiz bir bucaktır. Okski Biyosfer Ormanı’nda Avrupa bizonlarını görebilir, beyaz turnalarla dolu dünyadaki tek fidanlığı gezebilirsiniz.

Moskova’nın kuzey doğusunda bulunan Pereslavski Parkı’nda, 700’den fazla bitki türü yetişmekte, 60 hayvan türü ve çoğu nadir olan 200’den fazla kuş türü yaşamaktadır. Turistler patikalarda yürürler, kıyılarda gezerler ve Rusya’nın orta kısmının en güzel göllerinden biri olan Pleşçeyev’de yüzerler. Dünyanın dört bir yanından getirilmiş bitkilerin bir arada olduğu botanik bahçelerini gezerler.

Karelya’ya “Avrupa’nın akciğeri” derler. Topraklarının % 50’sinden fazlasını orman, yaklaşık % 26’sını on binlerce nehir ve Ladoga ve Onega’nın da içinde olduğu göller oluşturur. Karelya topraklarındaki yasak ormanlar ve doğal parklar aktif tatili sevenler ve doğaya değer verenleri beklemektedir.

Karelya’nın nehir ve gölleri, balık avı ve nehir turizmi için dünyadaki en güzel yerlerden biridir. Burada sürülerce sombalığı, göl alabalığı, turna balığı vb. değerli balık türleri yaşar. Ohta ve Güney Şuya nehirlerinde rafting yapmak çok popülerdir. Ohta’nın, diğer Karelya nehirlerine göre daha farklı bir havası vardır. Aslında bu nehir, 15 göl ve bunları birbirine bağlayan kısa nehir parçalarından oluşmuş göl ve nehir birleşimi bir yerdir. Karelya’nın güney kısmında Avrupa’nın en büyük şelalesi olan Kivaç bulunur (10 m. yüksekliğindedir).

“Vodlozerski” Milli Parkı, Avrupa’daki en büyük parktır. Burası nehir, yaya, bilim ve macera turizmi için idealdir. Balık avının da yapılabileceği Karelya’nın kuzeyindeki Milli Park “Poanayarva”, ekolojik turizm açısından ideal bir yerdir.

Ladoga Gölü’ndeki Valaam yarımadası, sadece tarihi eserleriyle değil, doğal yerleriyle de meşhur bir bölgedir. Sert kuzey iklimi, çam ağaçlarıyla kaplı kayalık kıyılar ve şairane körfezler, büyüleyici bir güce ve cazibeye sahiptir.

Arhangelsk Bölgesi’nin görülmeye değer yerleri, Kenozerski Milli Parkı ve Kargopol şehrinin kuzeylerine yayılan yasak orman alanıdır. Burada tayga, akçam ve çam ormanları vardır. Park, Kırmızı Kitap’ta adı geçen pek çok hayvan ve kuş türünün yaşadığı bir yerdir.

Park toprakları, köy turizmi için çok elverişlidir. Bir köy evinde yaşamak, sabahları şafakla uyanıp tertemiz gölde serinlemek, öğlen vakti ot biçmeye gitmek, akşam ise gerçek bir Rus hamamında ter atmak isteyenlere Kenozerski Milli Parkı önerilir. Burası balık avı, yürüyüş ve kayık gezileri yapmak isteyenler için mükemmel bir yerdir.

Kaliningrad Bölgesi, Rusya’nın tam batısında bulunan mükemmel bir doğa parçasıdır. Manzaralar, nehirler, göller, asırlık ormanlar, Baltık Denizi kıyılarının altın gibi parlayan kumlu plajları yerli ve yabancı turistleri buraya çekmektedir.

Vahşi doğa tutkunlarının muhakkak Kurşskaya Kosa’daki milli parkı görmeleri gerekir. Burası, Kurskiy Körfezi’ni Baltık denizi’nden ayıran ince bir kara şerididir. Milli Park “Kurşskaya Kosa”nın büyük bir bölümü yazın kapalıdır. Avrupa’daki en yüksek tepelerden biri olan kumlu tepelerin manzarası buranın en önemli özelliğidir. Yükseklikleri yer yer 60 m.ye varan tepeler, körfez şeridi boyunca yayılmıştırlar.

Kurşskaya Kosa’ya “Kuş Köprüsü” derler. Göçmen kuşların yolu buradan geçer. Bu göç yolu, Finlandiya, Karelya ve Baltık kıyılarını Güney Avrupa ve Afrika’ya bağlar. Buranın üstünden yaklaşık 150 kuş türü geçer. 1901 yılında Kurşskaya Kosa’da dünyadaki ilk Kuş Bilimi Merkezi açılmıştır. Merkez hala faaliyetlerini sürdürmektedir.

Çok sayıdaki köy çiftliği, köy turizmini sevenleri beklemektedir. Köy turizmi şehir sakinleri arasında boşuna popüler olmamıştır. Çoğumuz şehir gürültüsünden uzaklarda bir yelerde dinlenmek, rahatlamak ve ağır ağır seyreden köy hayatı içinde huzur bulmak isteriz. İşte bütün bu olanakları bize Kaliningrad Bölgesi’nde geniş bir alana yayılan köy çiftlikleri sağlar. Burada balık tutabilir, atlı geziler yapabilir, bisiklete binebilir ya da yürüyüşe çıkabilirsiniz. Fotoğraf makineleri ve video kameralarla “sessiz avlara” çıkabilir, akşamları ateşin ya da şöminenin başında oturup samanlıkta uyuyabilirsiniz. Çiftlikte yaşarken doğal gıdalarla besleneceksiniz. İsterseniz köy işlerini de yapabilir, evcil hayvanlara bakabilirsiniz. Bu türden bir tatil insana uzun müddet canlılık verir, vücudunu da dinç kılar.

Volga’nın aşağı kısmı ve özellikle Hazar Denizi’ne dökülürken oluşturduğu delta, galiba, balık avı için Rusya genelindeki en güzel yerdir. Burada, küçücük izmarit balığından muazzam büyüklükteki mersin balığına kadar 100’ün üstünde balık türü yaşar. Volga ve Hazar Denizi sularında yaşayan 25 tür balık avcılık için idealdir. Buların arasında mersin balığı çeşitleri, çoka, çapak, uzun levrekler vb. balık türleri vardır. Değerli ve nadir balıklar yasalar gereği koruma altına alınmıştır, bunları belli zamanlar dışında avlamak yasaktır.

Kuzey Kafkaslar, pek çok bakımdan eşsiz bir doğaya sahiptir. Her şeyden önce burası, Rusya’nın deniz seviyesinden 500 m. yukarda 5 tepesi olan en yüksek dağ zinciridir. İçlerinde en ünlü olanlar Elbruz ve Kazbek dağlarıdır. İkincisi burası, ülkede nemli sübtropikal iklim şartlarının hüküm sürdüğü tek yerdir, Karadeniz kıyılarından kuzeye Tuapse’ye kadar uzanan yemyeşil ormanlar vardır. Son olarak, Kuzey Kafkas dağlarında ve vadilerinde başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz pek çok bitki, hayvan ve kuş vardır.

Büyük Kafkas dağlarının kuzey yamaçlarında 4 yasak orman ve 2 milli park bulunur. Derin boğazlarla kesilmiş ve heybetli tepelerle süslenmiş onlarca dağ vardır. Yine burada buz gölleri, yeşil yaylaların etrafını şerit halinde çevrelediği baş döndürücü çağlayanlarıyla coşkun nehirler vardır. Meşhur Teberdin Ormanı, turizm açısından çok elverişlidir. Burası, kayalarıyla, buzlu ve gölleriyle (130’dan fazla), Teberdin ve Gonaçhir nehirlerinin şairane boğazlarıyla, iğne yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlarıyla apayrı bir diyardır. Teberdin, dağcılar, dağ gezileri ve atlı gezilerden hoşlananlar için ideal bir yerdir. Ormanda, meşhur dağcılık ve dağ kayağı merkezi Dombay vardır.

Dağlık Altay ve yanındaki Dağlık Şoriya ile Kuznetski Alatay hep beraber karlı sıradağlar dizinini oluşturur. Bu sıradağlar, ormanlar ve çayırlarla iç içedir. Altay Yöresi’nde dağlar, kayalar, iğneyapraklı ağaçlardan oluşan ormanlar, kır çiçekleriyle örtülmüş orman açıklıkları, sakin göller ve azgın suları olan kayalık nehirler bulunur. Dağlık Altay’ın doğası, hiç işlenmemiş, bakir haliyle görenleri kendine hayran bırakır.

Yürüyüş ve at binme, dağcılık, dağ eteğindeki nehirlerde rafting, Altay nehirlerinde özellikle de Katun ve Çuğ’da çok popüler olmuştur. Her yıl iç binden fazla kişi, orta ve aşağı Katun’da rafting yapar. Burada farklı zorluk kategorilerine ayrılmış hatlar vardır.

Altay, eskiden beri balıkçıları çeker. Katun ve kolları, meşhur Tolets Gölü ve yüksek dağlarda bulunan göller balıkla doludur. Bunlar içinde en yaygın ve değerli olan türler alabalık ve kurşuni tatlı su balığıdır. Dağcılar arasında en popüler olan bölge, Sibirya’nın en yüksek noktası olan Byeluha zirvesidir. Sayanlar, Altay’ın doğusunda, Sibirya’nın da güneyinde bulunan engin ve heybetli bir dağlar diyarıdır. Sayan dağları, iki büyük dağ kütlesi olan Batı Sayan ve Doğu Sayan’dan oluşur ve Krasnoyarsk Yöresi’nin güney kısmını, Hakas, Tuva, İrkutsk Bölgesi’nin güneyini ve Buryatya’nın batı kısmını kapsar. Bu az nüfuslu yöreler, vahşi tabiat tutkunlarını cezp eder. Burada pek çok nehir ve berrak suları olan göller bulunur. Çağlayanlar, gösterişli tayga ormanları, yüksek çayırlıklar Sayanlar’a büyüleyici bir hava vermektedir. Yenisey Nehri üstündeki heybetli “Sayan Dehlizi”, Dotota’nın, Hamsara’nın ve Biyhem’in çağlayanları, Tuva’nın doğusundaki sönmüş Kropotkina ve Peretolçina volkanları, Todjin Deresi’nin gölleri, yörenin görülmeye değer yerlerindendir.

Sayan dağları, rafting ve daha başka su sporlarının yapıldığı en popüler bölgedir. Yenisey havzasının nehirleri, farklı zorluk derecesindeki rafting için idealdir. Sibirya nehri Yenisey ve kolları balık avı için ideal ortamlardır. Burada çoğunluğuna sadece Sibirya’da rastlayacağınız 30’dan fazla balık türü yaşar. Balıkçılar için en ilginç olan türler;  mersin balığı, çoka, beyaz somon, omul ve alabalıktır. Turna balığı, tatlı su levreği, lota balığı gibi geleneksel balık türleri, Sibirya’da rekora varan ölçülerdedir. Bu balıkların sayıları da Rusya’nın Avrupa kısmındaki nehirlerden daha fazladır. Yazın balık avlamak için ideal zaman Haziran ile Eylül arasıdır. Kışın ve ilkbaharda ise Kasım, Nisan ve Mayıs ayları en ideal zamanlardır.

25 milyon yaşındaki Baykal Gölü, gezegenimizin en derin gölüdür. Dünya tatlı su kaynaklarının beşte birini oluşturan göl, temiz ve berraktır. Hızla akan kollarıyla ve granit kayaların arasından geçen gürültülü şelaleleriyle çok sayıda nehir ve çay, sularını Baykal’a taşır. Baykal Gölü’nden çıkan Angara ise, berrak sularını Yenisey’e taşır.

Baykal, bitey ve direy yönünden zengindir. Yörede yaşayan 2,5 binden fazla hayvan ve bitki türünün %60’ına dünyanın hiçbir yerinde rastlayamazsınız. Baykal olağanüstü manzaralarıyla ün salmıştır. Burada tayga ormanlarıyla yarı çöl, tundrayla bozkır yan yana bulunur. Göl kıyısında üç yasak orman ve iki milli park bulunmaktadır. 1996 yılında Baykal, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne geçmiştir.

Baykal, turistlere göre yılın her zamanı ilginçtir. Baykal’ın yanındaki tayga ormanlarında boz ayı, kutup porsuğu, Sibirya karacası, kakım, dağ keçisi vb. vahşi hayvanlar yaşar. Burada bulunan balık türleri, balıkçılar için çok değerlidir.

Baykal, Sibirya’nın en önemli turizm merkezidir. Bakir doğada yapılan yürüyüşler, göl üzerinde botla ya da yelkenliyle atılan turlar, balık avları, Baykal kıyılarındaki nehirlerden birinde sal üstünde ya da padılbotla yapılan geziler, mağaralara düzenlenen geziler, yörenin doğal zenginliklerindendir. Aşağı Udinas mağaraları, heybetli kemerleriyle, duvar şekilleriyle, olağanüstü güzellikteki sarkıt ve dikitleriyle çok ünlüdür.

Primorski ve Habarovsk Yöreleri’nde, balta girmemiş ormanlar, tayga ırmaklarının oluşturduğu şairane vadiler bulunur. Burada ayrıca, vahşi hayvanlar, Kırmızı Kitap’ta adı geçen nadir rastlanır bitkiler, anafordan sıçrayan su damlaları, denizin derinliklerinden göğe yükselen iri taş kütleleri vardır. Burada Porsuk ağacı, Amur kadife çamları, paha biçilmeyen jensen, iğne yaprakları kuzey ağaçları ve güney sarmaşıkları yetişir; tayga ırmaklarının derinliklerinde ise Sibirya somları yaşar. Bu yörelerin doğası yılın her mevsimi olağanüstü ve muhteşemdir. Dünyaca ünlü Sibirya kaplanının vatanı olan Sihotealinski Biyosfer Ormanı, bölgenin ekolojik turizm için en güzel yerlerinden biridir.

Japon Denizi’nin ılık sularıyla ve Ohotsk Denizi’nin soğuk sularıyla çevrili Sahalin Adası da, doğal güzelliklerle doludur. Devasa büyüklükteki kayaların ve koyların arasında kalan sahil şeridi boyunca yapılan geziler, adanın güneyindeki eşsiz çamur volkanı ziyaret etme, nehrin hızla akan suları üstüne rafting yapma, ormanlık gölden çıkan hafif şırıltılar eşliğinde dinlenme, turistleri buraya çeken güzelliklerden sadece birkaçıdır.

Büyük Okyanus’taki Kuril takımadaları, aktif volkanların bir zincir halinde peş peşe dizildiği bir adadır. Bunlardan biri, dünyanın en güzel volkanı sayılan Tyatya’dır. Adayı çevreleyen sulardan nefis deniz ürünleri çıkarılır. Stolbçati Burnu’nun meşhur yanardağ kütlesi, sıcak ve soğuk göller, aktif volkan Mendeleyev, sıcaklığı 90 dereceye kadar çıkan sıcak su kaynakları Kuril’in görülmesi gereken yerlerindendir.

Kamçatka’nın en önemli ve görülmeye değer yerleri güney ve orta kısımlarda toplanmıştır. Bunlardan ilki doğudaki volkanik bölgedir. Birçok sıcak ve soğuk kaynak sularının bulunduğu bu bölgenin 28 yanardağından 27’si aktiftir. Turistler arasında en popüler yerler Avaçin Volkanı ve Nalıçeva Nehri’nin oluşturduğu vadidir. Yazın Avaçin Volkanı’nın kraterine çıkılır, kışın ise karlı yamaçları üzerinde kayak yapılır. Vadide pek çok maden suyu kaynağı ve turistler için patika yollar bulunur.

Rusya’daki en büyük ve en eski Kronotski Biyosfer Ormanı’nda bulunan meşhur gayzer vadisi, dünyanın sadece birkaç bölgesinde rastlanan bir tabiat parçasıdır.

 

Mavi Yolculuk

Mavi yolculuk, romantik ve eğlenceli bir seyahat türüdür. Sular üstünde büyüleyici bir yolculuğa başlayan turistler, muazzam manzaraları seyretmekten, ülkemizin gerek tarihi ve kültürüyle gerekse topraklarında yaşayan halkların hayat tarzı ve gelenekleriyle tanışmaktan büyük bir haz alırlar.

Büyük Rus nehirlerinde yapılan bu gemi turları, Rusya’yı tanımanın en iyi yollarından biridir. Kuzeybatının, Sibirya’nın ve Uzakdoğu’nun vahşi güzelliği, St. Petersburg’un meşhur beyaz geceleri, sonradan yapılma bir suyolu olan Volga-Baltık Kanalı, rota üzerindeki yerlerden bazılarıdır.

Yabancı turistler genellikle Moskova’dan St. Petersburg’a giden haftalık turları tercih ederler fakat bazıları Volga üzerinde, Lena, İrtiş, Yenisey, Obi gibi Sibirya nehirleri üzerinde ya da Amur üzerinde daha uzun yolculuklar yapmaktan daha çok hoşlanırlar.

Moskova’ya “Beş deniz sporu” derler. Nehir yolları Moskova’yı Azak Denizi, Hazar Denizi, Karadeniz, Baltık Denizi ve Beyaz Deniz’e bağlar. Moskova Kanalı’ndaki turistik gemi hattı, başkentin Himki Baraj Gölü üzerindeki Kuzey Irmak Limanı’ndan başlar Moskova Nehri ve Oka’ya kadar uzanır.

En popüler ve en şairane nehir turu; Ugliç, Yaroslavl, Kostroma, Gorits, Petrozavodsk, Kiji Adaları ve Valaam limanlarında durularak yapılan Moskova- Petersburg-Moskova hattı gezilerdir. Bu hatta turistler, Kiril Belozerski, Goritski ve Voskresenski Manastırları’nı ve Karelya’nın başkenti Petrozavodsk’u gezerler. Turistler, Onega Gölü üzerindeki Kiji Adası’nda tek bir çivi kullanılmadan yapılan eski ahşap kiliselerin işlemeli kubbelerini seyretmeye bayılırlar, Rus doğa harikası ve Rus Ortodoksların merkezi olan Kutsal Valaam Adası’nı ziyaret ederler. Yine bu hat üzerinde turistleri bekleyen en ilginç gezi, elbette kuzey başkent St. Petersburg’a yapılan gezidir.

Volga-Oka hattı adeta sudan bir halka oluşturur (bu yüzden bu hatta “Moskova’da devriâlem” derler). Moskova Nehri ve Oka üzerinden Nijni Novgorod’a gidilir, sonra da Volga’dan yukarı İvankov Baraj Gölü’ne ve sonunda yine Moskova Kanalı’na dönülür. Yol boyunca gemi, Rusya’nın en eski şehirlerinden Kolomna’da, büyük Rus şairi Sergey Yesenin’in vatanı olan Konstantinov Köyü’nde ve 1095 yılında kurulan Oka üzerindeki en büyük şehir Ryazan’da durur. Hatta Kasimov, Murom, Nijni Novgorod, Gorodets, Kinyeşma, Ples, Kostroma, Yaroslavl, Rıybinsk, Mışkin, Ugliç, Kalyazin, Tver gibi eski şehirlerden de geçilir. Yolculuk Moskova’da sona erer.

Moskova-Astrahan-Moskova turu da çok popülerdir; “Moskova’da devriâlem” hattını geçtikten sonra Volga üzerinden aşağı iner ve yoluna buradan devam eder. Yol boyunca eski Rus şehirleri Samara ve Saratov’da durur. Bu sırada turistler XIX. yy.a ait en güzel mimari eserlerle tanışırlar. Volgograd’da ise İkinci Dünya Savaşı’nda şehit olanların anısına dikilen Materi Rodinı (Anavatan) anıtını incelerler. Volga üzerinden geçen yolun son durağı olan Astrahan’da da turistler Astrahan Kalesi’ni ve botanik bahçesini ziyaret ederler, meşhur siyah havyardan ve hediyelik eşyalardan alırlar.

Kuzey Dvina, Rusya’nın kuzey Avrupa kısmında yer alan en geniş havzalı nehirdir. Kuzey Dvina üzerinden yapılan seyahatlerde Arhangelsk’ten Kotlas’a kadar gidilir ve aynı rota üzerinden gergi dönülür. Kıyıların güzelliği, nehir sularının sığlaştığı yerler, Kuzey Rus mimarisinin karakteristik özelliği olan eski kiliseler ve yapılar karşısında insanlar hayretler içinde kalır. Beyaz geceler Kuzey Dvina’da daha bir güzeldir.

Yenisey, Rusya’nın en gür sulu nehridir. Sibiryalılar Yenisey için “Güçlü ve Yakışıklı Yenisey Baba” derler. Yenisey üzerinden yapılan geziler, Sibirya doğasının azametinin görülmesi, kıyı şeridi boyunca yer alan Yeniseysk, Vorogovo, Turuhonas gibi şehir ve köyleri ziyaret etmek, Kazan ve Osinov sekilerinden geçmek, meşhur Yenisey “yanaklarını” görmek, havzasına esrarengiz meteortaşının düştüğü Taşlı Tunguska Ağzı’ndan geçmek, bir karnaval havası içinde Kutup Dairesi’nden geçmek için büyük bir imkândır. Kutba iyice yaklaşan bu turun sonunda ebediyen donmuş topraklar müzesinin bulunduğu İgarka’ya ve Taymır yarımadasının merkezi olan Dudinka’ya gidilir. Dudinka, Sibirya’nın en büyük deniz limanı olan Arktika’ya açılan kapıdır.

Lena, gezegenimizdeki en büyük on nehirden biridir. 4400 km. uzunluğundaki sularını Baykal Sıradağları’nın kollarında bulunan köklerinden Kuzey Buz denizi’ne kadar taşır. Lena Nehri’nin genişliği orta kısımlara doğru 15 km.yi bulur, aşağıya doğru gidildikçe daha de artar ve 20–25 km.ye kadar çıkar. Lena Nehri’nin oluşturduğu deltanın ölçüleri, Guinness Rekorlar Kitabı’na geçmiştir. Lena üzerinden yapılan seyahat boyunca kıymetli taşlar ve madenler müzesi, Mamut Müzesi ve donmuş topraklar enstitüsü gezilebilir, Kuzey kutup dairesi’ne, Stolb Adası’nın tepesine (104 m. yüksekliğinde), Lena sularının Kuzey Buz Denizi’yle birleştiği nokta olan Bıkov Burnu’na geziler düzenlenebilir. İsteyenler buralarda balık avına çıkabilir, mantar ve yemiş toplayabilir ve kızartılmış balıkların tadına bakabilirler.

“Sibirya Odessası” ve “Sibirya Hatırası” olarak anılan İrtış Nehri seyahatlerinde turistleri Omsk, Tobolsk, Hanti-Mansiysk gibi muhteşem Sibirya şehirlerine düzenlenen geziler bekler. Burada Kuzey halklarının kültürel ve tarihi mirasları olan eserleri incelerler ve bu uzak Sibirya gezisinden hatıra olarak eşsiz güzellikteki hediyelik eşyaları da beraberlerinde götürürler.

Uzak doğu yolculuklarında gemiler büyük Amur Nehri’nden yola çıkarlar. Eşsiz doğasıyla dünyanın en büyük tatlı su gölünü görmek isteyenler Baykal üzerinde bir gemi yolculuğuna çıkabilirler.

Balık Tutma ve Avlanma

Avlanmak, Rusya’nın geleneklerindendir. Avcılık, Rusya’da özellikle XIX. yy.da popüler olmuştur fakat o zamanlarda avlanmak sadece aristokratlara mahsustu. Tazılar, av köpekleri ve atlarla çıkılan avlar öncesinde bir tiyatro eserinin sahne hazırlığı kadar ciddi hazırlıklar yapılırdı.

Avcılık günümüzde çok tercih edilmemekle birlikte yine de turizmin bir parçası olarak varlığını sürdürmektedir. Rusya’da pek çok turizm firması balık avcılığı ve avlanma organizasyonu yapma konusunda uzmanlaşmıştır. Turizm firmasının her şeyi en ince ayrıntısına kadar ayarlayacağından emin olabilirsiniz. Avlağa götürmekten tutun da kalacağınız yerin ayarlanmasına, avlanmanıza ve avladığınız hayvanın içinin doldurulmasına kadar her şey önceden planlanır… Avlanmak istediğiniz bölge ve fiyatlar konusunda birçok seçim hakkınız vardır.

Rusya’nın merkezi bölgesi yani orta kısmında bulunan Zapovednaya Meşera, pek çok gölün, nehrin ve ormanın bulunduğu bir diyardır. Buradaki av merkezleri ve avlanma hatlarını, eskiden sadece seçkin insanlar kullanabilirdi fakat günümüzde isteyen herkese açıktır. Diğer bir avlanma bölgesi, Valday sırtları, Seliger Gölü ve Yukarı Volga göllerinin (Sterj, Peno, Volgo) oluşturduğu çağlayandır. Bütün bu yerlere Moskova’dan arabayla birkaç saat içinde gidilebilir. Burası, balıklarla dolu göllerin ve pek çok hayvan türüyle dolu ormanların bulunduğu bir diyardır. Burada yaban domuzu ve mus avına, tazılarla tavşan avına, flamalarla kurt avına çıkabilirsiniz. Ayrıca yaban horozu, çalı horozu yakalayabilirsiniz, hatta bir ayıyı inine tıkabilirsiniz.

Karelya’da “Robinson” turu, ıssız bir evde tatil yamak isteyenler için idealdir. Bu evlerde Rus fırını, gaz lambası, temiz nevresimler, mutfak eşyaları, banyo; dışarıda da her an emrinizde olan bir kayık vardır. Göl ve bakir doğa kapınızın hemen ardındadır.

Kolsk yarımadası, her şeyden önce balık avı turlarıyla ünlüdür. Burada sombalığı avlayabilirsiniz. Buraya o kadar çok gezi düzenlenir ki rezervasyonunuzu neredeyse 1 yıl önceden yaptırmanız gerekir. Sombalığı avları, Haziran ayının başından Temmuz ayının ortalarına kadar devam eder, ayrıca bir de Eylül ayında yapılır. Son zamanlarda Mayıs ayı başlarında donmuş sularda balık avlayabileceğiniz ilginç turlar da düzenlenmektedir. Deniz ve tatlı su balıkları için yaz sezonu daha uygundur. Kolsk yarımadasında ayrıca ayı, mus, yaban horozu ve kutup kekliği avlamaya gelebilirsiniz. Mayıs Haziran arası Barents Denizi, Beyaz Deniz ve Karadeniz’in kıyılarında kaz avı sezonu başlar. Bu sezonda tüfekle avlanmak serbesttir.

Sipining tutkunları gizli emellerini gerçekleştirmek için Kuzey Ural’a gelirler. Burada yerli halkın bir balıktan ziyade vahşi bir hayvan olarak gördükleri alabalık avına çıkabilirsiniz. Udmurt’ta Eskimo köpekleriyle vaşak avına çıkmak çok popülerdir.

Rusya’nın güneyinde ülke genelindeki en büyük bir balık avı merkezlerinden biri sayılan Volga deltası bulunur. “Her oltaya bir balık gelen” bu yerde 56 tür balık yaşar.

İster hemen yersiniz, ister tuzlayıp kışa saklarsınız. Astrahan Yöresi’nde Rusya’daki en büyük yayın balıkları, sazanlar ve hatta 300 kiloluk büyük mersin balıkları avlanır. Turistlerin karşılanıp burada çok ilginç yerlerde kalırlar: yüzen otellerden tutun da turizm merkezlerine, kıyıda kurulmuş kulübelere kadar seçenek vardır. Balık avı için küçük botlar tavsiye edilir.

Eylül ve Kasım ayları arasında Volga deltasına, 78 türünün de burada bulunduğu su kuşu (ördek, kaz, su tavuğu vb.) avına gelinir. Kışın sadece kurt avına müsaade edilir fakat bu zevk oldukça pahallıya patlar, çünkü avlağa helikopterle gitmek gerekmektedir.

Doğu Sibirya’da güzelliği ve hayvan türleri bakımından zenginliğiyle görenleri hayrete düşüren meşhur Baykal Gölü bulunur. Gölde alabalık, sig, ünlü Baykal omulu vb. balıklar yaşar. Geleneksel avlanma teknikleri olan oltayla avlanma ve ‘spining’in dışında Baykal’da “kayıkla avlanma vb.” çok ilginç yöntemler uygulanır. Dünyadaki en büyük tatlı su gölünün bu kadar temiz olmasını takdir etmek gerekir. Baykal’daki buz kalınlığı bir metrenin üstündedir fakat su o kadar berraktır ki neredeyse gölün dibini bile görebilirsiniz.

Uzak Doğu’da bulunan Kamçatka’da 12’den fazla türünün yaşadığı sombalığı avına çıkılabilir. Burada pek çok tür balığın yaşadığı 14 binden fazla nehir ve dere vardır. Kamçatka’nın en büyük sombalığı olan Çavışan’ın boyu 1,5 m., ağırlığı ise 40 kg.dan fazladır.

Rusya’daki en iri mus ve ayılar Kamçatka’da da bulunur. Burası, zafer hatırası tutkunları için ideal bir yerdir. Devasa büyüklükteki musların sadece boynuzları 40 kg. gelmekte, boynuzlar arasındaki uzunluk ise 2 metreyi bulmaktadır.

Rusya’nın derinliklerinde balıkçı ve avcı turistler muhteşem bir hizmetle karşılaşırlar: özel bir takım av aletleriyle avcı köpeklerin ve rehberlerin eşliğinde çıkılacak olan avlar. Turu düzenleyen firmayı temsilen gelen kişinin görevlerinden biri de avcıların ve ele geçirdikleri avların fotoğraflarını çekmek, avlanan hayvanların içlerinin doldurulması için yardım etmek ve bunları avcının memleketine göndermektir.

İşte gerçek bir Rus avı. Avınız bol olsun! İyi avlanmalar!

Dağ Kayakları

Doğa, Rusya’yı yüksek dağ zirvelerinden yoksun bırakmıştır. Ülkede spor ve turizm gibi popüler türlerin dışında dağ kayakları da büyük yer tutmaktadır. Kayakçıların önem verdikleri dağ yamaçları Rusya’nın engin arazisi içinde geniş bir alana yayılmıştır. Rusya’nın çeşitli bölgelerindeki dağ kayağı tesisleri büyük bir hızla gelişmektedirler. Modern teleferikler kurulmakta, dağ yamaçlarında yeni pistler açılarak bu alanlar gerekli teçhizatla donatılmaktadır.

Elbruz Dağı’nın etekleri, Kafkasya’nın kalbinin attığı milli bir parktır. Büyüleyici manzarası, temiz dağ havası ve en şiddetli soğuklarda bile donmayan kaynakları, bu yöreye ayrı bir renk katmaktadır. Burada kurulan tesis, hem kayağa yeni başlayanlar için hem de tecrübeli kayakçılar için uygun bir yerdir. Elbruz Dağı etekleri (kayak yüksekliği 1800 ila 3050 m. arasında değişmektedir), başlıca iki bölüme ayrılır: Elbruz ve Çeget. İki başlı sönmüş bir volkan olan Elbruz Dağı eteklerine (Yüksekliği: 5642 m., Mont-Blanc’dan daha yüksektir) hem yeni başlayanlar hem de tecrübeli sporcular tırmanır. Yine burada snowboard yapmanın inceliklerini A’dan Z’ye kadar öğrenebilirsiniz. 4000 m.den yüksek yerlerde bütün bir yıl boyunca kayılabilir. Çeget’in sarp yamaçları, macera sevenler ve profesyoneller için idealdir. Bu dağda kayanlar, artık dünyadaki hiçbir “korkunç” kayak yolundan korkmazlar.

Elbruz Dağı’nın eteklerinin yanında bulunan Dombay, eşsiz güzellikteki doğasıyla kayak merkezleri arasında nam salmıştır. Etrafı, Alp yayları, dağ kenarındaki göller ve engin ormanlarla kuşatılmıştır. Dombay’da tıpkı bir labirenti andıran kayak pistleri vardır.

Elbruz eteklerinden farklı olarak burada çok fazla dik yamaç yoktur ama yamaç sayısı fazladır. Buradaki bütün oteller, direkt olarak teleferiklerin yanına kurulmuştur.

Krasnaya Polyana köyü (kayak yüksekliği 535 ila 2228 m. arasındadır), dağların arasından akan Mzımt Nehri’nin oluşturduğu vadide bulunmaktadır. Soçi’ye ve Karadeniz kıyılarına uzaklığı 70 km.dir. Krasnaya Polyana’da İsviçre ve Avusturya iklimine benzetilen muhteşem bir dağ iklimi hüküm sürer. Burası son zamanlarda kurulan en yeni ve en konforlu olan dağ tesisidir. Bununla birlikte sürekli büyümekte ve daha konfor verici bir hal almaktadır. Her yıl Kafkas Dağları’nın yamaçlarını keşfetmeye gelen Amerikalı ve Avrupalılar Krasnaya Polyana’yı çok beğendiler ve takdir ettiler. Dokunulmamış karlar üstünde kayma imkânı, özellikle yabancı dağ kayakçılarını buraya çekmektedir. Rusya’nın Heliskisi dünyadaki her yerden daha ucuzdur. Ayrıca, buradaki kayak hocaları usta kayakçılardır, hizmet kalitesi de çok yüksektir.

Kolsk yarımadasında, Hibinler’de, Kuzey Kutup Dairesi’nin ötesinde, Büyük Vudyavr Gölü’nün kıyısında Kirovsk kayak merkezi bulunmaktadır (kayak yüksekliği 380 ila 1010 m. arasındadır). Buraya özellikle Mayıs ayının başında gelinmelidir. Güneydeki kayak tesislerinin yamaçlarında otlar yeşerdiği zamanlarda bile burada yoğun bir kar tabakası bulunur.

Ural Dağları üzerindeki Zavyaliha ve Abzakovo kayak merkezleri çok popülerdir. Ural Dağları arasındaki yükseklik farkı çok fazla olmasa da (ortalama 450 m.); kayak pistlerinin seviyeleri iyi ayarlanmıştır.

Güney Sibirya’da, Altay Yöresi’nde, dağ yamaçları gerek yeni başlayanlar gerekse kayak tekniğini mükemmelleştirmiş olan kayakçılar için uygundur. Burada Belokuriha tesisinin kayak pistleri çok meşhurdur.

Dağ kayağı turu Rusya’nın başkentine yapılacak bir gezi ile birleştirilebilir. Güzel teleferikleri, aydınlatılmış pistleri, konforlu otel kompleksleri, snow-scooter, karting, atlı spor, buz kayağı, paintball vb. kayak dışındaki sporları da içeren faaliyetleriyle Moskova civarlarında bulunan kayak merkezi “Volen Parkı” (“Moskova Alpleri”) çok popüler bir dağ sporları merkezidir. Çocuklar burada sıkılmazlar çünkü tecrübeli eğitmenlerin ilgisi ve gözetimi altında faaliyet gösteren oyun merkezleri onları beklemektedir.

Aynı durum, “Piter Alpleri” için de geçerlidir. St. Petersburg’a 100 km. uzaklıkta bulunan Avrupa standartlarındaki dağ kayağı merkezi, Krasnoe Ozero’nun (Kızıl Göl) yakınlarındadır. Pist hazırlama makinesiyle yollar kayağa hazırlanır. Buradaki kotejlerde mola verip kayak eğitmenlerinden ders alabilirsiniz. Yamaçlar burada yeteri kadar inişli çıkışlıdır. Burada ister kayarsınız isterseniz de Rusya’nın kültür başkenti ve dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan St. Petersburg’u gezersiniz.

Özel olarak hazırlanmış kayak pistlerinde değil de el değmemiş karlar üstünde kaymayı sevenler, Kamçatka’ya giderler, volkanlar, gayzerler ve şifalı maden suyu kaynaklarıyla dolu bir diyarda volkanik yamaçları keşfederler. Bu Uzakdoğu yarımadasının her karışı Heliskiing ve Helibording yapmaya müsaittir.

Sağlık Turizmi ve Doğal Sağlık Merkezleri

Rusya doğal zenginlik kaynakları bakımından büyük bir potansiyele sahiptir. Doğa, bu ülkeye hastalıkların tedavi edilmesi ve sağlıklı yaşam konusunda da cömert davranmıştır. Eşi benzeri bulunmayan Baykal Gölü, Kafkasya’nın Karadeniz kıyılarındaki kaplıca merkezleri ve özellikle de Kafkas Maden Suları dünya çapında büyük bir öneme sahiptir.

Karelya’daki maden suları, I. Petro’nun emri üzerine 1719 yılında gün yüzüne çıkarılmıştır.

SSCB yıllarında kurulmuş olan ülkenin sanatoryum ve kaplıca merkezi, çalışmalarını günümüzde de başarıyla sürdürmektedir. Konforlu oteller açılmakta, tedavi ve hizmet kalitesi yükselmektedir; özellikle önem taşıyan bir husus da, hastalıkların tedavisinde spor ve aktif dinlenme öğelerinin bir arada yürütülme imkânına sahip olunmasıdır.

Rusya’nın Avrupa yakasının merkezi olan Moskova Bölgesi, zengin doğal tedavi imkânlarından faydalanır ve sayıları gün geçtikçe artan sanatoryum, pansiyon ve dinlenme evine sahiptir. Moskova’nın etrafındaki muhteşem doğa, ormanlık alanlar, göletler ve maden suları, sağlıklı bir tatil ve tedavi için gereken bütün koşulları insanların kullanıma sunmaktadır. Moskova Bölgesi’nde federal statüde iki doğal sağlık merkezi vardır: Dorohove ve Tişkovo kaplıca tesisleri.

Bu merkezlerde hastalıklar doğal maden sularıyla, gerek içilerek, gerek bu sularla yıkanarak; gerekse şifalı sularla dolu havuzlara girerek tedavi edilir. Bu şifalı sular sodyum, kalsiyum ve sodyum klorür içermektedir.

Moskova Bölgesi’ndeki sağlık tesislerinin tedavi merkezi, ülkenin en iyileri arasındadır. Moskova civarında bulunan sanatoryumlar, modern tıbbi teçhizatlarla donatılmıştır. Burada uzmanlar, ilk sırada kalp ve damar hastalıkları gelmek üzere; mide, karaciğer, bağırsak ve omurga hastalıklarında en gelişmiş sağlık yöntemlerini uygularlar. Bu sağlık tesislerinde fitness yapabilir, atlı spor da dâhil olmak üzere aktif sporla uğraşabilirsiniz.

Moskova civarlarında pek çok tarihi, kültürel ve mimari değer taşıyan eserler vardır. Tatiliniz esnasında buralara yürüyerek ya da otobüs gezileri düzenleyerek gidebilir, kilise ve saray, park mimarisini hayranlıkla seyredebilirsiniz. Arhangelskoye’de olduğu gibi bazı sanatoryum ve dinlenme evleri, eskiden Boyarların oturduğu topraklarda kurulmuşlardır.

Rusya’nın Karadeniz kıyıları, eskiden beri en iyi dinlenme yerlerinden biri olarak görülmektedir çünkü burada en büyük doğal sağlık merkezleri olan Soçi, Anapa ve Gelencik vardır. Bu kıyı şeridi, ılık ve tatlı deniziyle, müthiş doğasıyla ve şifa verici iklimiyle pek çok yerli ve yabancı turisti cezp etmektedir. Daha SSCB yıllarında meşhur olan tedavi ve dinlenme merkezi, zamanla artış göstererek civarda yüzlerce sanatoryum, pansiyon ve sağlık merkezlerinin kurulmasına temel teşkil etmiştir. Son yıllarda Karadeniz kıyılarındaki kaplıcaların ve turistik tesislerin etrafı, hizmette kaliteyi benimsemiş olan onlarca konforlu otel ve tedavi eviyle dolmuştur.

Soçi’deki meşhur kaplıca, Adler’den Lazarev’e kadar uzanan deniz şeridi boyunca tam 150 km.lik bir alana yayılmıştır. Burada bulunan sanatoryumlarda en gelişmiş tedavi yöntemleri uygulanmakta, en son çıkan ilaçlar kullanılmaktadır ve hepsinden önemlisi, burada insanları doğa iyileştirmektedir. Dağ havası, yüzme, ılıman iklim koşulları ve şifalı maden suyu kaynakları, pek çok hastalığa iyi gelmektedir.

Soçi kaplıcaları, çok eski zamanlardan beri bilinen maden suyu kaynakları bölgesi olan Matsestin’de ortaya çıkıp geliştirilmiştir. Bu su, inanılmaz özelliklere sahiptir. Matsestin banyoları birçok hastalığa iyi gelmektedir. Soçi bölgesi, meşhur Kafkas maden sularından geri kalmayan içilebilir maden suyu kaynaklarıyla doludur.

Günümüzde Soçi’de aktif dinlenmeyle tedavi bir arada yapılmaya başlanmıştır. Yeni sağlık ve fitness merkezleri, çeşitli su etkinliklerinin yapıldığı aqua parklar açılmıştır. Burada windsurfing ya da sualtı dalış aktiviteleriyle uğraşabilirsiniz.

Anapa’nın çocuklu aileler için en ideal tatil merkezi seçilmesinin o kadar çok sebebi vardır ki... Her şeyden önce burada güneşli günlerin sayısı diğer yerlere göre daha fazladır (yılda 280 gün), plajı kumludur, çamuru tedavilerde kullanılır, maden suyu kaynaklarıyla doludur, üzümle tedavi yöntemi geliştirilmiştir… Anapa’da 43 tanesi çocuklar için olmak üzere 170’den fazla sanatoryum ve sağlık tesisi vardır.

Gelencik, Rusya’nın hızla gelişen sağlık yurtlarından biridir. Sanatoryum ve dinlenme evleri, Gelencik koyu boyunca yayılmıştır. Burada sessiz ve sakin bir atmosferde, tertemiz çam kokularıyla baş başa kalırsınız. Şehir sınırları içinde bulunan sayısız çam ormanlarında yürüyüş yapmak çok rahatlatıcıdır ve de müthiş bir duygudur. 

Kafkas maden suları, Rusya Federasyonu’ndaki özel koruma altına alınmış bölgelerden biridir. Ülkemizdeki bu biricik kaplıcanın Avrupa ve Asya kıtalarında tek bir benzeri bile yoktur. Burada otuz farklı tipte yüzü aşkın maden suyu kaynağı vardır. Tambukan Gölü, şifalı çamuruyla meşhurdur. Kalp ve damar hastalıklarının tedavisinde hastalara temiz havada yürüyüş önerilir, tabi yürüyüş süresi ve hızının ne kadar olması gerektiği de belirtilir. Yine bu hastalara şifalı maden suları içirilir, fizik tedavi yapılır ve böylece hastalardan çok iyi neticeler alınır.

2003 yılında 200 yılını geride bırakan Kavminvod Kislovodsk kaplıcası, en büyük ve en rahat sağlık merkezidir. Buradaki tedavilerde ana madde olarak narzan kullanılır. Mide ve bağırsak hastalıklarının tedavisinde içme suyu olarak kullanılan bu şifalı suyla banyo yapmak da çeşitli hastalıklara iyi gelir. Kislovodsk kaplıcalarındaki dinlenme ve tedavi evlerinde, kanaması olan, solunum sistemi, sinir sistemi organları rahatsızlığı olan hastalar tedavi edilmektedir. Kislovodsk narzanı, buğu çekme, mide yıkama ve banyo yapmada da kullanılmaktadır.

Ülkenin çamurla tedavi yapılan en popüler kaplıcası olan Yesentuki, tuzlu ve alkali maddeler bakımından zengin maden suyu kaynakları “Yesentuki–4” ve ”Yesentuki–17” ile tanınır.

Bu sağlık merkezindeki 29 sanatoryum ve pansiyonda karaciğer, sindirim sistemi organları hastalıkları ve diyabet gibi sistemik rahatsızlıklar tedavi edilmektedir. Yesentuki’de Avrupa’nın en büyük çamur tedavi merkezlerinden biri bulunmaktadır. Burada travma sonucu iskelet sisteminde oluşmuş hastalıklarla ve sinir sistemi organlarına bağlı hastalıklarla mücadelede edilmekte ve başarılı sonuçlar elde edilmektedir.

En eski kaplıcalardan biri olan Kavminvod Piyatigorsk’ta, çok çeşitli maden suyu kaynakları bulunmaktadır.  Burada 40’a yakın farklı maden suyu kullanılmaktadır. Ayrıca, Tambukan Gölü’nün şifalı çamurlarıyla çamur tedavisi yapılmaktadır. İskelet ve sinir sistemi bozuklukları, deri ve zührevi hastalıkların tedavisi, Piyatigorsk’taki sanatoryum ve pansiyonların ana ihtisas alanına girmektedir.

Jelezni Dağı’nın yamacında bir kaplıca şehri olan Jeleznovodsk bulunmaktadır. Burada 20’den fazla maden suyu kaynağı vardır (içme suyu olarak ve banyo yapmada). “Slavyanovskaya” ve “Smirnovskaya” sularıyla tanınan Jeleznovodsk’da sindirim sistemi, pankreas bezi ve sistematik bozukluklar tedavi edilir.

Kaliningrad Bölgesi’ne Yantarnıy Yöresi denir. Doğanın cömert davrandığı bu muhteşem yöre, Baltık Denizi kıyılarında bulunur.  Buraya her yıl daha çok yerli ve yabancı turist gelmektedir. Yumuşak bir iklimin hüküm sürdüğü yöre geniş ve kumlu plajlarını, en güzel doğa manzaralarını, konforlu sanatoryumlarını, pansiyon ve otellerini, tedavi görmeye gelen ziyaretçilerinin kullanımına sunar.

Yörenin başlıca kaplıca merkezi eskiden Rauşen adıyla anılan Svetlogorsk’tur. XIII. yy.da kurulmuş küçük ve eski bir Alman şehri olan Svetlogorsk, eskiden Doğu Prusya’da tanınmış bir kaplıca merkeziymiş. O tarihlerden beri süregelen park ve bahçe kültürü sayesinde Svetlogorsk yemyeşildir ve her tarafı çiçeklerle bezenmiştir.

Kurşskaya Kosa’nın başlangıcında bulunan, Svetlogorsk ve Zelenogradsk sanatoryumlarında pek çok hastalık etkili bir şekilde tedavi edilmektedir. Eskiden adı Kenigsberg olan Kaliningrad da dâhil olmak üzere çevre yörelere geziler düzenleme yoluyla tedavi uygulanmaktadır.

Sayısız maden suyu kaynakları, şifalı radon ve gümüş içeren killer ve çamur tedavileri, Dağlık Altay’daki sağlık kaynaklarının sadece birkaçıdır.

Şairane güzellikteki dağ eteklerinde, Rusya’da çamurla tedavi yapılan kaplıcaların en büyüklerinden biri olan Belokuriha bulunur. Kimyasal ve şifa verici özelliklere sahip olan termal radon suyu, bu yörenin en önemli tedavi kaynağıdır. Bu kaplıca, yüz yıldan fazla bir zamandır vardığını sürdürmektedir. Burada kalp ve damar hastalıkları, sinir sistemi ve cilt hastalıkları, iskelet sistemi ve sistematik bozuklukların tedavisinden başarılı sonuçlar alınmaktadır. Şehirde birçok sanatoryum bulunmaktadır. Buralarda maden sularıyla yapılan 27 ayrı tedavi yöntemi de dâhil olmak üzere çamur banyosu, manüel tedavi ve geleneksel Altay ilaçları uygulanmaktadır. Sibirya geyiği boynuzlarından verilen buharla banyo yapılması şifa verici özelliğe sahip olup 150 yıldır uygulanan bir tedavi yöntemidir.

Sporla tedaviye gelince… Belokuriha’da eski zamanlardan beri kayak pistleri bulunmaktadır. Aktif dinleme ve spor için gereken şartlar burada fazlasıyla mevcuttur. Örneğin, Tolets Gölü’nde Altay’ın en eski turistik üssü bulunmaktadır.

Baykal Gölü’nün etrafı ve daha uzak yerlerinde bir dizi sağlık merkezi bulunmaktadır. Bakir doğanın, dağ ve ormanların temiz havasının, güneşli günlerin; maden suyu kaynaklarıyla dolu havuzlarla ve şifalı çamur gölleriyle birleştiği bir yerdir burası.

Baykal Gölü kıyısında bulunan Goryaçinsk kaplıcaları sınırlarının dışına taşan bir üne sahiptir. Baykal Gölü’nden gelen hafif dalga sesleri, güneş, orman havası ve kumlu plajıyla burası insanın ruhunu dinlendiren ve şifa veren özelliklere sahiptir.

İrkutsk Bölgesi’nde dünyanın en büyük maden suyu kaynağı olan Angara-Lena Artezyen Kuyusu bulunmaktadır. Burada 300 civarında maden suyu kaynağı ve 6 büyük şifalı çamur gölü bulunmaktadır. Sekiz kaynağın maden suyu şişelerde satılır. Bu bölgede, 70’den fazla tedavi ve dinlenme yeri ve sağlık tesisi bulunmaktadır.

Buryatya’da, Sayan Dağları’nın eteklerinde Arşan Dağlık İklim Kaplıcası bulunmaktadır. Termal suları ve şifalı çamurlarıyla ültraviyole ışınlarının tedavi edici etkisi ve tayga ormanının şifalı havası bir araya gelerek tedavilerden iyi sonuçlar alınmasını sağlamaktadırlar.

Çitin Bölgesi’nde muhtelif çeşitlerde fiziksel ve kimyasal maddeler içeren 300’den fazla kaynak suyu ve 30’u aşkın şifalı çamur gölü bulunmaktadır. Darasun narzanı (karbonik asit içermesi bakımından meşhur maden sularını geride bırakmaktadır), Molokovka radon suları ve Ugdan Gölü’nün çamuru en çok bilinenlerdendir. En ünlü kaplıca merkezleri, Darasun, Molokovka, Şivanda ve Olentuy’dur.

Rusya’nın güneydoğu bölgesi kıyıları, hem doğa açısından hem de sağlık turizmi açısından çok cezp edici bir yöredir. Burada, elverişli doğa ve iklim şartları, Büyük Okyanus’la çevrili manzarasının dışında tedavi edici özelliklere sahip 100’den fazla maden suyu kaynağı, deniz ve göl çamurları bulunmaktadır. Bölenin en tanınmış kaplıca merkezleri, Kirovsk’ta bulunan Şmakovski (soğuk, karbonlu maden suyu) ve Vladivostok’taki Sadgorod’dur.

Yöre topraklarının büyük bir bölümünü kaplayan kıyıdaki dağlar, adeta şifalı bitki ambarları gibidir. Jensen, bu bitkiler arasında önde gelir. Muhteşem koylara, körfezlere ve plajlara sahip olan güney sahil bölgeleri, özellikle sağlık verici özellikleri açısından çok çekicidir. Pek çok turist yazın körfezdeki adalarda tatil yapmaya can atar.

İş Turizmi

Gerekli temasları kurmadan, bilgi ve teknoloji teatisi yapmadan, sergilere, toplantılara katılmadan, iş seyahatlerine çıkmadan bir işte başarılı olmak mümkün değildir. Bu nedenle de iş turizmi günümüzde, dünya ekonomisinin hızla gelişen en önemli kollarından biri haline gelmiştir.

Yabancı ortaklarla yapılan iş görüşmelerinin niceliğinde gözle görülür bir artış meydana gelmiş olması, Rusya için de geçerlidir. Moskova’yı ziyaret eden yabancı uyruklu vatandaşların %50’si, buraya iş amacıyla gelmektedir. Yurtdışından gelen iş adamlarının sayısı 2005 yılında 1 milyonu bulmuştur.

İş faaliyetleri sadece başkentte değil, ülkenin diğer birçok endüstri ve kültür merkezlerinde de hızla devam etmektedir. İş seyahatlerinin dağılımına baktığımızda, tatil amacıyla yapılan gezilerin hiç de altında kalmadığını görmekteyiz. Rusya’nın hemen her noktasında iş ortakları ya da ilgili diğer kişiler için çok sayıda yerel ve uluslararası düzeyde sergi ve fuarlar düzenlenmektedir. 2005 yılında Rusya’da Farklı ekonomi dallarında1600 sanayi sergisi düzenlenmiştir. Bu tip sergiler yabancı ziyaretçileri buraya çekmektedir. Rusya’da bunun dışında, bilim ve kültür sorunlarına yönelik çeşitli konferanslar ve seminerler düzenlenmektedir.

Rusya’ya şube açan yabancı firma ve müesseselerin sayısı gün geçtikçe artmakta, kendi ülkelerinden veya başka ülkelerden ortaklarını ya da yeni iş arkadaşlarını buraya çağırmakta, kabuller, görüşmeler ve kongreler yapmaktadırlar. İşte bu yüzden iş turizmi alanında hizmet vermeye odaklanmış turizm acenteleri, oteller; ulaştırma, sigorta ve muhasebe şirketlerinin sayısı sürekli artış göstermektedir. İşbu şirketler, iş adamlarının seyahatlerinin başarılı geçmesi için ellerinden gelen her şeyi yapmakta, iş sözleşmesinden tutun da görüşmelerine, uluslararası sergileri ziyaret etmelerine ve seyahatlerinden memnun kalmalarına kadar her işle en ince ayrıntısına kadar ilgilenmektedirler.

Moskova, St. Petersburg, Murmansk, Arhangelsk, Samara, Tolyatta, Soçi, Yekaterinburg, İrkutsk, Novosibirsk, Vladivostok vb. kentlerde iş turizmi için gereken en üst seviyelerde alt yapı oluşturulmaktadır: 4 veya 5 yıldızlı otellerde kongre merkezleri, konferans salonları ve iş merkezleri, vb.

İş gezisinin organizasyonu aşamasında, tur operatörü müşterisine, iş vizesi almaktan firma ve müesseselerle temas sağlamaya kadar gereken her türlü yardımı yapmaktadır. İş adamına, yapacağı işlerin bir listesini çıkartarak en ince ayrıntısına kadar bilgi vermekte, kalacağı daireyi, yemek yiyeceği restoranı seçmesine yardımcı olmakta ve gerekli olabilecek diğer adresleri de ekleyerek ön çalışmasını oluşturmaktadır. Dahası, seminer ve konferansların organizasyonunu da üzerine almaktadır.

Kısacası, bir iş adamına yurt dışında ne gerekiyorsa hepsini sağlamaktadır ve misafirinin yoğun iş gününden sonra uzun zamandır beklediği dinlenme saatlerinde sıkılmaması için de özen göstermektedir. İş adamının ailesiyle gelmesi durumunda, ayrıca ferdi bir program hazırlayarak onların gezilere katılmaları ve dinlenmeleri için gereken her türlü organizasyonları da yapmaktadır.


 
 

 

 
 
turkey.mid.ru altıntıdır.
 

 

 

 

 

KONULAR ;


.: DİKKAT EDİLECEK KONULAR
.: RUSYA FEDERASYONUNUN TÜRKİYE BÜYÜKELÇİLİĞİ
.: RUSYA GENEL EKONOMİK DURUM
.: RUSYA KÜLTÜR VE TURİZM
.: RUSÇA KONUŞMA KLAVUZU VE DERSLER
.: GERÇEKLERLE VE RAKAMLARLA RUSYA

.: RUSYA MOSKOVA'DA ELÇİLİKLER
.: RUSYA'YA ULAŞIM
.: RUSYA VİZELER
.: RUSYA RESMİ TATİLLER
.: RUSYA'DA OTELLER
.: RUS ELÇİLİKLERİ
.: RUSYA ÜLKE KİMLİĞİ
.: RUSYA HAKKINDA PRATİK BİLGİLER
.: RUSYA İLE ARAMIZDAKİ TİCARET ANLAŞMALARI

.: MOSKOVA VİZESİ

.: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma

 

RUSYA HAKKINDA DETAYLAR ;

 

Rusya Federasyonu (Rusça: Росси́йская Федера́ция, Rossiyskaya Federatsiya), kısaca  Rusya (Rusça: Росси́я, Rossiya). Doğu Avrupa ile kuzey Asya'ya yayılmış, ve 17,075,400 km²'lik yüzölçümü ile dünyanın en geniş ülkesidir. Nüfus olarak ise sıralamada sekizincidir
Devletin Adı              : Rusya Federasyonu
Başkenti                    : Moskova
Yönetim Biçimi          : Cumhuriyet
Resmi Dili                  : Rusça
Dini                            : Ortodoks, İslam
Para Birimi                : Ruble
Paritesi (USD Dolar)  : 1$=24,30  Ruble
Nüfus             : 142,2 (1 Ocak 2007)Kadın  :   76,3Erkek  :   59,9
Sınır Komşuları : Azerbaycan (284 km), Beyaz Rusya (959 km), Çin (3,645 km), Estonya (294 km), Finlandiya (1,313 km), Gürcistan (723 km), Kazakistan (6,846 km), Kuzey Kore (19 km), Litvanya (217 km), Letonya -Kaliningrad Bölgesi (227 km), Moğolistan (3,485 km), Norveç (196 km), Polonya- Kaliningrad Bölgesi (206 km), Ukrayna (1,576 km)

 

KAYIT (REGİSTRE) İŞLEMİ ZORUNLULUĞU
RF'ye  giriş yapan her yabancı ülke vatandaşı, sahip olduğu vizenin türüne bakılmaksızın vize ve pasaportunu ilgili mercilerde üç çalışma günü içinde kayıt ettirmek zorundadır. Turist vizesi ile RF'ye giriş yapmış ve/veya RF'de bulunacağı süre zarfında otelde kalacak kişilerin "registre" işlemi kalacakları  otellerde yapılmaktadır. Bu husunda dışında kalan kişiler ise  "registre" işlemini kendilerini davet eden  kişi veya şirket/kurum  aracılığı ile OVIR'de (Yabancılar Dairesi) yaptırmak zorundadırlar.     
Yukarıda yer alan hususlara  uymayan kişiler hakkında yasal işlemler yapılarak  6 aydan 2 yıla kadar  hapis cezası verilebilmektedir.

 

RUSYA VİZESİ ALMAK HİÇ BU KADAR KOLAY OLMAMIŞTI

TEL: 0212 293 93 35

ÜSTE ÇIK